Güncelleme Tarihi:
* Şenay ORDU/YAKIN PLAN
(Kullanım tarihi : 16.06.2002- Hürriyet)
HİÇBİR ŞEY yapmasa da 6 yaşındaki Enes’in kahramanıydı o. Çünkü onun babasıydı. Çünkü oğlunu omzuna alıp, maç yapmıştı. Çünkü onunla misket oynamıştı. Anneleri mutfakta bulaşık yıkarken, onlar maç seyretmişlerdi televizyonda. Tuttuğu takım, babasının takımıydı. İstediği tek pantalon, babasınınki gibi ‘gri kumaş pantalon’du.
Enes ve babası Baki Mersin, her baba-oğulun yaşadığı türden bir aşk, bir kahramanlık öyküsü yaşıyorlardı.
15 Mayıs’a kadar.
O gün yaptığı ‘yanlış şey’le, babası Enes için gerçek bir kahraman oldu. Artık ergenlik çağında da olsa, bir kıza aşık olup evden uzaklaşsa da değiştirmeyecek kahramanını. Çünkü o gün babası, Enes için ‘hırsız’ oldu. Hem de ‘Yapanlar nasıl yapıyor. Ben parayı iade etmeme, daha alır almaz pişman olmama rağmen, kimsenin yüzüne bakamıyorum. Yerin dibine geçsem daha iyiydi’ diye ağlayan bir adam olarak yaptı bu işi.
Yaptı, çünkü oğlunda göz tümörü vardı. Çünkü oğlu gözsüz kalınca arkadaşları ‘kör’ diye aralarına almamışlardı onu. Çünkü oğlunun ihtiyacı olan göz protez seti 16 milyar liraydı. Çünkü oğlu her sabah babasından göz istiyordu. Cam olanları gibi acıtmayan plastik bir göz. Çünkü Baki Mersin ayda 220 milyon lira kazanıyordu. Yapacak bir şey yok, bu yazının ‘çünkü’leri çok!
BİRBİRLERİNDEN GİZLİ AĞLADILAR
Daha dokuz aylıkmış Enes, bronşit olduğu için doktora götürdüklerinde.
“Sol gözünün içi altın gibi parlıyordu. Ama biz bronşit diye götürmüştük doktora. Doktor daha oğluma bakar bakmaz ‘Bu çocuk görmüyor’ dedi bize. Sinirlendik. İnsan yavrusuna toz kondurmuyor. Yine de içimize kurt düştü, başka doktorlara götürdük Enes’i” diye anlatıyor Baki Mersin.
Biri 22, diğeri 19 yaşında olan genç çifte oğullarında göz tümörü olduğu, alınmazsa ölebileceği söylenmiş en son. Çaresiz kabullenmişler.
“Ameliyat Çapa’da oldu. Bir yaşındaydı. Hep oğlumun ileride yaşayacağı zorluklar aklıma geliyordu.. Hemşireler ‘Ne uzun kirpikleri var’ diye onu severken, ben bunları düşünüp düşünüp ağlıyordum. Ama Hatice’nin yanında, o üzülmesin, ne de olsa annedir diye ‘Çocuğumuz yaşıyor, daha ne isteriz... günah’ diyordum. Kafası, kolu, bacağı olmayanlar var değil mi?”
Hatice Mersin de kocasından gizli ağlıyordu. Yeter ki içli bir adam olan kocası Baki Bey üzülmesin istiyordu o da.
CAMDAN GÖZ
Dokuz aylıkken yürüyen Enes, ameliyat sonrası yürümeyi unutmuş bir süre. Dengelerini şaşırmış. Annesi- babası borç harç, camdan göz alıp takmışlar Enes’in sol gözündeki o karanlık çukura. Ama her akşam yıkanması kurulanması gereken göz o kadar hassas, Enes o kadar küçükmüş ki, hep kırılmış gözü, sık sık gözsüz kalmış Enes.
Baki Mersin, “Hiç unutmam” diyor.
“Enes üç hafta gözsüz kalmıştı. İş yerinde arkadaşlar, konu komşu para topladılar üzülüp. Gittim, gözü aldım. Sevinçle eve koştum. Taktık oğluma. Sonra sokağa indim, komşulara teşekkür edip, durumuanlatıyorum. Bir baktım Hatice’nin çığlığı. Enes gözü fırlatıp balkondan atmış. Şimdi nasıl anlatayım ki... Yıkıldım yani.”
Camdan gözle başa çıkamayan Mersin çifti, bakmışlar olacak gibi değil, plastik protezini almaya karar vermişler gözün. Ama sekiz ayda bir zorunlu olarak değişmesi gereken 1500 dolarlık ‘plastik göz’ demek, yeni borçlar, biriktikçe biriken kiralar demekmiş onlar için. Öte yandan balkondan arkadaşlarını seyretmek yerine onların arasına karışabilme cesareti demekmiş oğulları için.
“ÇALIŞIR ÖDERİM DİYE DÜŞÜNDÜM”
Üstelik plastik göz demek, daha bir gözün borcu bitmeden, bir sonraki sene yeni bir göz demekmiş. Tam da o sıralarda, Baki Mersin kara kara düşünürken ne yapacağını, laboratuvardakiler, bir setten bahsetmişler ona. “Fiyatı 16 milyar. 18 yaşına kadar takacağı tüm gözler burada. Her sene birini atıp, bir büyüğünü takıyorsun” demişler. Maaşı 220 milyon lira olan bir adam 300 milyon lirayı birarada görmüş mü ki, 16 milyar lirayı görsün? Eve gelip karısına anlatmaktan başka bir şey yapamamış o da.
Sonra o gün, 15 Mayıs 2002’de, şoförlük yaptığı Tekel’in minübüsünde yedi milyar lira olduğunu farketmiş birden.
“Akşam masal anlatıp yatırmıştım. O da sabah kaşı sol göz çukuruna düşmüş halde yatağından kalkıp uğurlamıştı beni. Öğlene kadar kafamda hep çocuğum vardı. 16 milyarım olsa, 18 yaşına kadar bir daha hiç göz derdi olmayacaktı. Sonra minübüste yedi milyar olduğunu farkettim. ‘Gidip parayı eve koyayım, sonra yavaş yavaş öderim’ dedim. Oysa yetmiyordu bile, artık ne düşündüysem! Hiç polise söyleyecekleri aklıma gelmedi. Dürüsttüm biliyorlardı çünkü. Gittim, “Soydular beni” deyiverdim. Polis çağırdılar. Eşkali almak için şubeye gideceğimizi söyledi onlar da."
“BABAMI DAHA ÇOK SEVİYORUM”
Yirmi yıl önce memleketi Malatya’dayken de tarlada bir kase altın bulmuştu. Jandarmanın haberi olmuş, kulağından çekip altınların yerini sormuşlardı ona. Daha ilk soruda anlatmıştı nereye sakladığını. Oysa buldukları altınların yerini nice dayağa karşı söylemeyen komşuları şimdi apartman sahibiydiler anlattığına göre.
Yine dayanamadı, Baki Mersin. Polis arabasına bindiler, motor çalışır çalışmaz, “Sizi yormayayım ben” dedi. “Para evde. Gidip alalım.”
Enes, o gün babasını kelepçeli gördü.
Kapıda toplanan arkadaşları ona, ‘Baban hırsızlık yapmış’ diye açıkladılar kalabalığı. Onlar, ‘Defol kör gözlü, Allah öbür gözünü de alsın’ diye kovalarken yanlarından, annesi Enes’e anlattı aslında babasının ne yaptığını. Sonra Dünya Göz Hastanesi yeni gözle çıkıp geldiğinde, o koştu arkadaşlarına. “Babam bu göz için parayı aldı işte” dedi onlara. “Hırsız değil babam. Benim gözüm için o parayı aldı. Hem zaten bizim paramız var ki....”
O artık gözünü sabah akşam kendi takıp çıkarıyor, çekinmiyor, sokağa bile iniyor. Ama yine de sağ gözünü daha çok seviyor. Tıpkı babasını, annesinden daha çok sevdiği gibi.
NOTLAR :
Babası bir milyon verecek
Emniyeti suistimal suçundan tutuksuz olarak yargılanan Baki Mersin’in bir de beş aylık Tuğçe adında bir kızı var. ‘Ya o da hastaysa’ korkusu içlerini kemiriyor, ama doktora götüremiyorlar parasızlıktan. İşsiz çünkü. Çocuklar yerde yatıyorlar, yatakları yok. Bu yüzden hep hastalar. Haber gazetelerde yayınlandıktan sonra bir hayırseverin Migros’tan yaptığı alışveriş de, iki hafta önce evlerine giren bir hırsız tarafından çalınmış.
“Günde üç öğün kayınvalidemlerde yiyoruz. Onların da çocukları var. O çocukların rızkından yiyoruz. Allahtan Enes anlayışlı. Para istiyor, ‘İşe gireyim öyle oğlum’ diyorum. ‘İşe girince bir milyon ver ama oldu mu’ diyor o da. Başka çocuk olsa ısrar eder. O bizi hiç üzmüyor.
“Çocuğunuz hastaysa tek bir yöne bakarsınız”
John Q. Archibald (Denzel Washington) bir fabrikada çalışarak ailesini geçindiren sıradan bir adamdır. Bir gün oğlu Michael ciddi bir rahatsızlık geçirir. Kendisine acilen kalp nakli yapmak gerekir. Oysa ne John Q.’nun maddi durumu, ne de sigortabu ameliyatı karşılamaya yeter. Zaman ve seçenekler azaldıkça John Q. için umutsuz bir kumar tek çare haline gelir ve acil servis odasındakileri rehin alır. O artık hem benzersiz bir kahraman, hem de yasaların gözünde suçlu bir adamdır. Filmin hikayesi kendi deneyiminin bir yansıması olan yönetmen Nick Cassavetes “Çocuğunuz hastaysa tek bir yöne bakarsınız. Başka her şey önemini yitirmiştir artık” diyor.