Güncelleme Tarihi:
Yarı Fin yarı Türk olmak, biraz lahmacun üzerine somon yemek gibi. Birtakım mide problemleri yaratabiliyor.
Ne zaman, nasıl başladınız sanatla uğraşmaya?
- Şimdi sanata hep meraklıydım falan demeyi isterdim. Ama 20’lerimde başladım. O zamana kadar herkes kadar film izleyicisi ve çocukken fena resim yapmayan biriydim. Ne yazık ki merakınız olsa bile mevcut eğitim sistemi içerisinde ortaya çıkması zaman alıyor. Gerçek anlamda üretmeye başlamam 20’lerimin ortasına denk gelir. O zamanki kız arkadaşım 30 yaşında bir ressam olursan seninle evlenirim deyince bir televizyon kanalındaki işimi bırakıp, boyama ve yazmaya başladım. Ortaya senaryolar, filmler, resimler çıktı ve o kız arkadaşım şimdi eşim.
Fin bir anne ve Antepli bir babanın çocuğu olarak Stockholm’de doğduktan sonra Türkiye’nin farklı şehirlerinde büyümek sizi ve sanatınızı nasıl etkiliyor?
- Renk katıyor, orası kesin. Hem hayatıma hem sanatıma. Türkiye’nin dinamikliği, sıcaklığı, değişkenliği, Kuzey’in basitliği ve minimalistliğiyle dengeli bir yerde birleşince sonuçların ilginç olduğunu düşünüyorum. Ama bir yere tam olarak ait olamamak gibi bir sıkıntı da yaratıyor zaman zaman. Özellikle benim gibi çok farklı iki kültürden gelen bir insan için duygu ve kavramlar bazen karışıyor. Yani biraz lahmacun üzerine somon yemek gibi. Birtakım mide problemleri yaratabiliyor.
Hem film çekiyor hem resim yapıyorsunuz. Bir de iki farklı sanat disiplininde ürettiğiniz işler birbirini nasıl etkiliyor?
- İkisi de görsel sanat, birbirlerini mutlaka besliyorlardır. Sonuçta amaç kendimi ifade etmek ve bunu görsel yolla yapmak. Bir de çabuk sıkılabilen biriyim. İki farklı disiplin arasında gezinmek sancılı olabilen üretim sürecini de benim için daha eğlenceli kılıyor.
YETENEĞİM RESİMLERDEKİ DETAYLARDA GİZLİ
Sergi adının akla gelen ilk anlamına kesinlikle katılıyorum... Siz niçin ‘Can Boğazdan Gelir’ koydunuz ismini?
- Bir kelime oyunu aslında, boğaz kelimesinin çift anlamını kullanıyorum. İnsanın boğazı ve İstanbul Boğazı. Dediğiniz gibi ilk anlamını hepimiz biliyoruz. İkinci anlamsa boğazdaki balıkçıların hayatlarını boğazdan kazanmaları.
Serginin tanıtım metninde en büyük derdinizin “detaysızlığın içinde var olan detayları ortaya çıkarmak” olduğunu yazmışsınız...
- Bunu yazdıktan sonra bana biraz iddialı geldi ama aslında basit. “Bunu ben de yaparım ya da bir çocuk da yapar” denebilecek basitlikte duran bazı resimlerimin içinde uzun saatler uğraşılmış detaylar olduğunu ifade etmek istedim. Resimleri izlemek için yeterli zaman ayrılırsa birçok detay yakalanacağını ve benim ifadem, yeteneğim oralarda gizli.
İstanbul Boğazı balıkçıları konusunu seçmenizin nedeni neydi?
- Daha önce farklı sanat dallarına çok kez malzeme olmuş olması. Tam olarak bu. Bu çok kullanılmış konu ile benim ifademin daha önce üretilmiş eserlerden farklılığını çok daha net ortaya çıkabileceğine inanıyorum.
Serginin tanıtım metninde doğaçlamaya dayalı serbest bir teknikle resim yaptığınız yazıyor. Nasıl çalışıyorsunuz?
- Sergi 16 farklı boy resimden oluşuyor. Çok büyükler de var, küçükler de. Hepsini tamamlaması yaklaşık bir buçuk sene sürdü ve bu benim için uzun bir süre. Bu süre içinde hayatım pek çok anlamda değişti. Sürekli bir hareket ve devinim içindeyim. Resimler de bundan etkileniyor. Fırtınalı bir denizin dalgaları arasındaki bir balıkçı teknesiyle başlayan resim, gökkuşağı altında ağ tamir eden yaşlı bir balıkçı portresine dönüşebiliyor mesela. Üstelik resimleri fotoğraflara ya da modellere bakarak yapmıyorum. Kısacası hiçbir şeyi planlamıyorum. Ben memnun olana kadar boyamaya devam ediyorum.
Bir yandan ikinci uzun metrajınız olacak ‘İçimdeki Balık’ filmi üzerine çalışıyorsunuz. Kafanız onunla meşgul diye de çıkmış olabilir mi bu balık ve balıkçı figürleri?
- Bu güzel bir soru ama ne yazık ki cevabını ben de bilmiyorum. Zihnimde çok net bir bağlantı da kuramıyorum. Aslında çıkış noktaları ve zamanlamaları da farklı. Ama bir balık durumu var hayatımda, bu doğru.
2009’da çektiğiniz ‘Peşpeşe’ Altın Portakal’da gösterilip çok beğenildi. İkinci filminiz ‘İçimdeki Balık’ ne anlatacak?
- Peşpeşe, kız kardeşim ve eşimle birlikte yazdığımız bir filmdi. Kız kardeşimle beraber yönettik. Sinemanın her aşamasını deneyimlediğimiz, neredeyse sıfır bütçeyle çekilen bir ilk film. Festivalde gösterilmesini istiyorduk ki bunu başardık. Antalya Altın Portakal’da gösterildi ve olumlu geri dönüşler aldı. İçimdeki Balık ise, tek başıma yazdığım ve yöneteceğim bir film. Yaklaşık iki yıldır senaryosunu yazıyorum. İlk filmime göre çok daha yüksek bütçeli ve profesyonel şartlarda gerçekleşecek bir yapım. 2013 yılı ortalarında çekimlerine başlanacak, çok ortaklı uluslararası bir proje. Öncelikle yurt içi ve dışı bir festival serüveni yaşayacağını umut ediyorum. Vizyona girmesi 2014 yılını bulacaktır.
Ertan Velimatti Alagöz’ün ‘Can Boğazdan Gelir’ sergisi 24 Kasım’a dek Galeri Artist’te. (212) 227 68 52.