Onun oyunculuk azmi 300 bin doları ezip geçer

Güncelleme Tarihi:

Onun oyunculuk azmi 300 bin doları ezip geçer
Oluşturulma Tarihi: Şubat 11, 2007 00:00

Tuhaf bir ülke burası. Bir ara çok ünlü olan Asmalı Konak dizisinde, senaryo gereği vücudu yanan başrol oyuncusunu iyileştirmek için, yine senaryo gereği yaratılan merhem, televizyon kanalının telefonlarını kilitlemişti. Arayanlar reçetesini istiyordu. Kurtlar Vadisi dizisinde rol icabı öldürülen mafya babası için, gazeteye taziye ilanı verenler olmuştu.

Şimdi de Binbir Gece dizisinde, patronunun bir gece yatmak için 300 bin dolar teklif ettiği Şehrazat rolünde oynayan Bergüzar Korel töhmet altında! Çünkü sokaktaki insan, arkasından "300 bin dolar" diye bağırıyor. Gazeteciler rol arkadaşından aldığı altı bin dolar borcu, "Dizide 300, gerçek hayatta 60 bin dolar" şeklinde yazıyor. Bugüne kadar daha çok siyasi düşünceleriyle öne çıkmış koskoca profesör Yalçın Küçük bile, Korel’in "inek gibi bakmaktan başka bir şey yapmadığını, üstüne bir de 150 bin dolar aldığını" buyuruyor. O zaman şaşkınlıkla sormak gerekiyor: Bu ülkede insanlar, sahiden seyrettikleri dizilerin gerçek olduğunu düşünüyor olabilir mi?" Cevap vermek uzmanların işi ama bundan şu sıralar en çok Bergüzar Korel’in sinirleri zarar görüyor. Oysa henüz 24 yaşında, mesleğine aşık, doğru düzgün şeyler yapmak ve insan kalmak isteyen genç bir oyuncu o. Hiç de inek gibi bakmayan, çok güzel, iri gözleri var. İyi de bir kalbi. Her ne kadar Aliye ve Şehrazat karakterlerinden sonra "galiba asık suratlı ve sinameki kadınlardan hoşlanıyor" dedirten yönetmen Kudret Sabancı onu dizide pek güldürmüyor ama çok da güzel gülüyor. O sinema oyuncusu bir anne-babanın, oyunculuğa gönül vermiş küçük, yaramaz ve inanmayacaksınız ama komik kızı. Kalbinin böyle kırılmasını hiç hak etmiyor.

27 Ağustos 1982 günü, İstanbul’da dünyaya gelir, Etiler’de büyür. Babası Türk Sineması’nın ünlü oyuncularından Tanju Korel, annesi 1967 Ses Dergisi kapak güzeli seçildikten sonra sinemaya girmiş, Tanju Korel’le evlenince 1974’te evinin kadını olmuş, 17 yıl sonra yine onunla birlikte setlere dönmüş Hülya Darcan’dır. Yeşilçam’ın ünlü "seks furyası" yıllarında babası da sinemayı bırakıp tekstil işine girdiğinden; annesinin babası olan dedesi, ip cambazı ve Hacivat Karagöz oynatıcısı Osman Darcan da o doğmadan bir trafik kazasına kurban gittiğinden, Bergüzar klasik bir Türk ailesinin içine doğar.

Anneannesinin "yadigar kalan" anlamına gelen adını alan Bergüzar’ı ip cambazı dedesine benzetirler. Komik, yaramaz, haylaz, fen-matematik derslerine düşman bir çocuk. Tanju Korel, kıskanç bir koca olduğu kadar, kıskanç bir babadır da. Korumacı, otoriter, kurallar koyan ama bir o kadar da sevgisini gösteren, destek veren. O da her küçük kız gibi babasına aşıktır, büyüyünce onunla evlenecektir. Ancak, biraz da ablasından sonra erkek çocuk beklendiğinden, babası onunla baba oğul türü bir ilişki kurar. Spora yönlendirir, uzun yıllar oynadığı voleybol maçlarında, hatta antrenmanlarında hazır bulunur, yüzme havuzunun başında elinde kronometreyle bekler, Tophane’de nargile içerken tavla oynar. O da bir süre sonra bu oğul rolünü öyle kanıksayacaktır ki biraz daha büyüdüğünde, annesine dublaja giderken eşlik etmesi gerektiğinde, babasının bol pantolonu ve siyah beresiyle erkeğe benzemeye çalışacaktır. Bugün oyunculuk koçu Ayla Algan’la üç ay çalışmasına rağmen yürüyüşünü bu yüzden tam olarak değiştiremediğini düşünür, yurtdışında beden dili eğitimi almak ister.

OYUNCU BABASINA OYUNCUOLMAK İSTEDİĞİNİ SÖYLEYEMEDİ

Ama tabii ki esas olarak o babasının küçük kızıdır. Beşten sonra eve girememek, bir arkadaşta kalamamak gibi sınırları vardır. Ama o bir istese, beş veren bir babadır Tanju Korel yine de. Sekiz yaşındayken, hesap makinesinde Beethoven’in 9. Senfonisi’ni kendi kendine çıkardığını görünce, eve bir piyano getirir, hocalar tutar. Buz pateni, bale, at binme, ne istiyorsa yapmasını sağlar. Maço, eski kafalı bir adamdır ama Bergüzar onun entelektüel olduğunu da bilir, ikisinin hep konuşacak çok şeyleri olur. Bütün bunlara rağmen şımarmaz; çünkü bir yandan da üç lira haftalığı varsa, bir kuruş fazla vermez babası. Parası bittiğinde eve yürüyerek döndüğü çoktur bu yüzden.

İlkokulu Nişantaşı Nilüfer Hatun’da, ortaokulu Balmumcu Atanur Oğuz’da, liseyi ise Yıldız Koleji’nde okuyan Bergüzar Korel, Galatasaray Lisesi mezunu, hasta Galatasaraylı babasına kalsa büyük bir voleybolcu olacaktır. Bıraktığında, Türkiye’nin büyük bir sporcuyu kaybettiğini düşünecek kadar.

Peki kızı ne düşünmektedir? Liseye kadar evden pek çıkmayan, bir ara mimarlık hayalleri kuran Bergüzar, lisede karar verir konservatuvara girip tiyatro okumaya. Öyle çocukluğundan beri bunu istemiş, ütü kordonuyla şarkılar söyleyip perde arkasından gösteriler yapmış değildir. Ancak ya genleri, ya anne babasının yıllar sonra yeniden setlere dönmesinin evde yarattığı hava, ya da ikisi birden, ortaya çıkarıvermiştir bu isteğini.

Tanju Korel ve Hülya Darcan, yıllar sonra Zonguldak’taki maden işçilerinin hayatını anlatan Kara Elmas dizisiyle dönerler sinemaya. Senaryosunu birlikte oluştururlar. Sonra Kırık Hayatlar ve Zeytin Dalı adlı dizilerde başrolleri paylaşırlar. Hatta küçük kızları Bergüzar da lise sondayken Kırık Hayatlar’da küçük bir rol alır. 2005 yılında Korel hayata gözlerini yumar, Darcan oyunculuk serüvenini yalnız sürdürür.

Bu arada Bergüzar, haylaz, sporcu, popüler öğrenciliğine devam eder. Ancak bir yandan da korunmasız, utangaç, duygusal bir iç dünyası vardır. Bunu dengeleyebilmek için günlük, öyküler, denemeler yazmaya başlar. Bir gün fark eder ki kendisi bu kurguladığı dünyanın içinde bizzat olmak istiyor. Neden hep kürsüde konuşanın kendisi olduğunu, müsamerelerde neden hep birilerini yönettiğini, herkesi nasıl güldürebildiğini böyle çözer. Babası sorduğunda yine utanır, sinema televizyon, kamera arkası okumak istiyorum, filan der ama aslında konservatuvara girip bal gibi oyuncu olmak istemektedir.

Sonunda bir gün annesini okula çağıran rehberlik öğretmeni, "Bergüzar’ın yapabileceği tek şey var, oyunculuk. Ama bunu size söyleyemiyor. Lütfen oraya yönlendirin" deyince olay açığa çıkar. Babası pek hoşlanmamıştır bu karardan ama yine bütün olanaklar seferber edilir. Okulun bitmesine ve konservatuvar sınavlarına birkaç hafta kalmıştır. Ve o ne yapması gerektiğini hiç bilmez. Hatta Shakespeare kimdir, Hamlet nedir, hiç haberi yoktur.

Aynı sokakta oturan tiyatrocu Zekai Müftüoğlu, onu konservatuvardan mezun birine gönderir. 15 gün kala sınavlara çalışmaya başlar. Kolejde okumuş, Ulus’ta oturmuş, çevresinde böyle şeylerle ilgili kimse olmayan bir genç kız olarak Shakespeare çalışmaya başlar. Hatta ders olarak verilen Jüliet’i, kendisine yakın bulmadığı için oynamak istemez, ünlü yazarın bir başka kahramanı olan Viola’yı seçer. Sınavı kazanır (2001), Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’ne girer.

TANJU KOREL KANUNLARI:SAHNEDE TEMAS İSTEMİYORUM

Asıl zorluklar şimdi başlayacaktır. Konservatuvarın askerliğe benzettiği disiplinli ortamına, hocaların öğrenciyi ezebilen davranışlarına kolay alışamaz, "Ben nereye geldim?" diye sorduğu zamanlar olur. Neden sonra düzelir okulla ilişkisi, hocaları Zeliha Berksoy ve Bülent Emin Yarar’dan çok etkilenir. Bu sırada başka tür zorluklar da evdedir; provalar geç bitiyorsa camda bekleyen babasının suratı asılır, zaman zaman tartışmalar çıkar. Onu sahnede gördüğünde ağlayarak salonu terk eden Korel, bir keresinde de "Sahnede temas istemiyorum" der.

Nasıl yani, sorusunun cevabı, "Tanju Korel Kanunları"dır. Neyse, onlar da atlatılır.

En çok komedilerde oynamaktan keyif alarak oyunculuk eğitimini tamamladığı (Alttan iki kültür dersini veremediği için henüz diplomasını almadı) yaz, anne ve babasının Zeytin Dalı dizisinde rol alır. Ardından yine televizyon için çekilen Şen Olasın Ürgüp adlı filmde oynar ve Kurtlar Vadisi Irak’taki Leyla rolüyle ilk atlayışını yapar.

Bugün hakkında dedikodular çıkarılan rol arkadaşı Halit Ergenç eski arkadaşıdır. Sık sık buluşup ona dert yanar "Ben bundan sonra ne yapacağım" diye. 2005 yazından itibaren artık babası da yoktur, tam onun öldüğü gün gelmiştir ilk telefon Kurtlar Vadisi ekibinden. Ergenç onu menajerlik ve organizasyon firması ID İletişim’in kurucusu Ayşe Barım’la tanıştıracağını söyler. Bir yandan "Ayşe beni istemez, ben ünlü değilim" derken, bir yandan da kafasında Erol Avcı’nın TMC’siyle çalışmak vardır. Sonuçta bütün bunlar, tesadüfler zinciri ya da belki temiz kalp enerjisiyle biraraya gelir: Ayşe Barım, gazetede bir fotoğrafta, Kurtlar Vadisi erkekleri arasında gördüğü bu kızın oyunculuk ışığını ve duruşunu beğenmiş, tanışmak istemiştir. Kısa süre sonra, aynı anda, telefonunun bir hattından Ayşe Barım, diğer hattından TMC tarafından aranır. Kendini Binbir Gece’nin Şehrazat’ı olarak bulur.

ASLINDA GÜLEBİLİYOR VE KOMEDİ OYUNCUSU OLMAK İSTİYOR

Şimdi Binbir Gece’nin getirdiği şöhretin ve yaptığı işin tadını çıkaramadan dedikoduların yarattığı sıkıntılarla boğuşuyor. Yabancı olduğu, anlayamadığı şeyler oluyor. Her yerde, her zaman, arkadaşlarıyla konuştuğu gibi konuşmaması, onlara davrandığı gibi davranmaması gerektiğini öğretiyor hayat ona. İnsanların kendisine karşı meraklarını gidermek için neden özel hayatına tecavüz ettiklerini anlayamıyor. "Daha 24 yaşındayım, çok küçüğüm. Bazen babam haklıymış, bana hep ’sana güveniyorum ama çevreye güvenmiyorum’ derdi, başımı alıp gitmek istiyorum" diyor.

Sonra daha yapmayı arzuladığı ne çok şey olduğu geliyor aklına. Komedi oyuncusu olmak istiyor mesela. Sinemada ya da sahne üzerinde. "Bu kız Binbir Gece’den sonra hiçbir şey olamaz" diye düşünenlerin yanıldığını, "normal bir insan gibi yaşayarak da bu işin yapılabileceğini göstermek" istiyor. Bırakın da yapsın.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!