Oluşturulma Tarihi: Kasım 01, 2004 00:00
Hiçbir okul almadı Kenan’ı. Kayıtlar kapanalı 1.5 ay olmuştu. Bütün kapıları tek tek çaldıktan sonra son çare olarak Maarif Müdürü Emin Bey’in huzuruna çıktı. (. . .) Bakanın bu sert tavrına rağmen geri adım atmadı Kenan. ‘Efendim ben, o mezarlığa işletme kurup meslektaşlarımın anama sövmesine izin veremem.’Yaz aylarında Çukurova’nın sıcağına dayanmak zordu. Karaisalı’daki devlet daireleri bile Toroslar’ın zirvesindeki Kızıldağ yaylasının serinliğine kaçar, memurlar iki ay süreyle yaylada mesai yapardı.1930 yazında ilçedeki birçok memur gibi Maliye tahsildarı Yusuf Bey de sıcaklardan daha hayati bir sorunla karşı karşıyaydı; yeni alfabe! 1 Ocak 1929’dan itibaren bütün resmi yazışmaların Latin alfabesiyle yapılması kanun gereğiydi. Hayli yaşlı olan Yusuf Bey aradan bir yıl geçmesine rağmen yeni yazıyı öğrenememişti!İmdadına oğlu Kenan yetişti. Kenan, ilkokulda hem eski yazı, hem de yeni yazı ile öğrenim görmüştü. Ondan daha iyi bir öğretmen ve yardımcı bulamazdı. Yusuf Bey, Kenan’ı da yanına alarak çıktı o yaz tahsilata. Köyleri gruplandırıyor, önceden bildirdiği tarihte o grubun merkezi köyüne oğluyla birlikte karargah kuruyordu. Köyün muhtarı irice bir teke kesip ağaca asıyor, yanına da alev alev bir ocak kuruyordu. Para yatırmaya gelen köylüler, ‘Kendin pişir, kendin ye’ misali karınlarını doyurup öyle dönüyorlardı köylerine. Yaz boyu sürüp gitti bu faaliyet. Yusuf Bey memnundu oğluyla birlikte dolaşmaktan. Hem yeni yazı sorununu çözmüş, hem de topladığı paraları yanında taşımaktan kurtulmuştu. Para biriktikçe, Kenan atla ilçe merkezine götürüp dönüyordu babasının yanına.MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRÜ YANAKLARINDAN ÖPTÜSonbaharla birlikte, tahsilat sezonu da sona ererken aklı başına geldi Kenan’ın. Ortaokula kaydolmak, okumaya devam etmek istiyordu ama kayıt zamanını geçirmişti.Her şeye rağmen şansını deneyecekti. Alelacele evinde kalabileceği bir tanıdık bulup, Adana’ya doğru yola çıktı. Emelcik Köyü’nden at sırtında tam 11 saatlik bir yolculuktan sonra vardı Adana’ya.Hiçbir okul almadı Kenan’ı. Kayıtlar kapanalı 1.5 ay olmuştu. Bütün kapıları tek tek çaldıktan sonra son çare olarak Maarif Müdürü (Milli Eğitim Müdürü) Emin Bey’in huzuruna çıktı. Derdini anlatabilmesi ne mümkün! Müdürü görür görmez, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Müdür, sakinleşmesini bekledikten sonra yanına çağırdı;- Ne istiyorsun benden?- Ben bir dağ köyünden geliyorum. Okumak istiyorum ama kayıtlar kapanmış. Ölürüm de köyüme dönmem.- Peki sen neden geç kaldın?- Babam Maliye tahsildarı efendim. Yeni yazıyı öğrenememişti. Vazifesi aksamasın diye birlikte köy köy dolaştım. Ona hem yardımcı hem öğretmen oldum.Müdür beyin, bu sözleri duymasıyla yerinden fırlaması bir oldu. ‘Vay vay vay demek ben bir muhterem öğretmen karşısındaymışım da haberim yokmuş’ dedi coşkuyla. Sarılıp yanaklarından öptü Kenan’ı. Yerine döner dönmez Adana Lisesi Müdürü’nü arayıp talimat verdi:- Müdür bey sana şimdi bir çocuk gönderiyorum. Onun kaydını yapıp sınıfa oturtacaksın. Gecikmesini de telafi edeceksin.Böylece okuma fırsatını yakalayan Kenan, Müdür beyin yüzünü kara çıkarmadı. 1935-36 öğrenim döneminde aldığı lise diplomasında ‘sınıf ikincisi’ yazıyordu.BENDEN ÖZGÜR KİMSE YOKTUR ARKADAŞLARKenan, hangi mesleği seçeceğine karar verememişti. Sonunda kendisi gibi okul seçmekte zorlanan iki arkadaşıyla birlikte vilayet konağına gittiler.En üstteki vali muavininden başlamak üzere en alta kadar bütün odaları dolaşıp, değişik mesleklere mensup kişilerden bilgi aldılar. Tam kapıdan çıkmak üzereyken ‘Orman Mühendisliği’ yazılı bir kapı ilişti gözlerine.İçeri girdiklerinde daha önceki odaların tersine alabildiğine sade döşenmiş bir odayla karşılaştılar. Sarışın ve hareketli bir genç karşıladı üç arkadaşı. Ziyaret nedenlerini öğrenince hiç tereddüt etmeden kendi mesleğini seçmelerini önerdi:- Arkadaşlar, bu binada benden özgür kimse yoktur. Şu anda benim atım, seyisim hazır. İstediğim anda atlarım atıma, dalarım doğanın yeşil koynuna.Genç orman mühendisinin anlattıkları aklını çeldi Kenan’ın. Ankara’da Almanlar’ın kurduğu ziraat, veteriner ve orman fakültelerinden oluşan Yüksek Ziraat Enstitüsü vardı. Üstelik, Enstitü’de öğrencilere ücretsiz olarak kalacak yer sağlanıyor ve üç öğün
yemek veriliyordu.Ankaralılar’ın hafta sonlarında gezmeye geldikleri, kentin gözde mekanlarından biriydi Ziraat Enstitüsü. Kenan’a, o ana kadar yaşadığı yerlerden sonra beş yıldızlı bir otel gibi geldi okul.Ancak Almanlar’ın disiplini gözünü korkuttu. Sabah güneş doğmadan yatakhanenin damında ‘Eins-zwei’ (Bir iki) diyerek sabah idmanı yaptıran öğretmen bile Alman’dı. Öğrenciler okulda üniformayla dolaşmak zorundaydılar. Kenan, bir ara ‘Benim burada ne işim var?’ diyerek okuldan ayrılmayı düşündüyse de çabuk ısındı okuluna. Ormanları seviyordu; bir gün sarışın orman mühendisinin söylediği gibi atına atlayıp doğanın yeşil koynuna dalacağı günlerin hayaliyle çalışıyordu derslerine.1943 yılında mezun oldu fakülteden. İlk görev yeri olan Afyon’un Sandıklı İlçesi’ne gittiğinde hayal kırıklığına uğradı. Ona tahsis edilmiş ne bir at vardı ne de eşek!Ancak bir at kiralamayı başarınca kendine geldi. Başladı orman köylerini dolaşmaya. Babasıyla, at sırtında köylerde dolaştığı 1930 yazını hatırladı. Maarif Müdürü, gecikmeye rağmen ortaokula yazdırmasa mühendis olamayacaktı. Dağ köyünden çıkmış bir mühendis olarak gururluydu at sırtında. Rüzgar göğsüne vurduğunda kanatlanıyordu.Görevi, orman köylülerine ‘zati ihtiyaç miktarı odun’ yazmaktı. Gerçi köylüler, zaten istedikleri kadar ağacı kesiyorlardı ama Kenan titizlikle yerine getiriyordu görevini.ADI ‘EŞEK SATAN MÜHENDİS’E ÇIKTI Görev hassasiyeti yüzünden amiriyle anlaşmazlığa düştü çok geçmeden. Bir yıl sonra tayinini istemek zorunda kaldı Kenan. Atandığı Burdur’un Bucak İlçesi’nde ise adı ‘eşek satan mühendis’e çıktı. Kaçak odun kesip satanları yakalayıp mahkemeye sevkettikçe ‘suç aleti’ eşekler de satılığa çıkarılıyordu.Eşek satmaktan ona da gına gelmişti aslında. Güzelim ormanları kesip biçen köylüleri yakalamak zorundaydı. Köylülerin aç kalmamak için başka çareleri olmadığını biliyordu. Üzülüyordu ama görevini yapmaktan kaçamazdı. Birkaç yıl sonra müfettişliğe atanınca kurtuldu köylülerle karşı karşıya kalmaktan. Artık eskisinden daha geniş bir bölgeyi daha sık dolaşıyordu. Bir ağustos günü Mersin’in Gilindire bucağına Orman Bölge Şefliği’ni görmek üzere gittiğinde kimseleri bulamadı. Sıcaklardan bunalan ahali yaylaya kaçmıştı.Ne yapacağına karar vermeye çalışırken yörenin ağasından
haber geldi. Evine buyur ediyordu. Kenan, kendisi için hazırlanan ziyafet sofrasını görünce ÅŸaşırıp kaldı. Büyük bir sininin ortasına bir kuzu dolması oturtulmuÅŸtu. Yok yoktu sofrada. Zevkle karnını doyururken bir yandan düşünüyordu; Orman müfettiÅŸine böyle bir izzeti ikram görülmüş ÅŸey deÄŸildi. Neden böyle ağırlıyorlardı onu?Bu sorunun yanıtını akÅŸama doÄŸru köyden ayrılırken öğrendi. O gün ilçenin kaymakamı ve savcısı köye yapacakları ziyareti iptal edince, ziyafet de ona kısmet olmuÅŸtu!KEÅžKE Ä°NAT VE ISRARDA AÅžIRIYA KAÇMASAYDIMSüleyman Demirel baÅŸbakan olduÄŸunda, Kenan, yaklaşık 25 yıllık deneyimli bir ormancıydı artık. 1968’de Isparta Orman BaÅŸmüdürlüğü kurulması kararı alındığında, görev Kenan’a verildi. Kolay bir iÅŸ deÄŸildi, baÅŸmüdürlük kurmak. Arsalar alınacak, inÅŸaatlar yapılacak ve kaçınılmaz olarak çıkar çatışmaları yaÅŸanacak, dolayısıyla da müdahaleler olacaktı. Kenan, bunu tahmin ediyor, titiz davranıyordu. Ancak yine de kurtulamayacaktı çatışmaya girmekten. BaÅŸmüdürlük ve iÅŸletme binaları için tek tek yer belirliyordu. ÅžarkikaraaÄŸaç iÅŸletmesi için Burdur yolu üzerinde bir bahçeyi uygun buldu. Bir dul anne ve iki oÄŸluna aitti bu bahçe. KamulaÅŸtırma için pazarlığa girmek istediÄŸinde kadın ‘Hayır, asla satmam bahçemi’ dedi. Bu engelle karşılaşınca hemen vazgeçecekti ama kadının iki oÄŸlunun farklı düşündüğünü görünce ısrar etmeyi yeÄŸledi.Bahçeyi ekip biçerek sahip olamayacakları kadar paraya sahip olma fikri oÄŸullarını hareketlendirmiÅŸti, annelerine baskı yapıyorlardı bahçeyi satması için.Tam bu sırada baÅŸka bir engel çıktı ortaya. ÅžarkikaraaÄŸaçlı olan UlaÅŸtırma Bakanı Sadettin Bilgiç devreye girmiÅŸti. Bilgiç, iÅŸletme binasının Konya yolu üzerinde bulunan mezarlığın yanındaki bir araziye yapılmasını istiyordu.Kenan inat edince, Bilgiç, Ankara’ya çağırdı onu; inadından vazgeçmesini istedi. ÖnerdiÄŸi arsanın daha uygun olduÄŸunu gerekçeleriyle birlikte anlattı. Ancak Kenan, ikna olmamıştı. Bunun üzerine kızdı Bilgiç;- Ya benim istediÄŸim yerde kuracaksın binayı, ya da çekip gideceksin!Bakanın bu sert tavrına raÄŸmen geri adım atmadı Kenan. ‘Efendim ben, o mezarlığa iÅŸletme kurup meslektaÅŸlarımın anama sövmesine izin veremem.’Isparta’ya döner dönmez, bahçenin sahibi kadını ikna etmenin peÅŸine düştü. Bir an önce arsayı alıp, bakanın bir giriÅŸimde bulunmasından önce dediÄŸini yapmak istiyordu. OÄŸulları aracılığıyla kadının üzerindeki baskıyı artırdı.OÄŸullarından gelecek ‘Tamam, annem kabul etti’ müjdesini beklerken, kara haber ulaÅŸtı. Kadın, kendisini bahçedeki kuyuya atarak intihar etmiÅŸti!Kenan yıkıldı. Bir insanın ölümüne neden olmanın üzüntüsüyle ısrarından vazgeçti, ÅžarkikaraÄŸaç Ä°ÅŸletmesi Bakan Bilgiç’in istediÄŸi yere, mezarlığın yanına yapıldı. Kenan ise ‘Yoksa katil ben miyim?’ sorusuyla baÅŸ baÅŸa kaldı. ‘KeÅŸke inat ve ısrarda aşırıya kaçmasaydım’ deyip durdu yıllarca. Emekli oldu, 87 yaşına geldi ama hala içinden söküp atamadı vicdan azabının verdiÄŸi acıyı.OKURA PUSULAKenan Amcadan gençlere öğütKenan Ãœnaldı, 35 yıl süreyle müfettiÅŸlikten orman bölge müdürlüklerine kadar birçok makamda görev yaptı. Her insan gibi iniÅŸ çıkışlarla dolu memurluk yaÅŸamında ‘inat ve ısrarı yüzünden’ öyküde aktardığımızdan baÅŸka sorunlar da yaÅŸadı. Ä°nadından çok çekti o.1978 yılında emekli olan Kenan Ãœnaldı, ‘İnat ve ısrara dur denilmemesi, inattan vazgeçilmenin göze alınamaması halinde bir de vicdan azabı biniyor ki, katlanmaya güç yetmiyor’ diyerek, gençlere inat ve ısrardan kaçınmalarını öğütlüyor; ‘İnat ve ısrara nokta koymayı bilin.’Kenan amca, yaÅŸananların anlatılmasının tek amacı olması gerektiÄŸine de inanıyor; baÅŸkalarının okuyup ders alması...YaÅŸam öykünüzü bekliyoruzFax: (312) 428 53 18e-mail: fbildirici@ hurriyet.com.tr Mektup adresi: Anlatsam Roman Olur Hürriyet Bürosu Cinnah Cad.No 8 K.Dere/AnkaraWeb sayfası: www.hurriyet.com.tr/anlatsamÇARÅžAMBA: MEZARLIKTAN ÇIKAN RAMAZAN TOPUÂ
button