Güncelleme Tarihi:
Aslında her şey Sam Raimi ve Örümcek Adam olarak izlemeye alışık olduğumuz Tobey Maguire’ın yapım şirketiyle ters düşmesiyle başladı.
Raimi, filmin kötüsü rolünü Doktor Ahtapot’a vermekten yana değildi. John Malkovich’e The Vulture rolünü vermek istiyordu.
Bu fikir ayrılıkları iki tarafı kopma noktasına getirdi.
Ortaya çıkan senaryo başta Raimi olmak üzere kimseyi memnun etmeyince dördüncü Örümcek Adam filmi rafa kalkmış oldu.
Artık yeni bir Örümcek Adam serisi başlamalıydı...
Örümcek Adam, yepyeni bir serinin başlangıcını yeni bir yönetmen ve başrol oyuncusu ile yapacaktı.
Yeni seri, ‘Aşkın 500 Günü’ adlı romantik komedi dışında ağırlıklı olarak müzik videoları çekmiş olan bir isme, genç sinemacı Marc Webb’e götürüldü.
Örümcek Adam hayranları bu seçime burun kıvırırken onlara bir başka darbeyi de Örümcek Adam rolüne seçilen Andrew Garfield vurdu.
Çoğunluk, Garfield’ın bu büyük rol için uygun seçim olduğundan şüpheliydi.
Örümcek Adam serisi hayranlarının bu korkularının boşa çıktığını hemen söylemem gerek.
Yeni Örümcek Adam, gerek yönetmenin etkileyici anlatımı ve görselliği, gerekse de Andrew Garfield’ın sorunlu ergen rolüne kattıklarıyla gayet başarılı bir film.
Anne ve babası tarafından küçük yaştayken terk edilmiş Peter Parker, babasına ait bir evrak çantası bulduğunda, anne ve babasının kayboluş nedenini anlamak için araştırmalara başlıyor.
Peter Parker, anne babasız büyümenin de verdiği sıkıntılarla okulda da zor günler geçirmekte.
Her ergenin yaşadığı “Ben kimim?, nereye aitim?” sorunlarını daha derin sormakta.
Haylaz gençlerin güç gösterilerinin hedefi olmaktan bir türlü kurtulamıyor. Sorunlu ergenlik döneminin tüm detaylarını onun üzerinde görebiliyoruz. Sosyalleşemeyen ve hoşlandığı Gwen Stacy’ye açılamayan bu başı önde gencin hayatı, geçmişini ve anne babasına olanları araştırmak üzere babasının arkadaşının laboratuvarını ziyarete gittiği gün değişiyor.
Babasının eski ortağı Dr. Curt Connor’un laboratuvarına yönlendiğinde Örümcek Adam, Connor’un ikinci kişiliğiyle karşılaşıyor.
Peter, hayatını değiştirecek kararı alıyor ve kahraman olmak için kaderine yön veriyor. New York’ta sokak aralarındaki kötülerle savaşmak ve dünyayı tehdit eden kötü adama karşı durmak zorunda.
O arada kendisini büyütenlere de saygısızlık etmemesi, vefalı olması gerekiyor.
3 BOYUT BU FİLME YAKIŞIYOR
Yeni Örümcek Adam Andrew Garfield, bu ikilemler arasında kalan ergen süper kahramanımızın tüm iç sıkıntılarını iyi özümsemiş. Oyunculuğunun filmin dramatik yapısına katkısı büyük.
Yeni Örümcek Adam, Sam Raimi’nin filmlerinin yeniden çevrimi değil. Seriye ve karaktere yepyeni bir bakış açısı getirdiği söylenebilir.
Karşımızda sıradan bir süper kahraman hikayesinden ziyade, babasının izini sürerken kendi şeytanlarıyla yüzleşen, başına gelenlerle olgunlaşan bir gencin, adalet arayan bir kahramana dönüşmesinin hikayesi var.
Yeni yönetmen Marc Webb, dövüş sahnelerinde gerçeklik hissini yakalamak için CGI yerine dublör kullanmayı tercih etmiş. Bu tercihin filmi mekaniklikten kurtardığı bir gerçek.
Örümcek Adam’ın zıpladığı ve oradan oraya atladığı sahnelerde de CGI yerine, aylarca üzerinde çalışılmış gelişmiş mekanizmalar kullanılmış.
Tüm bu ince dokunuşlar IMAX perdesinde ve 3 boyutlu seyirle kendini iyiden iyiye hissettiriyor. Örümcek Adam’ın 3 boyut desteğinin en yakıştığı filmlerin başında geldiğini kabul etmek gerek.
HAFTANIN DİĞER FİLMLERİ
Güç yine kadınlarda
ET MAINTENANT, ON VA OU?
PEKİ ŞİMDİ NEREYE?
Yön: Nadine Labaki
Oyn: Kevin Abboud, Nadine Labaki
Tür: Dram, Komedi
2007 yılında çektiği ilk filmi Karamel’in dünya çapındaki başarısından sonra oyuncu Nadine Labaki, yapımcılığını, senaryosunu, yönetmenliğini üstlendiği ayrıca rol aldığı ikinci filmi Peki Şimdi Nereye? ile tekrar sınırları dışındaki seyircilere ulaşmayı hedefliyor. Peki Şimdi Nereye’de güç gene kadınlarda! Ortadoğu’nun diken üstündeki coğrafyasında dinsel çatışmalara ve savaşın anlamsızlığına kadınların zeki ve pratik çözümleriyle cevap veren Labaki, kamerasını Lübnan’da küçük bir köye çeviriyor. Savaş sonrası Müslüman-Hıristiyan ayrımı yapmadan yaşamaya devam eden köylüler çatışma haberlerinin gelmesi üzerine birbirlerine düşman kesilmeye başlıyorlar. Şiddeti çıkartan erkekleri yatıştırma göreviyse kadınlara düşüyor. 2011 Cannes Film Festivali’nde gösterilen film bu seneki Toronto Film Festivali’nden de Halk Ödülü aldı.
Aşk bir sanat mıdır?
L’ART D’AIMER
AŞK SANATI
Yön: Emmanuel Mouret
Oyn: François Cluzet, Frederique Bel, Laurent Stacker, Judith Godreche
Tür: Komedi
Süre: 85 dk.
Zoe en iyi arkadaşı Isabelle’e kocasıyla bir ilişki yaşamasını teklif eder. Achille ise yeni taşınan komşusunu peşi sıra kovalayarak, beraber olmanın yollarını arar. Amelie ise tam bir sadakat örneğidir ve arkadaşı Isabelle’den yerine getirilmesi çok zor bir istekte bulunur. Emmanuelle de sevgilisi Paul’u terk etmenin yollarını arar. Vanessa ise kocasına başka çiftlerle birlikte olurlarsa seks açısından daha da özgürleşeceklerini iddia eder! Evet, tahmin edeceğiniz gibi böyle bir hikâye tabii ki Fransa’dan geliyor. Eğlenceli aşk aksilikleriyle dolu filmin yönetmenliği ve senaristliğini de üstlenen oyuncu Emmanuel Mouret bize ‘aşk sanatını’ öğretmeye kararlı. Başrollerini Fransızların gözde oyuncuları arasında yer alan Gaspard Ulliel, Judith Godreche, François Cluzet, Julie Depardieu’nun paylaştığı filmde ilişkilerin her türlü hali ve bolca aşk üçgeni mevcut!
Dövüş sanatlarında zirve
DETECTIVE DEE AND THE MYSTERY OF PHANTOM FLAME
DEDEKTİF DEE: GİZEMLİ ALEV
Yön: Tsui Hark
Oyn: Andy Lau, Carina Lau, Chao Deng, Li Bingbing
Süre: 122 dk.
Hong Kong sinemasının en gözde yönetmenlerinden biri olan Tsui Hark’ın yönettiği Dedektif Dee: Gizemli Alev, Wuxia, yani, dövüş sanatlarının sergilendiği Uzak Doğu filmlerinin başarılı bir örneği. M.S. 90 yılında Luoyang’ta dev bir Budist anıtı inşa edilmekte. Yapımın bittiği gün, Çin’in ilk kadın İmparatoru Wu Zetian tahta oturacak. Ancak bazı olaylar Wu’nun tahta çıkmasını tehdit ediyor. Wu’nun şerefine yapılan dev Buda heykelinin yapımı sırasında bazı gizemli ölümler meydana geliyor. İmparatoriçeye yakın adamlar ortada hiçbir sebep yokken birden alev alıyor, kül olup gidiyorlar. Wu, medyuma (ki bu bir geyik) danışınca, sorunun tek çözümünün yıllar önce kendisinin sarayda yükselişine karşı çıkan ve bu yüzden de uzaklaştırdığı Dedektif Dee’de olduğunu anlıyor. Geri gelen Dedektif Dee, olayların ardındaki sırrı çözmek için çalışmalara başlıyor.
Dedektif Dee; Gizemli Alev, her şeyden önce görkemli bir seyir. Çarpıcı renklerle göz alan devasa ve ince ince süslenmiş setlerdeki görselliğin etkilemeyeceği bir sinemasever düşünülemez. Estetize edilmiş koreografisiyle, Çin dövüş sanatı wuxia ve görkemli set dekorları ile izleyenleri kendine hayran bırakan Dedektif Dee; Gizemli Alev, Venedik Film Festivali’nin yarışma bölümünde Altın Aslan adayı olarak gösterilmiş, ülkesinde de 13 dalda aday olduğu Hong Kong Film Ödülleri’nin altısını kazanmıştı.
Üç hikâye tek filmde
KIYAMET KİTABI
DOOMSDAY BOOK
Yön: Jee-Woon Kim, Phil-Sung Yim
Oyn: Seung-Bum Ryoo, Kang-Woo Kim
Tür: Bilimkurgu, Korku
Süre: 115 dk.
Güney Kore sinemasının farklı kuşaktan iki yönetmeni tek bir filmde insan zekasıyla robotların yapay zekasının yer yer iç içe geçtiği üç farklı hikâye anlatıyor. ‘Heaven’s Creation’ bölümünde elektrik mühendisi Pak Do-won (Kim Kang-woo) tarafından bir tapınağı aydınlatması için bir robot üretiliyor; robot tapınağın baş rahibi Hye-joo (Kim Gyu-ri) tarafından da koruma altına alınıyor. ‘A Cool New World’ bölümündeyse dünyanın nüfusu bir virüs tarafından tehdit edilmekte, insanların zombiye dönüşmesi genç bir adamın gözünden anlatılıyor. ‘Happy Birthday’deyse bir mekanik mühendisi yaklaşan bir meteoru durdurmak için yüksek kapasiteli bir robot tasarlıyor.
Üçüncü kişiyle sarsılan evlilik
BU DANS SENİN
Yön: Sarah Polley
Oyn: Seth Rogen, Michelle Williams, Sarah Silverman
Tür: Dram
Süre: 116 dk.
Çektiği çeşitli kısa filmlerden sonra ilk uzun metraj filmi olan Ondan Uzakta (Away from Her, 2006) ile En İyi Uyarlama Senaryo dalında Oscar adaylığı olan oyuncu Sarah Polley’in ikinci uzun metrajlı filmi olan yapım sevgi, bağlılık, ihanet üzerine günümüz evliliklerine bir bakış açısı sunuyor. Margot ve Lou beş yıldır evli olan ve dışarıdan bakıldığında sorunsuz ilişki yürüten bir çift. Fakat Margot’nun tesadüfen tanıştığı Daniel’e karşı hissettiği çekim, evliliklerindeki tüm düzenin, her şeyin yönünü değiştiriyor, sadakati sarsıyor. Zira Daniel ile engel olamadıkları cinsel yakınlaşma Margot’nun kendisini daha fazla tanımasına ve evliliğinin gidişatını sorgulamasına neden oluyor. Adını Leonard Cohen’in aynı adlı şarkısından alan filmde Marilyn Monroe rolü ile Oscar’a aday olan Michelle Williams ve Seth Rogen karı koca olarak kamera karşısındalar.