Güncelleme Tarihi:
Time Dergisi’nin dünyayı değiştiren en önemli ilk 100 listesindeki güzel bayan. Amerika’nın umudu. Talk Show’ları ile insanları büyüleyen, konuşması ile esrarı, eroini bıraktıran, nasihatı ile aileleri barıştıran, motivasyonu ile (özellikle ev hanımlarına) iş dünyasında başarı pompalayan, dinamik, karizmatik, uslu, uslu olduğu kadar haylaz, hanım hanımcık, hanımefendi, kibar ve bir o kadar da kabına sığmayan, esprili, vurdumduymaz ve kendi yolunda sıra dışı bir kadın. (Aman Allahım. Na’pıyorum ben ya. Hiçbir kadın için bu kadar çok övgü dolu yazı yazdığımı hatırlamıyorum J)
Show’u muhteşem, gerçekten. Senaryosu, hazırlığı olağan üstü. Sunumu hepsinden güzel. Stüdyoya girmesi ile, yer gök inliyor. Amerikalı kadınlar, aynı bizdeki Hop Zıtar Yarışması nambır wanlarını ellemeye çalıştığımız gibi, Oprah’a dokunmak için yırtınıyorlar.
Stüdyoya girmesi ile, konuşmaya başlaması arasında geçen zaman 2-3 dakika. O da alkışların kesilmesini beklemekten. İzin verse, Guiness’in ‘canlı yayında bir kişi ne kadar çok alkışlanır’ rekorunu kıracaklar, kesin.
Ya bu Amerikalılar ne buluyor bu kadında bu kadar diyenleriniz çıkabilir. Hatta hocam bu kadını bu kadar övecek ne var filan tarzı e-mailler döşenenleriniz olabilir. Hemen uyarayım. Oprah Winfrey, en sevdiğim kadınlardan biridir. Ve kendilerini yengeniz olmasa da, kendime model olarak aldığım iki kişiden birisidir. Peki niye kendinize bir erkek yerine bir kadını model olarak aldınız diye soracaklar da olabilir. Neyse, yazıyı şimdiden paranoid sorularla şizofren günlüğüne çevirmeyelim. Onu da siz sorunca başka bir yazıda cevaplarız.
Kısa bir giriş konuşması ardından, show’unda ele alacağı ilk konuyu açıklıyor. Jessie Seaton. O bir Amerikalı tecavüz kurbanı. Kaliforniya’da 7 yaşındaki oğlu ile yaşıyor. Polis Departmanında sekreter olarak çalışıyor.
Bir gece oğlu yan odada uyurken, eve giren hırsızın (ya da büyük ihtimalle tecavüzcünün) saldırısına uğruyor. Adam büyük bir pişkinlikle, ses çıkartmamasını, yoksa oğlunun da bu sahneye şahit olma riskinin bulunduğunu nazikçe (!) anlatıyor. Jessie’den uslu uslu soyunmasını istiyor… Jessie adamla boğuşuyor. Ama tecavüze engel olamıyor… Olayın bir yerinde Jessie ani bir atakla adamın elindeki silahı sarılıyor. Alt alta, üst üste ama tamamen ölümüne bir mücadeleden sonra adamın silahı ile birkaç el ateşle tecavüzcüsünü öldürüyor. Olay bu.
Show’un başlangıcında, olayın kısa bir mizanseni dramatize ediliyor. Bu kısa VTR’nin ardından Oprah ‘veee Jessiiiiii’ dediği anda salon alkıştan inliyor. Aynı Oprah’ın stüdyoya girme sahnesine benzer bir şekilde Jessie stüdyoya giriyor.
Stüdyo’da aÄŸlayanlar, alkışlayanlar… Ve Oprah, Jessie’ninÂbaÅŸarı öyküsü ile baÅŸlayalım bugüne diyerek show’unu baÅŸlatıyor.
Jessi’nin kısa bir hayat hikâyesi. Ardından evlilik, ayrılık ve çocuğuna annelik etmeye çalışan sorumlu bir Amerikan vatandaşlığı… Sessiz sakin bir yaşam örneği… Ta ki tecavüzcüsü bir gece yarısı evine girene kadar.
Nasıl boğuştuğunu, neler hissettiğini, o anda neler düşündüğünü anlatıyor uzun uzun. Ve adamı nasıl vurduğunu. Öldürdüğünü. Salon alkıştan inliyor. Bütün kadınlar böyle bir hemcinsleri olduğu için, sanki bir savaş kahramanı muamelesi yapıyorlar, Jesiie’ye. Ağlayanlar, avunanlar… Ve Oprah, programın Jessie’ye ayrılan kısmının sonuna geldiklerinde ona bir plaket takdim ediyor. Plaketin üstündeki yazıyı okuyamıyorum, ama büyük ihtimalle ‘kadınlık onurunu hiçe sayanlara haddini bildirme nişanı’ türü bir şey olduğunu kesin. Çünkü takdim o yönde.
Show’u birbirinden tamamen farklı haleti ruhiyede, birbirinden tamamen farklı şapkalar takarak izliyorum. Bir Oprah oluyorum, bir Jessie, bir Jessie’nin ayrıldığı kocası, bir maktul. Ama kendimi kimin yerine koyarsam koyayım, Oprah Show’da yapılanlar tamı tamına doğru geliyor bana. Ve vicdanımda yer buluyor.
Kendimi Oprah’ın yerine koyduğumda, tamamen azan ve kuduran bu Amerikan toplumunda haksızlığa uğramış kurbanlarının başarı öykülerini yayınlamaktan başka bir şansım olmadığını düşünüyorum. Hem kurban durumundaki zavallılara moral aşılıyorum. Siz de yapabilirsiniz diyorum. Ama yapabilirsiniz dediğimin en önemlisi: ‘böyle bir duygusal travmadan kısa bir sürede kurtulabilirsiniz’ kısmı. Hayat devam ediyor. Yaşamı kendinize zehir etmeyin. Ne yaşarsanız yaşayın, hayat yaşamaya değer’
Kendimi Jessie’nin yerine koyduğumda, Testere’nin tecavüzüne uğrayan Nesrin’in hissettiklerini hissediyorum. Ama silahı ağzına dayayıp intihar etmenin de bir anlamı yok. Ve Nesrin’in dediği gibi; ‘Hele hele anneysen’ Ve Jessi’yi düşünüyorum. Ben bir katil olamam diyorum kendi kendime. Çünkü katil, bir yaşamı katledene verilen isim. Ben bir yaşamı katletmedim ki. Ben yaşamı katletmeye çalışan ve belki de benden sonra bilmem kaç yaşamı katletmeye çalışacak olan bir caniyi yok ettim. Yani bir pisliği yok ettim. Yani dünyayı bir pislikten temizledim. Ben nasıl bir katil olurum şimdi. Madalyayı hak ediyorum.
Kendimi maktülün yerine koyuyorum. Cehennemde zebanilerle konuşurken bile: Evet abi diyorum, hak ettim ben. Ulan, böyle zevk mi olur. Hem de Amerika’da. Yapacaksan adam gibi yap kardeşim. Milyarlarca alternatif var. Bir gece vakti 7 yaşındaki çocuğuyla birlikte yaşayan Jessie’den ne istedin. Hak ettin sen. Yan şimdi cayır cayır da aklın başına gelsin. Ve Temel’in dediği. ‘Ha uşağum, pu pağa pi ters olsun’ Valla ders mi olur, ters mi olur onu bilmem, ama yaşadıklarım bu…
Perşembe günü gazeteleri elime aldığımda böyle bir yazı yazacağımı bilemezdim. Manşetleri hatırlıyorsunuz sanırım. Geçen hafta gazetelerin manşetindeydi. ‘Küçük kızı tecavüzcüsüne sattılar’ ‘Bu evlilik insanlık dışı’ ’10 yaşında tecavüze uğrayan A.T.’ye valilik sahip çıkıyor. 12 yaşında anne oluyor, çocuğunu Çocuk Esirgeme’ye verip, kendisini okula yolluyorlar. Ama babası 18,5 yıl hapse mahkûm olan tevacüzcüsü ile 12 milyara anlaşıp, kızını tevacüzcüsü ile nikâhlıyor. Tecavüzcüye de tahliye görünüyor.
Ah be A.T.; Ferit Çiçek’in elinde silah yok muydu? Şöyle elinden alıp sıksaydın başına birkaç kere.
Ah be 10 aydır işsiz dolanan Mehmet T. ‘Kızımı evlendirdim. Ben de kendi hayatımı düşünmek zorundayım. İyi para verirseniz televizyona da çıkarız. Ferit hapisten çıktıktan sonra kızım mutlu olur, bebeğini de yanına alır, geçinir giderler’ derken, her insanın kalbine doğarken yerleştirilen vicdan, acaba sen de tatile mi çıkmıştı?
Ah be Sayın Başbakanım. Bu ülkenin öncelikli sorunu iş ve aş sorunu derken ne kadar da haklıymışsınız.
Ah be en beğenilen Editörümüz Sevgili Mine Kılıç. Yapsana şöyle bir Oprah Show tarzı program. Çağıracağın ilk konuğa (böyle biri olmak kaydı ile) ilk ödül benden. Hem de bir erkek elinden. (Gerçi bizdeki kanunlarla şimdilik biraz zor ama, bakarsın AB Uyum Yasaları ile bir gün o da normal yaşamla uyumlu hale gelir)
Anlayana. Sağlıcakla