Güncelleme Tarihi:
Ne zamandır oryantal yapıyorsunuz?
- Annem yürümeden önce dans etmeye başladığımı söyler. Ama evde yasaktı tabii. Ortadoğulular için, dansöz olmak kötü kadın olmak demek. O yüzden yıllarca gizli gizli dans ettim. Her şey okulda başladı. Amerikalı misafirlerimiz için 20 kadar öğrenciyle okulda bir gece şovu hazırlamamı istemişlerdi. Ama gece çıkmama imkan yoktu. Şovu yapabilmem için müdür babamı ikna etti. Ailem de geldi o geceye. Yaptığımı işi ve tezahüratı görünce anladılar ki, ben sanatçıydım ve diğer beş kızkardeşimden farklıydım.
Nerede ve nasıl öğrendiniz dans etmeyi?
- Hiç ders almadım, kendi kendime öğrendim. Bu da tarzımı oluşturmamı sağladı. Danstaki en büyük zayıflığım ve gücüm de bu aslında. Çünkü diğerlerinden farklıyım. Böylece bir füzyon yaratabildim.
Sadece göbek dansı değil şov da yapıyorsunuz. Kendi koreografinizi mi yapıyorsunuz, yardım alıyor musunuz?
- Buna göbek dansı değil, oryantal demek daha doğru. Ya da benim deyişimle, “çağdaş oryantal dans”. Sizin izlediğiniz belly-burlesque, Arap tangosu ve King Kong Show gibi kendi geliştirdiğim 20 kadar şovum var. Herbiri yaklaşık 40 dakika ve bir fikirden, kültürden ve ülkeden yola çıkarak hazırlandı.
Şovunuz sırasında üç kere kostüm değiştirdiniz. Kıyafetleriniz nasıl hazırlanıyor?
- Kıyafetlerim Mısır’da hazırlanıyor. Paris’teki arkadaşım Sharihane’den destek alıyorum. Mısırlı genç stilistler keşfettik. Kıyafetlere mini etek gibi parçalar ekleyerek daha modern bir görüntü yakalamaya çalışıyoruz.
Her gösterinizde yılan oluyor mu? Yılana evinizde mi bakıyorsunuz?
- Hayır, bütün şovlara yılanımla çıkmıyorum. Samantha 3 buçuk metrelik bir piton. Bir insanın sahip olabileceği en güzel hayvan. Evde akvaryumunda bakıyorum, 3-4 haftada bir canlı bir tavşan veriyorum.
Şimdiye kadar hiç kaza oldu mu yılanla?
- Hayır asla. Çok tehlikeli ve her an öldürebilecek bir hayvanla karşı karşıya olduğumu asla aklımdan çıkarmadan hareket ediyorum. Bu bir oyun değil. Ona saygı duyuyorum ve çok seviyorum. Bunu hissettiğini umuyorum. Okşayarak, çalışmak zorunda olduğumuzu anlatıyorum.
Sizi Ortadoğu’nun en iyi dansözü olarak sundular. Nerelerde dans ettiniz?
- En iyi olmayı, bir sanatçının kendisinin söylemesi doğru değil. Bu söz hakkı seyircilere ait. Kostüm valizimle yola çıktım. Lübnan’dan Fransa’ya kadar dans etmediğim yer kalmadı. Zaman zaman zorlandım ve Tanrı’ya yardım etmesi için dua ettim.
Önünde dansettiğiniz krallar, şeyhler var mı?
- Pek çok önemli sanatçı, politikacı ve din adamının önünde dans ettim. Falanca masada şu bakan, şu kral var diye hiçbir zaman bir ayrıcalık tanımadım, bütün seyircilerime aynı özeni gösteririm.
Lübnan’da düzenli olarak dansettiğiniz bir yer var mı?
- Evet, Beyrut VIP Lounge’da çıkıyorum. Ama izleyebilmek için rezevasyon yapmak gerekiyor.
SİZDEN DİDEM’İ BEĞENİYORUM
Hiç Türkiye’ye geldiniz mi?
- Bu benim rüyam. Kızkardeşlerim aileleriyle tatile geliyorlar Türkiye’ye, ben hala göremedim. İlk fırsatta gelmek istiyorum.
Burada da şov yapmak ister misiniz?
- Pek de uzak sayılmam, davet ederseniz tabii ki!
Bildiğiniz ya da tanıdığınız Türk dansözler var mı?
- Didem var mesela. Tanışmadık ama Youtube’dan görüntülerini izledim. Hem çok güzel, hem de pek az dansözün sahip olabileceği bir tekniği var. Ayrıca mükemmel titriyor.
ZEKİ VE DUYARLI ERKEKLERDEN HOŞLANIRIM
Lübnanlı mısınız? Anneniz babanız filan...
- Üç vatandaşlığım var. Annem-babam Cezayirli. Fransa’da doğmuşum. Bu yakınlarda da Lübnan vatandaşlığı aldım. Ama bence önemli olan dünyalı olabilmek. İnsanların tanımadıklarından kormadığı, kormadan kapısını açabildiği bir dünyada yaşamak istiyorum.
Çok güzelsiniz. Vücut ölçüleriniz kaç?
- İltifatınız için teşekkür ederim. 1.65 boyundayım ve 50 kiloyum. Ölçülerim 90-60-90.
Kaç yaşındasınız? Burcunuz?
- 76 doğumluyum. Balık burcuyum.
Nasıl erkeklerden hoşlanıyorsunuz?
- Zeki ve duyarlı erkeklerden.
Sevgiliniz olmak istecek Türk gençlerine ne tavsiye edersiniz?
- Umut, yaşamak demektir!
Neden kötü haber mi var, evli falan mısınız?
- Evet evliyim.
Peki bu iş düzenli bir ilişkiyi zorlamıyor mu?
- Önemli olan doğru insanı bulabilmek. Çünkü sanılanın aksine, bu kadar zor bir meslek huzurlu bir ev yaşamı istemenize neden oluyor.
TÜRKLER LÜBNAN’SIZ OLUR MU?
Türkler Arapsız olur mu olmaz mı tartışması aldı gidiyor. Tam yerine rastgeldi, JB partisi sayesinde Lübnan’ı gördüm. İşte en tazezinden Beyrut izlenimleri, siz karar verin bakalım Türkler Beyrut’suz olur mu?
* TÜRK DEĞİL ALMAN BAYRAKLARI: Türkiye’den giderker burada Türk bayrağından çok Filistin bayrağı vardı. Lübnan’da da Türk bayrakları göreceğimi zannederken yerine Alman ve Arjantin bayrakları buldum. Dükkanlarda, evlerde, özellikle de otomobillerde... Ne Türkiye ne Filistin umurlarında, herkes dünya kupasında desteklediği ülkenin bayrağını dalgalandırıyor.
* TÜRBAN DEĞİL YAZMA: İkinci şok: İç savaştan yıkık yakık bir memleket beklerken, pırıl pırıl gökdelenler, geniş caddeler, lüks mağazalar ve pahalı arabalar çıktı karşıma. Yaklaşık 4 milyon nüfusun çoğunluğu Arap ve çoğunluk Müslüman olmasına rağmen saysam 20 tane başörtülü görmedim. Onlar da türban değil, Anadolu’daki yazmaya benzer bir örtüyle kapanıyor.
* RAKI DEĞİL ARAK: Elleri mutfağa çok yatkın. Humusun da, etin de, salatanın da alasını yapıyorlar, yaptıkları her şeye kendilerine has bir zarafet katıyorlar. Barbar diye bir sokak kebapçısına ve Babl adında en şık restoranlarından birine gittim. Beyrut’a gidecek olursanız ikisini de tavsiye ederim. Türkiye’den ucuz. Uzoya benzeyen Arak adında bir rakıları var.
* PARİS DEĞİL NEW YORK: Gece sabaha kadar sokaklar cıvıl cıvıl, restoran, kafe, bar ve kulüpler tıklım tıklım. Kadın-erkek, insanlar bakımlı ve şık. İstanbullu olmak burada çok havalı bir şey. Beyrut’a Doğu’nun Paris’i denir ya onlar da İstanbul’a New York muamelesi yapıyor. Gelen bir daha istiyor, görmeyen Sultanakhmaad, Teaksiiim diye semtlerini sayıklıyor.
* BYBLOS DEĞİL ŞİLE: Beyrut’un güneyi ormanlıkmış. Sanki Doğu Karadeniz’den bahseder gibi anlatıyorlar. Kuzeyde ise Byblos adında şirin bir balıkçı kasabası var. Hık demiş Şile’nin burnundan düşmüş. Tek fark jakuzili lüks sahil partileri. İkisinin arasında ise sarkıtlı dikitli mağaralar bölgesi Jeita’yı mutlaka görmek lazım. Mağaranın içinde kayıklarla gezdiriyorlar.
* TARİH DEĞİL GÖKDELEN: Şehrin ana atardamarı Hamra bölgesi ve ortasından geçen Hamra caddesi. Oranın Nişantaşı ve Abdi İpekçi Caddesi. Downtown dedikleri bölge, sarı taştan binalarıyla turistlerin uğrak yerlerinden. Arada tek tük çok şirin, oymalı işlemeli tarihi yapılar görüyorsunuz. Kalan her yer şantiye halinde. Deli gibi bina yapıyorlar. Büyük, modern binalar.
* ÇÖZÜM DEĞİL MUHABBET: Konuşmaya bayılıyorlar. Hem yabancılarla, hem kendi aralarında... Arapça, İngilizce ya da Fransızca fark etmiyor. En ufak bir meseleyi bile 6 saat... Sonuç mu? “mafi çözüm”; anlaşamıyorlar. Uzun uzun konuşmayı Fransızlar’dan, çözümsüzlüğü bizden almışlar ama organizasyonsuzluk galiba yerel miras. Hepsinin toplamı mı? Korkunç Beyrut trafiği.
* ELLER HAVAYA DEĞİL ELLER AŞAĞI: Eğlenme konusunda üzerlerine yok. Önce cool Batı müzikleriyle başlıyorlar, içki su gibi aktıkça Arapça pop’a dönülüyor, eller havaya tavan yapıyor. Size avizeden sarkıp “habibi habibi” diye göbek atan birini gördüm desem inanır mısınız? Saifa’daki Milk kulübe gidin de görün. Otel roof’ları, mall barları sabaha kadar ha keza.