Oluşturulma Tarihi: Ağustos 27, 2004 00:00
Bir süredir Orhan Oğuz Hoca’nın hayat öyküsünü kaleme aldığını duyuyor ve heyecanlanıyordum. Nasıl heyecanlanmam! Orhan Oğuz Hoca beni yetiştiren, çok şey borçlu olduğum Anadolu Üniversitesi’nin kurucusu, Türkiye’nin önemli kilometre taşlarına tanık olmuş hocaların hocası dünya tatlısı bir insan.Orhan Hoca’nın kısa bir süre önce Doğan Kitap’tan ‘80 Yıl Cumhuriyet’e Yaşıt Bir Hayat’ ismiyle biyografisi çıktı. Bakın sevgili Orhan Hoca kitabın girişinde hayatını nasıl özetliyor: ‘Eskişehir’in ücra bir mahallesinde, orta halli bir ailenin çocuğu olarak hayata başladım. Zaruretlerle boğuşarak okudum. Avrupa’da doktora yaptım. Kader bana kendi şehrimde yüksek öğretim kurumları kurmayı nasip etti. Önce Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ni kurdum; günü geldi milletvekili ve Milli Eğitim Bakanı oldum. Eskişehir’de Anadolu Üniversitesi’ni kanunen tesis ettim. Siyasetten gına gelince asıl mesleğime, hocalığa döndüm. Yöneticilik yine peşimi bırakmadı. Bu defa bir yangının küllerinden İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ni yükselttim. Bu da yetmedi: 12 Eylül 1980 sonrasında üniversiteler yeniden teşkilatlanırken adeta yoktan devraldığım Marmara Üniversitesi’nin kuruculuğunu ve on yıl müddetle rektörlüğünü yaptım. Nihayet RTÜK başkanlığıyla son resmi görevimi iade ettim. ’Orhan Hoca’nın hayatının özeti bu, ama ayrıntılara girdiğinizde 482 sayfayı bir çırpıda okuyor, Türkiye’nin 1950’den bu yana geçirdiği sosyal, politik ve ekonomik değişime resmen tanık oluyorsunuz. Türkiye siyasetinin perde arkasını, güzel ve çirkin yönlerini bir de Orhan Hoca’nın kaleminden okuyunca hem hayrete düşüyor hem de seviniyorsunuz. KİTABINI MUTLAKA ALINOrhan Hoca’nın RTÜK başkanlığı süresinde bir süre ona ‘ratingler’ konusunda danışmalık yaptım. Hoca’nın o zor görev esnasında ilişki yönetiminde ne kadar başarılı olduğunu gözlerimle gördüm. Orhan Hoca gerçekten Türkiye’ye büyük hizmetler vermiş olan büyük bir kişilik. Her siyasetçi, her bürokrat Türkiye’ye Orhan Hoca gibi hizmet etse, Türkiye G8 ülkeleri arasına girer, bir de üstüne tüy dikerdi. Bir hizmet adamının gözünden Türkiye’nin son elli yılından değişik tatlar almak istiyorsanız Orhan Hoca’nın kitabını kaçırmayın. Orhan Hocam, sizi çok seviyorum.Türkiye adına size teşekkür ediyorum. Ömrünüz uzun olsun Hocam. Sunset mi, Ulus 29 mu?İstanbul’da hem boğaz manzarası izleyip, hem de keyifle akşam yemeğinizi yiyeceğiniz iki mekan var. Biri Sunset, diğeri Ulus 29. Akmerkez’den Ulus yönüne doğru giderken Balkar Garajı’nın önünden sola girin, ikisine de iki üç dakika sonra ulaşırsınız. Aynı gece içinde her ikisine de gittim ve boğaz manzarası daha basık olmasına rağmen tercihimin Sunset olduğunu söyleyeyim. Ulus 29’da hizmet çok yavaş bir, ‘kebaplı’ mönü beni hiç açmıyor iki, fazla turist atmosferi biraz daha ‘senli-benli’ hale getirmiş üç. Yediğim
balık da hiç iyi pişmemişti geri gönderdim dört. Manzaraya bir şey dersem çarpılırım beş. Tabii ki Ulus 29 Boğaz’a daha hakim ve orada olduğunuzda Türkiye’de ve İstanbul’da yaşadığınıza daha fazla şükrediyorsunuz. Sunset’in hizmetinde de ufak tefek aksaklıklar var ama Sunset’te kesinlikle kendimi daha iyi hissettim. Ortam ve mönü, yemeklerin lezzeti beni daha fazla tatmin etti. Şu anda birini seç deseniz Sunset derim. Kimse kızmasın. Bu tercih niye böyle gelişti, kendini iyi analiz etsin. İstanbul’da yaşadığına şükretmek isteyen de ya Sunset’e ya da Ulus 29’a en az bir kere gitsin. Uzun yaşamak isteyenlere 100 sır Farkında mısınız bilmiyorum ama son on yıldır hem Türkiye’de, hem Batı medyasında sağlıklı yaşamanın sırlarını anlatan haberlerin sayısı oldukça arttı. Neden? İnsan denilen sosyal hayvan dünyanın nimetlerinden daha fazla yararlanmak istiyor da ondan. Tıp dünyası da ne yapsın, bu talebe yanıt vermek için tamamen duygusal nedenlerle, araştırma üzerine araştırma yapıyor, araştırma sonuçlarını yaymak için de adeta birbiriyle yarışıyor. Fazlalaşan sağlık haberleri karşısında olan bize oluyor ve kime neye inanacağımız şaşırıyoruz. Siz şaşırmıyor musunuz? Valla ben şaşırıyorum. Bu yüzden oturdum bir güzel sağlık haberlerini taradım ve kafamı netleştirmek için ‘uzun yaşamanın sırları’ listesi hazırladım. Her bir sır için de bir güzel yorum yaptım. Uzun yaşamanın sırlarını sizle de paylaşırsam insanlığa büyük katkım olur diye düşünüyorum. Bütün sırları bir arada veremem yalnız, kusura bakmayın. Alıştıra, alıştıra... Bu yüzden birkaç hafta bu köşeyi düzenli olarak takip etmek zorundasınız. Tabii uzun yaşamak istiyorsanız. Böyle bir derdiniz yoksa Laila ve Reina’da alemlere akmaya devam.Başlıyoruuum...Sır Bir: Gençken çocuk sahibi olun. Araştırmalar 30 yaşın altında çocuk sahibi olan kadınların göğüs ve rahim kanserine karşı daha fazla bağışıklıkları olduğunu söylüyor.Yorum: ‘30 yaşından önce çocuk doğurmaya değer adam bulduk da doğurmadık mı?’ diyorsunuz değil mi? Valla haklısınız bu kadar magandanın bulunduğu memlekette insan göğüs ve rahim kanserini bile bazı erkeklere tercih edebilir. Sır iki: Şişmansanız zayıf insanlara göre kalp krizi sonucu ölme ihtimaliniz iki kat daha fazla. Bir egzersizden önce ve sonra nabzınızı ölçün. Eğer nabzınızın eski haline dönmesi on dakikadan fazla sürüyorsa klinik olarak şişmansınız demektir. Yorum: Bir saat geçti nabzınız hálá eski haline dönmedi mi? Bundan sonraki sırları okumanıza gerek yok. Şimdiden Zincirlikuyu’da kendinize uygun bir yer ayırtın ve sürekli ‘Her canlı bir gün ölümü tadacaktır’ diye yineleyin.Sır 3: Yüksek sesle gülün. Bilim adamları gülmenin vücudun içsel bir egzersizi olduğunu beyni ve yararlı hormonları uyardığını söylüyorlar. Yorum: Türkiye’de yüksek sesle gülebilmeniz için derinizin oldukça kalın olması lazım! ‘Gülme komşuna gelir başına, son gülen iyi güler, adam gülmüyor anırıyor, bu kadar gülmenin sonu ağlamak, gülerken küçük dili görünüyor hanzonun...’ laflarını yemeyi göze alabiliyorsanız, gülün, aksırıncıya, tıksırıncaya kadar gülün! Çok faydalı bir iş yapıyorum değil mi? Sırların devamı haftaya... CUMA İTİRAFIsmoothoperator; Cinsiyet: Erkek; Yaş: 33; İl: İstanbulÇalıştığım otelde kalan İsveçli bir kadın, ‘Ben ülkemde lokal bir şarkıcıyım’ demişti. Hatta ufak bir kabare de yapmıştı. Hiç aldırmadan küçümsemiş, ona bir bardak Smirnoff’u çok görmüştüm. İşte bu da magmayla tanışma anı: Kadın ertesi sene Çeşme Uluslararası Şarkı Yarışması’nda İsveç adına yarışmıştı. Üstelik de birinci olmuştu!Yorum: Bu durumda bir Türk nasıl düşünür? Kesin İsveçli şarkıcı jüri üyelerinden biriyle bir halt karıştırmıştır değil mi? Cuma alıntısıEğer zenginseniz hem iyi araba kullanır, hem iyi şirket yönetir, hem de iyi şarkı söylersiniz. (Gary Taylor) Cuma takıntısıBu haftanın takıntısı Yüksel Balık. Yüksel Balık lezzetli mezeleri, tatlıları ve atmosferi ile Yeşilköy’de almış başını yürümüş. Hasan’ı tam boy, Yalı’yı yarım boy sollamış. Yüksel Balık çok keyifli bir ‘sohbet’ balık lokantası olmuş. Bu başarıda Yüksel Balık’ın sahibi Yüksek Karakış’ın ‘insana yakınlığı’nın payı büyük. Çalışanlarını da bu ‘yakınlığa’ paralel olarak örgütleyince iyi servis kendiliğinden gelmiş. Bu hafta sonu balık yiyecekseniz Yüksel Balık’ı şiddetle öneririm.
Yemek sonunda şekerpare yemeyi unutmayın. Diyeti miyeti bozun yüklenin şekerpareye. (0-212-574 34 34).
button