OSMANLI ENTRİKACIDIR

Güncelleme Tarihi:

OSMANLI ENTRİKACIDIR
Oluşturulma Tarihi: Aralık 03, 2012 03:00

John Malkovich’i yıllar önce “Tehlikeli İlişkiler” filmiyle ilk tanıdığım zaman duruşuna ve oyunculuğuna hayran kalmıştım. Ve nihayet yıllar sonra, öylesine uğradığı İstanbul’da röportaj için buluştuk; sinemadan, aşktan, Ortadoğu’dan, hatta “Muhteşem Yüzyıl” tartışmalarından konuştuk...

Haberin Devamı

Belki Oscar’ı yok ama dünyanın en karizmatik aktörlerinden biri olduğundan da kimsenin kuşkusu yok. Onu yıllar önce, decoder’lı günlerde “Tehlikeli İlişkiler” (Dangerous Liaisons) filmiyle ilk tanıdığım zaman duruşuna ve oyunculuğuna hayran kalmıştım. Filmin fıstığı Michelle Pfeiffer ile birlikte olduğunu öğrenince biraz şaşırmıştım ama o olsun... Malkovich babaya yakışırdı...

RÖPORTAJDAN FOTOĞRAFLAR  
 
Yıllar sonra bu röportaj için bir araya geldiğimizde İngiliz aktris Glenda Jackson’un şu cümlesi aklıma geldi: “Oyunculuk kostümlere bürünmek değil, çırılçıplak soyunmaktır. Rolü ezberlemenin anlamı ise onu unutup son anda içine düşmüşsünüz gibi yaşamaktır...”

Kadın bu sözleri sanki John Malkovich için söylemiş. Gençliğinde servis şoförlüğünden boyacılığa kadar yapmadığı iş kalmamış John’un... Bugün de oyunculuktan başka yaptığı öyle işler var ki, ben de çoğunu yeni öğrendim. Mesela ortaklarıyla Lizbon’da gece kulübü işletiyormuş. Bir de modaya fena halde takmış durumda. Eliyle çizdiği tasarımlarıyla 18. koleksiyonunu tamamlamış, üstüne İtalya’da “Technobohemian” adıyla kendi erkek giyim markasını çıkarmış. Bütün bunların yanı sıra (kendi pek kabul etmese de) sıkı bir Ortadoğu uzmanı...

Bu nedenle çok farklı konularda sohbet ettik John Malkovich’le... Bir gece önce Nusret’te yediği eti ballandıra ballandıra anlattı mesela... Sevgilisi Nicoletta Peyram ile Londra’dan İstanbul’a gelip iki günlük bir kaçamak yapmış, gözlerden uzak bir oteli mekan tutmuşlar... Tam anlamıyla laf lafı açtı durumları yaşadık birlikte... Konudan konuya atlarken Türkçe olarak kullandığım deyimlerin karşılıklarını tercüme ettim ama o ne kadarını anladı bilemiyorum. Mesela dedim ki....

* Bayram değil seyran değil, festival falan da yok... Ne işin var İstanbul’da?

- Nicoletta ile Londra’daydım... Soğuğa dayanamadık, atladık birkaç günlüğüne İstanbul’a geldik.

* Arada “sinsi sinsi” İstanbul kaçamakları yapıyormuşsun zaten duyduğuma göre.

- İstanbul öyle muhteşem bir şehir ki, her fırsatta buraya gelmeye çalışıyorum.

* Türk ahbapların çok galiba? 

- Sürekli görüştüğüm birkaç kişi var ama her gelişimde yeni yeni dostlar ediniyorum. En son “Infernal Comedy” operası için geldiğimde, bir gecede neredeye 100 oyuncu ile tanıştım.

* Oha!

- Pardon, anlamadım...

* İmza günü filan mı vardı demek istedim!

- Oyun sonrası Meltem beni alıp oyuncularla dolu bir bara götürdü. Çok güzel vakit geçirdik.

* Meltem’i sen tanıyorsun ama ben tanımıyorum. Hangi Meltem bu?

- Umarım doğru telaffuz ederim, soyadı Cumbul...

* Gizli bir film projesi için İstanbul’da olabilir misin?

- Şu an “Red”in ikinci bölümünü çekiyorum. Ne alakası var İstanbul’la?

* 74 Kıbrıs Barış Harekatı’nı konu alan bir film çektiğine dair dedikodular var da...

- Bunu söyleyenin lafına bir daha güvenme. Kıbrıs’ta, o dönemde geçen bir aşk hikayesi çekmeyi planlıyorum ama bunun Barış Harekatı’yla filan uzaktan yakından alakası yok.

* Eee, Kıbrıs’ı tutturmuş işte, harcamayalım hemen kaynağı... Dönem filmlerine karşı özel bir ilgin var sanırım.

- Ya, aslına bakarsan tarihi dramaları çok sevmiyorum.

* Neredeyse üç filminden biri tarihi drama ama.
 
- Öyle ama kurgu ve gerçeğin karışımının zaman zaman çok tehlikeli olabileceğini unutmamak lazım. Tarih zaten sürekli sorgulanan bir şey. Bırakın yönetmeni, yapımcıyı, senaristi; tarihçiler bile hâlâ birçok konuyu tartışıp duruyor.

TARTIŞMA BAŞLATMAK  İSTEMEM AMA OSMANLI ENTRİKACIDIR

* Madem bu kadar tehlikeli, neden dönem filmleri ve dizilerinin ardı arkası kesilmiyor?

- Bunun sebebi insan doğası. Geçmişi ne kadar bildiğimizi zannetsek de, tam anlamıyla neler yaşandığını kesin olarak bilmemiz mümkün değil. Bilinmeyen hakkında konuşmak ve teori üretmek de insan genlerinde olduğu için ne bu filmleri yapanlar ne seyredenler bu işlerden vazgeçer.

* Konunun dönem filmlerinden açılması iyi oldu, şu günlerde Türkiye’de de böyle bir tartışma başladı...

- Dün gece birlikte yemek yediğim arkadaşlar bahsettiğin konuyu tartışıyorlardı yanılmıyorsam.

* Madem konuyu biliyorsun, Başbakan’ımızın yorumu için ne diyeceksin?

- Söz konusu olan Osmanlı hakkında bir dizi değil mi?

* Evet... “Muhteşem Yüzyıl”...

- Başbakan dizideki olaylarla geçmiştekilerin bağdaşmamasını mı eleştiriyor?

* Aşk, ihanet, harem ve entrikanın abartılmasından şikayetçi.

- Başbakan’ınızla bir tartışma başlatmak istemem ama Osmanlı zaten entrikacıdır. Ayrıca her ülkenin geçmişi aşk, ihanet ve entrikadan ibaret değil mi? (gülüyor) Şaka bir yana, işte bu sebeplerden biz Amerika’da filmlere “gerçek hikayeden esinlenilmiştir” ibaresini koymayı çok önemseriz.

Haberin Devamı

Sibel Kekilli’ye tek kelimeyle hayran kaldım

Haberin Devamı

* Sevdiğin bir Türk filmi var mı peki?

- Birkaç tane izledim sadece, ama özellikle “Gegen Die Wand”a bayıldım

* Gegen ne? Emin misin Türk filmi olduğuna?

- Fatih Akın DA Türk değil mi? Onun yönettiği film işte...

* “Duvara Karşı” diyoruz biz ona...

- Her neyse... O filmde Sibel Kekilli’nin performansı gerçekten inanılmazdı. Tek kelimeyle hayran kaldım Sibel’e...

* Dizisini de izliyorsundur o zaman?

- İzlemez olur muyum... Çocuklarımla birlikte “Game of Thrones”da Sibel’i hiç kaçırmıyoruz.

OBAMA’NIN DiZi HAKKINDA YORUM YAPTIĞINI HATIRLAMAM

* Peki bir lider çıkıp bir diziyi eleştirebilmeli mi? Mesela Obama kalkıp “Grey’s Anatomy” veya “Dallas” hakkında yorum yapıyor mu?

- Obama’nın bir dizi hakkında yorum yaptığını anımsamıyorum. Zaten dünya liderleri böyle konularda genelde sadece beğenilerini dile getiriyorlar. Fakat düşünecek olursak, eleştirmek isteyen, sırf lider diye neden eleştiremesin ki...

* Doğu ülkelerinin özgü bir durum mu bu acaba?

- Zannetmiyorum. Daha doğrusu bilemiyorum.. Açıkçası Enver Sedat’ın “Bu çok kötü bir dizi” dediğini hiç duymadım.

* Green pinetree (yeşil çam) deyince aklına ne geliyor?

- Yılbaşı tabii ki, başka ne gelecek?

* Artık sana başka şeyler de çağrıştıracak... Sizde Hollywood neyse, bizde de Yeşilçam o...

- Bak o kadar Türk oyuncuyla tanıştım, hiçbiri bana bunu öğretmedi.

Haberin Devamı

Bindiğim taksinin şoförü sopayı kapıp fırladı

* Geçen yıl The Guardian’dan Andrew Dickson’a verdiğin röportajda “Ortadoğu hakkında herhangi bir İngiliz gazeteciden daha fazla kitap okudum” demişsin. Gayrıresmi bir Ortadoğu uzmanı mı var karşımda?

- Ben hiçbir konuda uzman olduğumu söyleyemem.

(Ama bana ısrarla bir Ortadoğu uzmanı olmadığını söylese de konuşmamızda ortaya çıktı ki bu konuda tam bir malumatfuruş!”

* İstanbul’a sık sık geliyorsun, ardından memleketine dönüyorsun. Havasını soluduğun İstanbul’la dışarıdan gördüğün İstanbul çok mu farklı?

- Ben hiçbir yere kafamda önyargılarla gitmem. Gittikten sonra da gördüklerim doğrultusunda genellemeler yapmaktan hep kaçınırım. Bırak İstanbul’u, Fransa’da tam tamına 20 sene yaşadım. Ama hâlâ benden Fransız kültürü hakkında bir yorum duyamazsın. Çünkü okuduklarım ile yaşadıklarım her zaman çatışabilir.

* Yorum yapmıyorum diyorsun ama Fransızlar için “Sen cümleni bitirmeden cevabını verirler” demişsin Google’a göre...

- (Gülüyor) Aslında bunu daha çok Parisliler için söylemiştim. Peki her Parisli böyle mi? Tabii ki değil... İşte bu yüzden böyle yorumlardan kaçınmaya çalışıyorum. Mesela bir taksi şoförü dışında benim İstanbul’da tanıştığım insanlar çok iyiydi ama bundan bir genelleme çıkaramam.

* Taksi şoförünün niye tepesini attırdın?

- Ben değil trafik attırdı tepesini. Aslında tam olarak ne olduğunu bilemiyorum, tek hatırladığım, el frenini çekmesi ve yanındaki koca sopayı kapıp dışarı fırlaması.
* New York’ta falan olmuyor mu böyle şeyler?

- Olmaz olur mu... İşte bütün söylemek istediğim de bu. Ben şimdi bu olaydan yola çıkarak “İstanbul’daki taksi şoförleri çok agresif” diyemem.

Haberin Devamı

Nicoletta olmasaydı bir Türk’le evlenebilirdim

* Bir Türk kadınıyla evlenmeyi düşünür müsün?

- Tabii ki, neden olmasın... Evli değilim ama 20 seneyi aşkın süredir Nicoletta ile beraberim. Anlayacağın onunla olma mecburiyetimden, değil Türkiye, başka hiçbir ülkeden gelen gelin adayına evet diyemem.

* Michelle Pfeiffer gibi dünyanın en güzel yıldızlarından biriyle ilişkin oldu... Şöhretli bir kadın ile halktan bir kadınla birlikte olmak arasında ne fark var?

- Sen şöhretliysen ve yine tanınmış biriyle berabersen, sinirlerinin bozulma riski ikiye katlanıyor.

* O niye?

- Çünkü seninle Facebook resmi istemeyen, onunla bir Facebook resmi isteyecek. Birlikte asla rahat bir yemek bile yiyemeyeceksiniz. Kaldı ki ben partnerlerden birinin bile tanınmış olmasını yeterince rahatsızlık verici buluyorum.

* Ben de senin oynadığın rolleri çok rahatsızlık verici buluyorum.

- Çok sevindim. (Gülüyor)

GENELLİKLE KADINLAR “KÖTÜ”LERİ SEVERLER

* Hakikaten söylesene, neden seni çoğunlukla sorunlu karakterler olarak görüyoruz?

- Biliyorsun genelde dramlar mutlu insanların hikayelerini anlatmaz. Benim oynadığım karakterler kötü gibi algılansa da aslında çok yönlü kişilikler. Sevilmelerinin nedeni de belki budur.

* Kötüyü sempatik yapan adam mısın?

- Genelde insanlar, özellikle de kadınlar kötüleri sever.

* Herkesin içindeki şeytanı mı yansıtıyorsun acaba?

- Tam olarak onu söyleyemem ama pek çok insan zaman zaman yalan söylemek, hırsızlık yapmak, hatta öldürmek ister. Ama kendini frenler. Hâl böyle olunca, gem vurdukları duyguların sinemada hayata geçmesini izlemek hoşlarına gidiyor.

MODELLİK BENİM AÇIMDAN HİÇ İYİ BİR KARİYER OLMAZDI

* Ne oldu da bu kötü adam birden moda tasarımcılığına soyundu?

- Birden olur mu! 18’inci koleksiyonumu bitirdim. Zamanında kostüm tasarımı eğitimi almıştım. Birçok tasarımcıyla ortak çalışmalarım oldu. Ama son olarak geçen sene İtalya’da “Technobohemian” adıyla kendi erkek giyim markamı çıkardım.

* Tekno müziği çok seviyorsun galiba...

- Eski Yunanca’da “techno”, yaşama sanatı veya yaşayan sanat anlamına geliyor.

* Peki ya bohemian?

- Technobohemian kelimesini ilk olarak henüz yayınlanmamış bir İtalyan romanında okudum.

* Ve anında intihal diyorsun... Peki beğendiğin Türk tasarımcılar var mı?

- Kendi işlerimle o kadar haşır neşirim ki başka kimseyle ilgilenmeye vaktim olmuyor. Ama üç hafta önce Londra’da Rıfat Özbek ile tanıştım. Kendisi Lulu’s diye bir kulübün bazı odalarını tasarlamış.

* Nasıl olmuş bari?

- Çok başarılı buldum doğrusu...

* Modanın her alanı ilgini çekiyor galiba. Bir ara modellik de yapmamış mıydın?

- Haklısın yıllar önce Prada ve Commes des Garcons’un reklam kampanyalarında yer aldım. Ama bunun benim için hiç iyi bir kariyer olmayacağını hemen anladım ve vazgeçtim. (gülüyor)

Haberin Devamı

OLİVER STONE’U TAMAMEN PARA YÖNLENDİRİYOR

* Dünya kaynayıp duruyor. Bu kazanın içinden hangi malzemeyi alıp film yapmak isterdi “yönetmen Malkovich”?

- Çeçen sorunu üzerine yazdıkları ve Putin’e karşı tavrıyla bilinen Rus asıllı Amerikan gazeteci Anna Politkovskaya’nın suikastını konu alan bir film yapmak isterdim. Katil zanlılarının kim olduklarını aşağı yukarı biliyoruz zaten.

* Ben bilmiyorum...

- Filmi yaparsam öğrenirsin. Filmi ucuza kaçmayarak ve hiçbir propaganda amacı gütmeden yapmayı planlıyorum.

* Tarafsız bir film olacak yani.

- Sinema aracılığı ile politika yapmayı uygun bulmuyorum. Çünkü gerçek siyaset açık fikirlilik gerektirir ve çoğu insanda bu yok. Ayrıca her zamanki gibi kurguyla gerçeğin bir araya gelmesiyle doğan tehlike var. Örneğin Oliver Stone’un yeteneği tartışılmaz ama politik filmlerinde gerçekleri kullanırken çok rahat davranabiliyor.

* Ne var ki bunda?

- Bak Başbakan Erdoğan’ın söylediklerine geldik yine... Özellikle tarihsel dramalarda gerek senaryo yazarları, gerekse yönetmenler hakikatler üzerinde yaptıkları rötuşlarla olayların yanlış anlaşılmasına sebebiyet verebilirler.

* Peki ya amaç?

- Kendi politik görüşlerini dikte ettirmek olabilir.

* Ya daha basit bir sebebi varsa?

- Ne gibi?

* Para...

- Haklısın. Bu tip filmlerin çoğunun gişe hasılatı yüksek oluyor.

* Oliver Stone’u da motive eden bu olabilir mi?

- Kesinlikle doğru teşhis...

ATATÜRK ROLÜNÜ KABUL ETMEDİM, ÇÜNKÜ...

* İstanbul mu, Beverly Hills mi?

- İstanbul tabii...

* Diyelim bir gün Atatürk’ü oynaman teklif edildi...

- Edildi zaten ama maalesef olmadı.

* Neden, Amerika’daki Ermeni ve Rum lobisinden mi korktun?

- Lobilerin her yerde olduğu gibi Hollywood’da da büyük etkisi var tabii. Ama benim kararımın uzaktan yakından hiçbir lobiyle alakası yok.

* Neydi peki sebep?

- Baksana halime... Teklif edilen rol için fazlasıyla yaşlıyım. Atatürk’ün Çanakkale Zaferi’ni kazandığı günleri nasıl oynarım ki? Ama daha ileriki bir dönemini oynamamı isteseler seve seve bu rolü kabul ederim.

NEDİM SABAN’IN ELEŞTİRİSİNE ÇOK GÜLDÜM

* Eleştirilerden korkan bir aktör müsün?

- Neden korkayım? Herkes istediğini söylemekte serbest...

* Nedim Saban’dan da mı korkmuyorsun?

- Kim?

* İstanbul’da sergilediğin bir performansın ardından çok ağır şeyler yazmıştı senin için...

- Aaaa... Hatırladım şimdi “Infernal Comedy” adlı operamı sahnelemiştim. Nedim de “Bu adama vize verilmesin” filan diyerek bir eleştiri yazmış. Sonraki bir tarihte bu yazı elime geçtiğinde nasıl güldüm anlatamam.

DİNDAR BİR ADAM DEĞİLİM

* Spritüel bir adam mısın?

- Pek spritüel olduğumu söyleyemem. Daha doğrusu dindar değilim demem gerekiyor sanırım. Tanrılardan çok insanlara inanırım. Ama sakın yanlış anlaşılmasın, dindar olan kimseyi kınıyorum gibi bir durum söz konusu değil.

21 ARALIK GÜNÜ BENİM İÇİN ÇOK ÖNEMLİ

* 21 Aralık geliyor... Sen ne diyorsun tüm bu Maya Takvimi, Foton Kuşağı ve değişim tantanasına? - 21 Aralık benim için çok önemli bir gün.

* İnanıyorsun yani tüm bunlara?

- Yok... “Red” filminin ikinci bölümünü çekiyorum demiştim ya sana... O tarihte final yapıyoruz. Fotonu, Maya’yı bilemem...

* O gün elektrikler kesilip ortalık karışırsa 22’sinde sana mail atacağım haberin olsun...

- Elektrik olmazsa ancak dumanla haber verirsin...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!