Güncelleme Tarihi:
MUHAMMET UZUNER FOTOĞRAFLARI
Yeni sezonda “Öyle Bir Geçer Zaman ki” ekibine katıldınız, hayırlı olsun diyelim. Nasıl kesişti yolunuz bu diziyle?
- Teşekkür ederim... Diziye katılmamın benim açımdan ilginç bir hikâyesi var. Bir akşam evde misafirlerimle dizinin sezon finalini izliyorduk. Eşime dönüp “Türkiye’de de güzel işler yapılıyormuş Gamze” dedim. 10 gün sonra dizi için arayıp görüşmeye çağırdılar.
İlk bölümde sizi çok az gördük. Bize biraz canlandırdığınız karakteri anlatır mısınız, nasıl biri Arif?
- Arif, hem şair hem de bağlama çalan bir adam. Sosyalist düşünceye sahip. Bir cezaevi geçmişi de var. İçine kapanık biri.
İçine kapanık olmasının nedeni ne?
Bugün pek çok insanın da yaşadığı gibi, kendine benzer birini bulamamaktan kaynaklanan bir yalnızlığı var. Bir mücadeleye inanıyor ama bu mücadelenin yöntemleri konusunda genelle aynı düşünmüyor.
ŞİMDİYE KADARKİ EN SEVDİĞİM ROLÜM
Arif’in Cemile’nin hayatında nasıl bir yeri olacak?
- Arif, hayata kayıtsız biri değil. Gözünün önünde olan biten olaylara müdahale etme gereği duyduğunda müdahale ediyor. Osman’ın yönlendiricisi, fikir babası gibi bir etkisi olacak.
Arif’le kâğıt üstünde ilk tanıştığınızda, size de gizemli geldi mi?
- Geldi... Arif’in şimdiye kadar oynadıklarım arasında en sevdiğim karakter olduğunu söyleyebilirim. Bu rolün kimyası, geçmişi çok çekti beni. 12 Eylül döneminde ben lise son sınıftaydım, o dönem yaşanan her şeyi çok net hatırlıyorum.
Yağın, gazın uzun kuyruklarda sınırlı satıldığı zamanları hatırlıyorsunuz o halde...
- Tabii, korkunç dönemlerdi. O zamanlar dünyanın başka türlü olamayacağına, diğer ülkelerdeki yaşamın da aynı olduğuna inanıyorduk. Büyük mutsuzluklar dönemiydi. O dönem küçük kurnazlıklar fazlaydı, şimdi büyük kurnazlıklar var. Bu daha ciddi bir sorun.
HİÇBİR SUÇU YOKKEN BABAMI NEZARETHANEYE ATTILAR
Darbe yıllarında yakın çevrenizde, evinizde neler yaşandı?
- Annem, kaloriferli evde banyoya küçük bir teneke soba almıştı. O sobada çaresizce ve hunharca babamın kitaplarını, yasak kitaplar olmamasına rağmen yaktı. Kitaplar bir türlü yanmadı, evin içi duman doldu... Ben bir yandan ağlıyorum, abim benden daha bilinçli, o tepki gösteriyor, annem bir yandan ağlıyor... Babamın da hiçbir şeyi yoktu, apartman yöneticisiydi.
Sizim evinizde de arama yapıldı mı?
- Askerler geldi evimize. Apartmanın duvarına yazılan bir slogandan babamı sorumlu tuttular. Babam o zamanlar 60’lı yaşlarda, hiçbir suçu, sabıkası olmayan biri ama beş gün boyunca çok iğrenç koşullarda nezarethanede kaldı. O günler o kadar karanlık ki, birebir yaşayanlar kolay kolay kurtulamaz. O sinir, o öfke hâlâ geçebilmiş değil. Üstelik 12 Eylül’ün yaptığı apolitizasyonu şimdi görüyor olmak, bu acıyı daha da ağırlaştırıyor. Böyle bir rol gelince, insan söylemek istedikleri için fırsat buluyor. O nedenle çok mutluyum.
Siz lisedeyken hangi görüşü destekliyordunuz?
- Bizim lise tampon bölgedeydi; bir taraf sağcıların, bir taraf solcularındı. Ya sağcılardan kurşun yiyorduk ya da solcular bizi dersleri boykot etmeye zorluyordu. Ben de o zamanlar Arif gibi düşünüyordum, bunların bir sonuç olamayacağını söylüyordum. En yakın arkadaşlarımızla bile tartışıyorduk. Ben sol görüşlüyüm ama eylemlere katılmıyordum.
Daha sonra üniversite için Samsun’dan Ankara’ya gittiniz, değil mi?
- Evet... Aslında lisedeyken konservatuvarın piyano bölümünü istiyordum. Ama üniversite zamanı geldiğinde piyano bölümüne girersem para kazanamam dedim ve iktisat, siyaset gibi bölümleri yazdım.
Hangi bölümü kazandınız?
- İktisadı. Dört defa atıldım, dört defa döndüm okula. O yüzden “İktisat bölümünü okudum” diyemiyorum, “İktisat bölümünde bulundum” diyorum. (Gülüyor)
Piyano olmasa da yine sanatı tercih etmiş, sonradan tiyatroya yönelmişsiniz...
- Evet, iktisat okurken tiyatroyla ilgilenmeye başladım. Sınavları kazanınca da ibre o tarafa döndü. E piyano için yaş geçmişti artık, parmaklar kazık olmuştu! (Gülüyor) Ama sonra içimde ukde kalmasın diye bir piyano kursuna gittim.
GÖSTERİMDE SALONDAN SADECE 1 KİŞİ ÇIKTI
Geçtiğimiz hafta “Küf” filmi için Venedik Film Festivali’ndeydiniz. Nasıldı orada olmak, filminizi festival seyircileriyle birlikte izlemek?
- “Küf”, niyetine ve yapılış biçimine çok inandığım, kıymet verdiğim bir film. İnsanın inandığı bir filmle böyle önemli bir festivale katılması onur verici. Çok da beğenildi festivalde. Büyük bir salonda oynadı, büyük alkış aldı. Bir de o festivalde önemli olan, gösterim sırasında salonu kaç kişinin terk edeceğidir. Bizim filmin gösterildiği sırada sadece bir kişi çıktı.
Seyircilerle konuşabildiniz mi? Neler söylediler filmle ilgili?
- İlk gösterimden sonra ‘soru-cevap’ kısmı oldu. İnsanlar genelde Türkiye’nin siyasi durumuyla ilgili sorular sordular ama duygusal olarak filmin içlerine işlediğinden de bahsettiler.
“Küf”, Ali Aydın’ın ilk filmi ve festivalde de ilk filmlere verilen Geleceğin Aslanı ödülünü kazandı. Bekliyor muydunuz ödülü?
- Ben alacağına inanıyordum, çünkü gerçekten çok düzgün bir film.
Sizin filmdeki rolünüz neydi?
- Geçmişi hiç de temiz olmayan bir polis şefini oynuyorum. Negatif bir karakter. Öldürülen oğlunu bulabilmek için her ayın 1’i ve 15’inde hükümete dilekçe veren bir babayla karşılaşıyor ve bu meseleyi halletmek istiyor...
GÜN ÇOK BAŞARILI
Yeni sezonda Osman rolünü Gün Koper’in üstlenmesi çok konuşuldu. Siz nasıl buldunuz Koper’in performansını?
- Tepkilerin olması normal aslında, çünkü herkes kendi hayal ettiği gibi birini görmek istiyor. Ama Gün çok başarılı bir oyuncu ve zamanla çok iyi tanıtacak kendini.
BAĞLAMA ÇALMAYI ÖĞRENİYORUM
Arif’in bağlama çaldığını söylediniz. Siz çalabiliyor muydunuz?
- Öğreniyorum. Şimdi “Uzun İnce Bir Yoldayım”ı çalışıyorum, tabii ki çok güzel değil ama neredeyse oluyor. Hocam da “Gayet iyi gidiyoruz” dedi. Daha önce de rol aldığım bir film için piyano öğrenmek zorunda kalmıştım.
“Bir proje çıksa da, o vesileyle şunu da öğrensem” dediğiniz başka şeyler var mı?
- Arjantin tangosu yapabilmeyi çok isterim. Okulda bir süre dans dersi aldım, klasik danslar, vals, salsa, bir parça da bacata öğrendim ama Arjantin tangosu çok zordur, onu iyi yapanlara çok imrenirim.