26 Kasım 2005 günü de, Nürnberg ile oynanan maçta gol atarak Bundesliga’da en genç yaşta gol atan futbolcu oldu. 2005’te Peru’da oynanan 17 Yaş Altı
Dünya Kupası’nda turnuvanın en çok dikkat çeken oyuncularından biri oldu. İngiliz kulüpleri Manchester United ve Chelsea peşinde koşuyor. Geçtiğimiz hafta Antalya’da Efes Pilsen’in Saran Group organizatörlüğünde gerçekleştirdiği "Efes Pilsen Cup" turnuvası için Türkiye’ye geldi. Turnuvada, Peru’daki Dünya Şampiyonası’ndaki başarısı nedeniyle "Bronz Top" ödülünü aldı. Yerli ve yabancı basının ilgi odağıydı. Kamera ışıklarına, fotoğraf makinesi flaşlarına alışık olmadığı her halinden belliydi. Genç rekortmenle bir gün geçirdim ve bu olgun çocuğun sırrını çözmeye çalıştım. Nuri Şahin’in hikayesinden şu sonuç çıkıyor: Hayal kurun. İnanın çok işe yarıyor.
Çocukluk günleri deyince aklınıza ilk ne geliyor?
- Top. İlk oyuncağım, ilk heyecanım... Top oynadığım için azar işitmediğim bir evde büyüdüm ben. Çünkü babamın mesleği futbol. Antrenörlük yapıyor. Zamanında o da futbolcuymuş. Savaş Şahin bir dönem yeşil sahalarda fırtına gibi esmiş. Kısa bir süre de hakemlik yapmış.
Futbolcu olmanıza da karşı çıkmadı o zaman?
- Asla. Aksine teşvik etti. Benden iki buçuk yaş büyük bir ağabeyim var. İsmi Ufuk. O da amatör ligde futbol oynuyor. İkimizi de ilk babam keşfetti diyebilirim.
İkinci olarak sizi kim keşfetti?
- Bir Alman antrenör. Dört yaşındaydım, ağabeyim ise altı buçuk. Babam ağabeyimi futbol okuluna yazdırmaya karar verdi. Seçmelerin yapıldığı yere birlikte gittik. Alman antrenör ağabeyimle çalışırken ben de babamla top oynuyordum. Antrenör beni gördü. Babama "Bu çocuğu da yazdırın. Topa çok farklı vuruyor" dedi. Babam farkındaydı zaten. Ama düşüncelerinin bir profesyonel tarafından onaylanması çok hoşuna gitmişti. Bir hafta sonra ben de miniklerin gittiği bir futbol okuluna başladım. 12 yaşına kadar amatör olarak oynadım, 12 yaşında profesyonel oldum.
Nasıl?
- Borussia Dortmund’a transfer oldum. Biz Dortmund’a 70 km mesafede Meinerzhagen’de oturuyoruz. Haftada dört gün o yolu gidip gelmeye başladım.
Offf! Günde 140 km. Nasıl dayandınız?
- Çünkü hayallerim vardı. Beni alacak otobüsün gelmesini bir köprünün altında bekliyordum. Kaçırmaktan korktuğum için servis saatinden 15 dakika önce çıkardım yola. Ayazda titreye titreye beklerdim. Ve içimden hep şu lafları tekrarlardım: "Bu çektiklerin bitecek. Çünkü hayallerin gerçek olacak." Oldu da. Demek ki kendime yalan söylememişim. Şimdi başka hayaller kuruyorum. Sıradaki hedef, İngiltere liginde futbol oynamak.
İngiltere liginin en önemli takımlarından Chelsea’den teklif aldınız zaten. Madem hedefiniz İngiltere, niçin kabul etmediniz?
- Çünkü erkendi. Ben Dortmund’da her hafta ilk 11’de sahaya çıkıyorum. İngiliz takımı, küçük olduğum için bana şans vermeyebilirdi. Kulübede bekletirdi. Bir de ailemden uzaklaşmak istemedim. Mutluyum ben şimdi. Rahatım yerinde. İngiltere için en azından üç seneye daha ihtiyacım var.
Futbolcu olmasaydınız ne olurdunuz?
- Okurdum herhalde. Sporla ilgili bir üniversiteye giderdim.
Şimdi kaçıncı sınıfa gidiyorsunuz?
- Üniversiteye hazırlıktayım. Pek gittiğim söylenemez. Ara sıra uğruyorum. Okulumda çok Türk olduğu için her gittiğimde bol bol imza dağıtıyorum.
Sizin için "çocukluğunu yaşayamamış" diyebilir miyim?
- Tabii diyebilirsiniz. Annem de hep öyle söyler zaten. Beni antrenmana uğurlarken üzülürdü. "Yaşıtların oyun oynuyor, sen çalışıyorsun" derdi. Ben de "Anne arkadaşlarım şimdi oynuyor. Ben de inşallah hayallerimi gerçekleştirince oynayacağım" derdim. Haklı çıktım. Şimdi istediğim kadar playstation (bilgisayar oyunu) oynayabiliyorum.
Hayatınız buyunca sizden büyüklerle futbol oynayıp, başarılı oldunuz. Nasıl bu kadar kolay adapte olabiliyorsunuz?
- Büyük bir aileyiz biz. Aile içinde arkadaşlarımın hepsi 20-25 yaşında adamlar. Sırlarını benimle paylaşırlar. Ailem beni olgun yetiştirdi. Her yaşta bana yetişkin gibi davrandılar. Birinci neden bu. İkincisi ise Alman hocalar. Bana yaşımın küçük olduğunu hiç hissettirmediler.
Peru’daki Dünya Kupası sırasında takım elendiği zaman çok ağladınız. Bütün Türkiye de sizinle birlikte ağladı. İlk defa mı bir maçtan sonra ağladınız?
- Yok. Küçükken her maçtan sonra ağlardım. Babam çok kızardı. Bir gün çok sert çıktı: "Bir daha hiçbir maçtan sonra ağladığını görmeyeceğim" diye azarladı. İşe yaradı. O günden sonra hiç ağlamadım. Ama o maç. O da bir hayaldi, elde edemedik. Dünya Kupası’nı Türkiye’ye getirecektik. Yarı final maçına çıkmışız. 3-0 yeniliyoruz. 10 kişi kaldık. 3-3 olduk ama uzatmalarda yediğimiz bir golle 4-3 yenildik. Şok olduk. Caner’e bakıyorum ağlıyor, Özgür’e bakıyorum ağlıyor. Sağımda solumda herkes ağlıyor. Önce tuttum, sıktım, sıktım ama dayanamadım.
Sakatlanmaktan korkuyor musunuz?
- Allah’a şükürler olsun bugüne kadar hiç sakatlık yaşamadım. Bu yüzden de biraz hızlı yol aldım. Sakatlanma ihtimalini düşünmek bile istemiyorum. Sahada da asla düşünmüyorum.
Almanca’yı Türkçe’den daha iyi konuştuğun için Türk Milli Takımı’nda oynamanı eleştirenler oldu.
- Evet biliyorum. Ben A Milli Takım’dan önce Genç Milli Takım’da oynamaya başladım. İlk geldiğimde takımdaki oyuncular bana hiç iyi davranmadılar. Türkçem arkadaşlarım kadar düzgün değildi. Takıma almak istemediler. Avrupa’dan gelen çocuk yerlerini alacak, onları postalayacak diye korkuyorlardı tabii. Ama sahaya çıktıktan sonra durumu kabul ettiler. Şimdi herkesle aram iyi. İşimi iyi yaptığımı gösterdim ve aralarına girdim.
Futbolda kariyer hedefliyorum, Türk futbol takımlarında oynamayı düşünmüyorum, diyorsunuz. Milli takımda oynayarak vicdanınızı rahatlatmak istiyor olabilir misiniz?
- Hayır asla. İstersem yarın bir Türk takımına transfer olurum. Sürekli teklif geliyor. Ama ben Türkiye’yi Avrupa takımlarında temsil etmek istiyorum.
Ronaldo iki cep telefonuyla geziyor çoraplarında bile isimleri yazıyor
Almanya’da kimsesiz çocuklar için düzenlenen özel bir maçta Ronaldo ve Zidane gibi efsane futbolcularla birlikte sahaya çıktınız. Neler hissettiniz?
- Önce telefon geldi. Kulübü aradılar. Biri dalga geçiyor sandım. Bir iki gün sonra resmi bir mektup geldi. O zaman inandım. Hemen annemleri aradım. "Şaka değilmiş mektup geldi" dedim. Çok ama çok mutlu oldum. Bütün gün sırıtarak dolaştım. Unutulmaz bir deneyimdi. Onlarla aynı otelde kaldım, aynı soyunma odasını paylaştım. Maça nasıl hazırlandıklarını gördüm. Biz Türkler maç öncesi strese gireriz onlar çok rahattı.
Sohbet ettiniz mi?
- Yok canım. Merhaba, merhaba. Ben, ufak çocuk olarak bir köşede oturdum ve sessizce onları seyrettim.
İlginç gözlemleriniz oldu mu? Mesela terlikleri, çorapları, vücutlarına sürdükleri krem çok farklı mı?
- Mesela Ronaldo iki tane cep telefonuyla geziyor. Hepsinin özel sponsorları var. Çoraplarında bile isimleri yazıyor.
Siz Ronaldo’nun takımında sahaya çıktınız değil mi?
- Evet. Ama maçı Zidane’ın takımı 4-2 kazandı. Yine de Ronaldo ile oynamak harikaydı. Çünkü bir hayalim daha gerçek oldu. Anlatayım size. Ben altyapıdayken saha kenarında top toplardım. Ronaldo’yu ilk kez o maçlardan birinde gördüm ve o gün ona pas vermenin hayalini kurdum.
NİZO VE MEMO ALMAN MİLLİ TAKIMI’NDA OYNUYOR
Mehmet Akgün de, Nizamettin Çalışkan da, Alman Milli Takım’nda forma giyiyorlar. Neden Türk Milli Takımı değil diye soruyorum. İlk cevap Mehmet’ten geliyor: "Benim tercihimdi. Türk Milli Takımı’nda oynamayı denedim ama hep yedek kaldım. Alman Milli Takımı’nda ilk 11’e alınıyorum. Bu kararın Türk ya da Alman olmakla bir alakası yok. Futbol kariyeri ile ilgili." Nizamettin Mehmet’e katıldığını söylerken, kısa ve öz konuşuyor: "Türk Milli Takımı’nda şans bulursak orada oynarız." Nuri Şahin ise bu konuda onlardan farklı düşünüyor: "Ben her zaman Türk’üm, Türk olarak yaşıyorum ve her zaman Türk Milli Takımı için oynayacağım. Bu karardan dönmem."
BORUSSIA DORTMUND’DA İKİ TÜRK DAHA VAR
Nuri Şahin’in dışında Borussia Dortmund’da iki Türk futbolcu daha var. Nizamettin Çalışkan (19), Mehmet Akgün (18). Nizamettin’e kısaca Nizo, Mehmet’e de Memo diyorlar. Onlar da Nuri gibi takımın altyapısından yetişme. Nizamettin sekiz senedir Dortmund’da, Mehmet beş senedir. Geçmiş senelerde aralarındaki yaş farkından dolayı farklı takımlarda görev almışlar. Bu sene Bundesliga’da buluşmuşlar ve samimi olmuşlar. Nizamettin ve Nuri, kamp zamanlarında aynı odayı paylaşıyor. Birlikte playstation oynamak en büyük zevkleri. Genellikle kazanan, Nuri oluyormuş. Nuri’nin sahadaki başarısını bilgisayarda da gösterdiğini söylüyorlar. Üçü aralarında hep Türkçe konuşuyor. Bazen takım arkadaşları bu duruma sinirleniyormuş. "Almanya’dayız Almanca konuşun" diyorlarmış.
NURİ ŞAHİN HOCALARI İÇİN NE DEDİ?
Borussia Dortmund Teknik Direktörü Bert van Marwijk
Bana güveniyor. Arkamda olduğunu sürekli hissettiriyor. Mesela Efes Cup’da
Galatasaray maçında çok kötü oynadım. Devre arasında kızdı ama maçtan sonra her zaman arkamda olduğunu söyledi. Marwijk
çok net bir hoca.
Gözüne girmek zordur ama çok iyi motive eder.
U17 Türk Milli Takımı Teknik Direktörü Abdullah Avcı
Benim hayatımda çok özel bir isim. Buralara gelmem yüzde 40 onun başarısı. Her gün ararım, konuşuruz. İnşallah çok büyük yerlere gelecek. Bu sene yılın hocası seçildi. İnşallah o da günün birinde çok büyük bir hoca olup Türkiye’yi önemli yerlerde temsil edecek.
Milli Takımlar Baş Sorumlusu Fatih Terim
O çok başka. Çok otoriter. Saygım büyük. Süper bir kişiliği var. Nerede ciddi olacağını, nerede şaka yapacağını çok iyi biliyor. Saha içinde hiç affetmez. İtiraf edeyim ben Fatih Hoca’dan biraz çekiniyorum.