Güncelleme Tarihi:
Gülsin ONAY
Yaklaşık sekiz ay kaldı Viyana’da. 19 yaşında, ilk uluslararası konserini verdi. Kraliyet Kitaplığı’nda bir eserinin elyazması notalarına rastlayınca ilk kez besteci olarak rüştünü ispat ettiğini düşündü. Sevdiği operaları doya doya dinledi, önemli salonlarda takdir gördü. Bu aylar aynı zamanda sıkıntılı, sancılı bir dönemin fonunu oluşturuyordu. Şehirdeki vals rüzgârı nedeniyle yaratıcılık sorunları yaşadı, ilk kez vatan hasretiyle burada tanıştı, savaştaki Polonya’da bıraktığı yakınları için endişelendi.
Viyana: Aristokrasinin, sanatçıların asırlar boyunca vazgeçilmez merkezi! Paris’te yaşarken, babamla bir yakın arkadaşını ziyaret için ilk kez Viyana’ya gittiğimde 19 yaşındaydım. Şehir hakkında okuduklarım ve hayallerim, gördüklerimle masal gibi örtüşmüştü. Dışında muhteşem ormanları ve içinde neredeyse orman kadar büyük parkları, sarayları ve harika manzaralı malikâneleri; özel kıyafetler giymiş balolara, danslara giden, el öpen ve birbirlerine “zatıâliniz” diye hitap eden insanlarıyla görkemli bir şehirdi. Yine de Paris’ten sonra, kasaba gibi göründü gözüme. Aynı yaşta aksi istikamette yolculuk eden Chopin, herhalde buradan sonra Paris’in görkemiyle büyülenmiştir!
KABUĞUNA KAPALI
Viyana’ya ayak basmak, o şehri turist olarak gezmek, konser vermek ve orada yaşamak arasında büyük farklar var. Öncelikle o şehirde mazinin yankıları, yalnız okuduklarınız ve efsaneleşmiş dev sanatçıların eserleriyle değil, şehrin asırlardır hiç değişmemiş karakteriyle de sizi etkisi altına alıyor. Bir kahvede oturup etrafı seyrederken gayrihtiyari, geçmişte bu yollardaki süslü at arabalarını düşlüyorsunuz. Halkın, şehrin meşhur tozundan şikâyetini hatırlıyorsunuz. Tramvayla gezerken gözleriniz mimari şaheserlere takılıyor, mimar Fischer von Erlach’ın tasarımı muazzam sarayın önünden geçerken sanki içeride Beethoven’ın 4. Senfoni’sinin Viyana prömiyeri yapılıyor.
Yine de Viyana’da yaşam belki sanıldığı kadar kolay ve renkli değil. Bazı meslektaşlarım kentin tarzına uymakta zorlandıklarını, bir fabrikaya benzediğini söylüyor. Yüzlerce profesörün birbirini tanımadan çalıştığı konservatuvarda ezici rekabet yaşandığını, yüzlerce klik olduğunu duyuyorum. Tarih boyunca hep saldırı tehlikesi altında yaşayan Viyanalılar, tüm şehri çepeçevre saran surlara rağmen kendilerini emniyette hissetmez ve endişelerini görkemli şatoların içinde sanatla ve müzikle örtmeye çalışırmış. Bir zamanlar, güneş batınca herkesin yürümeyi bırakıp dans ettiği şehir olarak bilinen Viyana, Chopin’in izlerini takip ederken tüm o ışıltısının altında yine de karamsarlık dolu ve melankolik bir görünüme bürünüyor... Ve dünyanın en yüksek standartlı orkestralarına, operalarına rağmen kendi duvarları içine kapalı izlenimi vermekten kurtulamıyor.
BALOLARDAN SIKILMIŞTI
Viyanalılar için şehir “dehaların anası”dır. “Viyana, Viyana, sadece sen ilelebet rüyalarımın şehri olacaksın” meşhur bir tekerlemedir. Kendilerini adeta özel bir kulübe dahil hisseden, hiyerarşiye ihtimam gösteren ve onlardan olmayana biraz horgörü biraz istihza ile bakan Viyanalıların, özellikle de Polonyalılarla ilgili yorumlarının genç Chopin’i içten yaraladığını tahmin etmek pek de zor değil.
Chopin 1.5 yıl arayla iki kez uğrar Viyana’ya. İlkinde büyük başarı elde edince umutlanır. Viyana ki, Beethoven’ı son yolculuğuna 20 bin kişiyle uğurlamıştır. Çok hayran olduğu Mozart burada yaşamış; Schubert, Haydn ve nice usta burada efsaneleşmiştir. Bu müzik beşiğinde hemen bir yer edinecektir. Ancak Viyanalılar Chopin’den çok daha parlak ve ilginç buldukları 17 yaşındaki Thalberg’e odaklanmıştır o sırada.
1830 Kasım’ındaki ikinci ziyaretinde sadece birkaç ay kalmayı planlamaktadır. Ancak ülkesinde ihtilal ve savaş patlak verir. Sekiz ay kalır. Geniş bir daire tutar. Bir piyano mağazası, evine ücretsiz piyano verir. Penceresinden şehri seyrederek çalışır. Hizmetçisi kahvaltıyı geciktirse de, kahvesini soğuk getirse de çok mutludur. Hummel, Thalberg, Czerny gibi müzisyenlerle dostluk kurar, önemli salonlarda kabul görür. Her fırsatta operaya gider.
Bir mektubunda, beyhude yemekler, suareler, balolar ve konserlerden çok sıkıldığını yazar; istediğini yapmak yerine giyinip süslenip salonlarda sükûnet içinde gezinmek mecburiyetindedir. Evine döndüğünde piyanoda fırtına gibi esmektedir. Chopin Viyana’ya geldiğinde, iki konçertosunu bestelemiş, birçok eser yazmış ve müzikal gelişimini neredeyse tamamlamış olgun bir müzisyendir. Aynı zamanda 19 yaşında bir delikanlıdır. Şehrin üzerindeki etkisini şöyle ifade eder: “Viyana geleneğine ait hiçbir şey öğrenmedim. Valsleri bile doğru düzgün yapamıyorum.”
ÜSLUBUNUN YUMUŞAKLIĞI ELEŞTİRİ KONUSU OLDU
Konserlerinden nadiren ücret alan Chopin, babasının yola çıkarken verdiği parayla rahatça geçinir. Son günlerinde ailesinden tekrar para ister. Bu bile Chopin’in o dönemdeki yalnızlığını gösterir. Sonraları gittiği her şehirde Polonyalı arkadaşlar edinecek, aralarında sıla hasretini gidermeye çalışacaktır. Viyana’da eşi Polonyalı olan, aynı zamanda Beethoven’ı da tedavi etmiş bir doktorun dostluğuna sığınır. Sık sık ziyaretlerine giderek ülkesinin yemeklerini yer, son havadisleri tartışır. Polonyalıların Viyana’daki itibarı, ihtilalden sonra daha da düşmüştür.
Kraliyet Kütüphanesi’nde Chopin başlıklı cildi görünce çok şaşırır. Mektubunda şunları yazar: “Haslinger, Varyasyonlar’ımın elyazmasını kütüphaneye vermiş. Kendi kendime, ‘Budalalar, elinizde saklanmaya değecek bir şey var,’ dedim.” Chopin, Viyana’da başladığı bestelerin çoğunu tamamlayamaz. Daha sonra tamamladığı Op. 20 Scherzo’nun ilk akorları için “Wagner’den daha Wagneryen” denir. Varşova’da başlayıp Viyana’da bitirdiği Grande Polonaise Brillante ise son derece ışıltılıdır, Polonezler arasında en ünlüsüdür. Bu eseri ben de çok sık seslendiririm ve her zaman büyük bir coşkuyla çalarım.
11 Haziran 1831’de mi minör Konçerto’yu Karnerthor’da bir yardım konserinde çalar. Bu Viyana’daki kayda değer tek halka açık konseridir denebilir ancak fazla yankı uyandırmaz. Üslubu yumuşak bulunmuştur; Chopin’in bu eleştiriye tepkisi, “Fazla kuvvetli çalıyor diyeceklerine bunu tercih ederim, özelikle de burada vura vura çalanları duyduktan sonra” olur.
AMMA ZEVKSİZ ŞEHİR!
Chopin, Viyanalıların zevki hususunda büyük bir hayal kırıklığı yaşar: “Beethoven, Haydn, Mozart, Schubert’in zamanlarından sonra nasıl bir düşüştür bu! Sadece vals dinliyor, zevksiz halk müziğiyle dans ediyorlar. Onları sadece Johann Strauss mutlu edebiliyor.” Gerçi Chopin pek kolay memnun edilebilen biri değildir. Ancak Liszt tarafından tahtından edilecek olan Thalberg’in pianissimo’yu parmaklarıyla yapamadığı için pedala başvurduğunu söyler. En sevdiği besteciler Bach ve Mozart ile Rossini ve İtalyan opera bestecileridir. Bu günler Chopin ve Schumann’ın 19, Liszt’in henüz 18, Mendelssohn’un ise 20 yaşında olduğu ve dolayısıyla o büyük Viyana bestecilerinin ardından müzik dünyasının henüz romantizm ile bir başka doruğa ulaşmadığı günlerdir.
Yine de Chopin’in Viyana’daki günlerinde çok takdir ettiği iki müzisyen arkadaşı olmuştu: İmparatorluk Orkestrası’nın birinci çellisti Joseph Merk ve “Paganini’den sonra dinlediğim en müthiş kemancı” diye bahsettiği Josef Slavik. İkisi ile de çok sık birlikte çalardı. Chopin’in piyanodan başka bir çalgı için yazdığı tek eser ise Merk’e adanmıştır. Viyana’daki yaylı sazlar gerçekten de ayrıcalıklıdır. Hem Viyana Radyo Senfoni ile EMI için yaptığım kayıt esnasında hem de Viyana Senfoni ile Konzerthaus’taki konserimizde o arşe ve renk farkıyla adeta büyülenip muhteşem yaylılarla tek vücut olmuşçasına orkestranın gücünü tüm benliğimde hissetmiştim.
Günümüz Viyanası’nda Chopin’in izinden yürüyüşe çıkarsanız, uğrayacağınız yerler sınırlıdır. Konçertosunu çaldığı Karnerthor (Kraliyet Emperyal Tiyatrosu) binasının yerinde bugün meşhur Hotel Sacher yükseliyor. Chopin’in eserlerini ilk kez arşivleyen, besteciye gurur veren Kraliyet Arşivi bugün Hofburg Sarayı’nda: Avusturya Ulusal Kitaplığı’ndaki halka açık arşiv 14’üncü yüzyıldan bu yana toplanmış 6 milyon kitap, nota, harita içeriyor. (www.onb.ac.at) Blumengasse’de Chopin’in adını taşıyan bir kafe yer alıyor.
2010 VİYANA’DA CHOPIN
3 Mart-30 Nisan arasında Haus der Musik’te Chopin Viyana’da adlı özel bir sergi açılacak. Bestecinin Avusturya arşivlerindeki fotoğrafları, notaları, mektupları sergilenecek.
Eylülde Haus der Musik ve Porgy & Bess Caz Kulübü’nde “Chopin ve Çağdaş Müzik Günleri” düzenlenecek. Türkiye dahil 15 Avrupa ülkesinden müzikçiler konser verecek. (www.hausdermusik.com)