Güncelleme Tarihi:
* Orçun Benli’nin magazin muhabirleriyle yaşadığı tartışmayla başlayalım. Kendi sitenizde yazdığınız “Çete kanunları” başlıklı yazınızda fikirlerinizi beyan etmişsiniz aslında ama ben bir kez daha sormak istiyorum; o gece tam olarak neler oldu?
- Evet, denizugur.com’da bütün fikirlerimi açıkça beyan ediyorum. Bahsettiğiniz yazı da rekor sayıda tıklandı. Binlerce kişi yaşadığımız tatsızlıktan büyük rahatsızlık duydu ve magazin terörüne tepkilerini dile getirdiler. Nejat İşler, Teoman gibi ünlülerin daha önce defalarca başına gelen şeydir Orçun’a yapılan. Kameralar eğlence mekanının kapısında bekler, adam evine dönmek üzere kapıdan çıkar, kimseyle konuşmadan yoluna devam etmek ister ama magazinciler dişe dokunur bir malzeme elde etmeden onu bırakmazlar. Kameraların ışıkları gözünü alır, önünde etten duvar örüp geçit vermezler, sözlü olarak sataşırlar, hatta çelme takarlar, taciz ederler. Hangi erkek olsa buna sinirlenir ve karşılık verir. Tuzağa düşürürler. Görüntüleri, sanki durup dururken basına saldırmış gibi yayınlarlar. Böyle bir başıboşluk gerçekten medya adına utanç verici. Medya sektöründe yönetici konumunda birçok arkadaşım var, onlarla konuştuğumda “Magazin haberciliğinin kalitesi son derece düştü, çoluk çocuğun eline mikrofon tutuşturup sokağa salıyorlar, bu gidiş iyi değil, farkındayız” diyorlar. İtiraf ediyorlar. Bunun üzerine bize söyleyecek söz kalmıyor aslında. Zaten o çoğunun müdürleri arayıp özür diledi ve konu kapandı.
* Bu olaydan önce de Orçun Benli’nin sizden yedi yaş küçük olduğu haberleri basına yansımıştı. Bu haberler size neler hissettiriyor? Korku, endişe?
- Küçük yaşımdan beri bu sektörün içindeyim, güçlü bir sosyal çevrem var, kaliteli bir hayatım var, korku ve endişe duymamı gerektirecek bir konumda hiç değilim. Çiftler arasındaki yaş farkı konusu ezelden beri beni güldüren bir klişedir. İki yetişkin birbirini seçerken “Sen kaç yılında doğdun” diye matematik hesabı yapmaz, daha çok karşısındakinin kişisel özellikleriyle ilgilenir.
BİRÇOK KİŞİDEN DAHA ŞANSLIYIM
* Deniz Uğur denince benim aklıma güzel anlardan çok, başına gelen olaylar geliyor nedense. Hiç “Neden ben?” diye isyan ettiğiniz olmuyor mu?
- “Olmayan haber iyi haberdir” sözünü bilirsiniz. Hayatımda başıma gelen çok güzel şeyler de oldu ama sadece üzücü olayların haber değeri olduğu için basında daha çok onlar yer aldı. “Halk mağduru sever” deyip popülizm yapmayı da kendime yakıştıramam doğrusu. Üç tane pırlanta gibi çocuğum, iyi bir ailem, güzel bir işim var. Birçok kişiden daha şanslı olduğumu düşünüyorum.
* Ama sitenizdeki yazılara bakınca, kısa bir süre öncesine kadar depresyonda olduğunuzu düşünüyor insan. Gerçekten derin bir boşluk muydu hissettikleriniz? Sizi hissedemediklerinizden aşk mı kurtardı?
- Yazılarım depresif değil, tam tersine umut doludur hep. Ama yakın zamana kadar boşluk hissettiğim doğru. Sadece iş, güç ve sorumluluklarla sınırlı bir hayatınız olduğunda robotlaşıyorsunuz çünkü. Oysa, özellikle sanatla uğraşıyorsak duygularımızı canlı tutmaya ihtiyacımız var. Yoksa üretkenliğimizi, yaratıcılığımızı kaybederiz. Böylesi her anlamda daha sağlıklı.
* Bir yazınızda “Bazen çok iyi para kazandım, bazen işsiz kaldım, hatta bazen dolandırıldım” diyorsunuz. 20 yılı özetlerseniz, en çok hangisi ağır basar? Alicengiz oyunları mı, yükselen refah düzeyi mi yoksa her durumda da hayata tutunan biri olarak sadece “siz” mi?
- Sadece ben... Megaloman bir tavırla söylemiyorum bunu. Yaşadığım acı tatlı bütün tecrübeleri, kayıplarımı ve ödüllerimi seviyorum. Çünkü beni ben yapan onlardır. Birisi bende sevilecek, hayran kalınacak bir şeyler görüyorsa, gözlerimde ışıkla birlikte buğu da olduğundandır.
ADINI FERİHA KOYDUM ÇALIŞTIĞIM EN İYİ SET
* “Adını Feriha Koydum” dizisine başladığınızda, 12 saat olan resmi çalışma saatini bekliyor muydunuz? Ya da bu kadar Avrupai bir set?
- “Adını Feriha Koydum”dan önce Med Yapım’la çalışmamıştım. Kendi adıma şimdiye kadar çalıştığım en iyi set olduğunu söyleyebilirim. Günde 12 saat çalışma kuralı dizi sektöründe bir devrimdir. Üstelik bunu herhangi bir sendika ya da oyuncu ajansı sağlamadı, bizzat yapımcının kendisi getirdi bu kuralı. Ayrıca reji koordinasyon birimi gerçekten inanılmaz çalışıyor ve hepimizin hayatını kolaylaştırıyor.
* Dizi devam ediyor ama meme kanseri teşhisi konan Vahide Gördüm tedavi sürecinde...
- Vahide benim için çok özel, çok değerli bir insan. Sağlık her şeyden önemlidir ve tabii ki tedavi sürecini rahat bir şekilde geçirmesi gerekir. Hep hayatında kalacak bir dostu olarak kendini nasıl iyi hissedecekse, kararı ne yöndeyse ben onu desteklerim.
* Her yıl onlarca dizi yayına girip, üç bölüm sonra kaldırılıyor. Siz, “Adını Feriha Koydum”un başarısını neye, kimlere bağlıyorsunuz?
- Bunun net formülünü söyleyemem doğrusu. “Adını Feriha Koydum”un iyi bir oyuncu kadrosu, iyi bir teknik ekibi, sürükleyici bir senaryosu var ama başarısının formülü asıl Fatih Aksoy’a sorulmalı. Sonuçta hepimizi, bütün unsurları bir araya getiren, tüm detaylarla birebir ilgilenen odur. Demek ki televizyon dünyasında herkesten farklı bir vizyonu var.
ROMAN İÇİN DİNGİN BİR DÖNEME İHTİYACIM VAR
* Senaryo deneyiminiz olmuştu, yine bu yönde çalışmalarınız olacak mı yoksa kitap yazmaya devam mı?
- Tekrar roman yazacağım ama hayatımın bu döneminde oyunculuk ağır basıyor. Kitaba odaklanmak için daha dingin bir döneme ihtiyacım var.
ÇOCUKLARIM BENİM MUCİZEM
* Çocuklarınız büyüyor, çalışırken onlara yetişebiliyor musunuz? Annelik müessesesi sizin için nasıl seyrediyor?
- Çocuklarım bana olağanüstü mutluluk veriyor. Geçen yaz ortak bir karar alıp yeni bir düzen kurduk, şimdi her gün hem babalarıyla hem benimle zaman geçiriyorlar. Dizi setim bu kadar düzenli olmasa zorlanırdım belki ama şimdilik her şey yolunda. Annemin de yardımıyla üçüne birden yetişebiliyorum. Taparcasına sevdiğim, mucize gibi gördüğüm hazinelerim onlar benim.