Güncelleme Tarihi:
İŞTE O TÖREN VE ÖNCESİ
En İyi Erkek Oyuncu Oscar’ını en genç yaşta alan aktör ünvanına sahip Adrien Brody, 4. Avrasya ve 45. Altın Portakal film festivallerinin konuğu olarak Antalya'da. Ne yalan söyleyeyim daha düne kadar onun çok yetenekli ama çok da yakışıklı olmadığını düşünüyordum. Şu anda fikrim tamamen değişmiş durumda. Düşüncelerimi değiştiren ve onu bu kadar çekici yapan şey neydi biliyor musunuz; gülüşü. Evet, bu adam gerçekten çok güzel, çok içten, çok samimi gülüyor. Ve her gülüşünde yeşil gözleri daha güzel parlıyor. Kısacası Oscar’lı Adrien Brody yeşil yeşil ve çok anlamlı bakıyor.
MÜTHİŞ BİR SENARYO
Bloom Kardeşler’i (The Brothers Bloom) Amerika’dan önce, üstelik sizinle aynı salonda, yan yana izlemek bizim için büyük bir mutluluk ve ayrıcalık. İyi ki geldiniz, iyi ki buradasınız.
Adrien Brody: Teşekkürler.
A.B.: Çok hoş bir film. Bu tür filmlere çok sık rastlamıyoruz. Pek çok türü bir araya getiriyor. Komedinin yanı sıra düşündürücü bir özelliğe sahip. Film, iki dolandırıcı kardeşi anlatıyor. Bu son işleri olacak. Her ikisi de çok kurnaz. Ben biraz daha çekimser olan kardeşi oynuyorum. Çok güzel bir kadını dolandırmaya çalışıyoruz. Aramızda bir aşk başlıyor ve bunun sonunda işler karışıyor. Çok güzel bir hikaye. bütün Avrupa’yı dolaştık. Hoş bir macera oldu.
Bu filme sizi çeken şey neydi?
A.B.: Yönetmeni Rian Johnson müthiş bir senaryo yazmış. Sürreal özellikleri var. Filmin yetişkinler için bir masal anlattığını düşünüyorum.
PİYANİST’E HER ŞEYİMİ VERDİM
Piyanist’ten önce 20 kadar filmde rol aldınız ama başarı bu filmle geldi?
A.B.: Çünkü Piyanist çok iyi çekilmiş ve büyülü bir filmdi. Pek çok element bir arada çok iyi çalıştı.
Sizin filme katkınız neydi?A.B.: Yapabileceğim her şeyi yaptım, her şeyimi o filme verdim. O karaktere tüm içtemliğimi, samimiyetimi kattığımı düşünüyorum. Duygularımla oynadım.
En İyi Erkek Oyuncu Oscarı’nı en genç yaşta alan aktör unvanına sahipsiniz. Oscar’ı bu kadar genç bir yaşta almak üzerinizde bir baskı yarattı mı?
A.B.: Bir anda o kadar fazla ilgi olunca bu bir baskı ve stres yaratıyor tabii. Ama aynı zamanda bu baskı farkındalık da yaratıyor. Oscar kazandıktan sonra insanlar tarafından yönlendirilmemek için kendi kendime karar verdim.
Bildiğim ve gördüğüm kadarıyla son derece iyimser ve neşeli bir yapınız var. Ama çoğu filmde sizi yalnızı, kaybedeni, dışlanmışı oynarken gördük. Bu rollere girmeniz zor oluyor mu?
A.B.: Karmaşık hayatları olan insanları oynuyorum. Hayatın kendisi son derece karmaşık. Basit bir karakter de çok ilgi çekici ve tatmin edici değildir zaten.
Kendinizi karmaşık biri olarak görüyor musunuz?
A.B.: Evet. Kolay biri olmadığımı düşünüyorum. Herkes kadar ben de karmaşığımdır.
TARİHE GEÇEN ÖPÜCÜK HEYECANLIYDI
Anneniz Sylvia Plachy ünlü bir fotoğrafçı. Buraya birlikte geldiniz. Hatta şu bizim fotoğraflarımızı da çekiyor. Anneniz kariyeriniz etkiledi mi?
A.B.: Annemin oyuncu olarak yolumu bulmama yardımcı olduğunu söylemeliyim. Bir fotğrafçı olarak kamera önünde olmaktan hoşlandığımı ilk gören o olmuştu.
Oscar aldığınız gece Halle Berry’yi dudağından öptünüz ve Oscar tarihine bir de bu öpücükle geçmiş oldunuz? O geceye dönersek, neydi o öpücüğün arkasında yatanlar?
A.B.: Sadece şunu söyleyebilirim, anlık, güdüsel bir şeydi. Sanki içimde bir sevgi fırtınası oluşmuştu. O anda öyle davranmak istedim ve davrandım. Herkes için heyecan dolu bir andı.
SİNEMADA KURALLARIM YOK
Bizim sinemamızda kurallar çok konuşulur. Siz Piyanist filmi için kilo verdiniz, Chopin çalmayı öğrendiniz. Bir başka Oscar daha alacağınızı bilseniz bile, sinema için asla yapmayacağınız şey nedir acaba? Kısacası kurallarınız var mı?
A.B.: Bu zor bir soru. Önüme bir teklif geldiğinde benden bekleneni anlamaya çalışıyorum önce. Ama yapmam diyeceğim bir şey yok. Bu, o andaki ruh halime de bağlı tabii. Bazen risk almayı seviyorum bazen de yapmak gelmiyor içimden. Oyuncunun role karşı hissettikleri çok önemli. Ama kural derseniz, kurallarım olduğunu söyleyemem.
Fransızların Oscar’ı sayılan Cesar’ı kazanan tek Amerikalı oyuncusunuz. Avrupa sineması ya da Türk sineması ilginizi çekiyor mu?
A.B.: Türk filmlerini burada izleyeceğim. Bize uzak bir sinema olduğu için burada tanımaya çalışacağım.
Oyuncu olmasaydınız şu anda hangi işi yapıyor olurdunuz? Bunu hiç düşündünüz mü?
A.B.: Evet, zaman zaman düşünüyorum ne yapardım acaba diye. Müzik yapmayı çok seviyorum, herhalde müzisyen olurdum.
Sahnede olmak hoşunuza gider mi?
A.B.: New York’ta bir kulüpte sahneye çıktım bir süre. İyi punk grupları çıkardı orada. Debbie Harry de orada çalmıştı. Müzik çok müthiş bir kariyer olurdu benim için.
Neden?
A.B.: Çünkü hayatımı oradan kazanmadığım için müzik yaparken kendimi çok daha yaratıcı ve özgür hissediyorum. Bazen iyi bazen kötü çaldığım oluyor ama o özgürlük beni çok etkiliyor.