Onlarınki bir aşk hikayesi: Zeynep ile Ümit

Güncelleme Tarihi:

Onlarınki bir aşk hikayesi: Zeynep ile Ümit
Oluşturulma Tarihi: Ekim 22, 2006 00:00

Galatasaraylı futbolcu Ümit Karan’ın (30) çamaşır makinesinin önünde poposunu salladı, buzdolabına gardırop muamelesi yaptığı, karısı Zeynep’i çileden çıkardığı Siemens reklamlarını izlediniz değil mi? Reklamlar çekildiği dönemde Zeynep Karan (23) sekiz buçuk aylık hamileydi. İki hafta sonra doğum yaptı.

Ne tesadüf ki Ümit Can’ın dünyaya geldiği gün röportajımız için randevulaştığımız gündü. Erteledik. Sular durulunca evlerinde buluştuk. İtiraf edelim giderken birbirine bu kadar aşık bir çiftle karşılaşacağımızı hiç beklemiyorduk. Aşk hikayelerini okuduğunuzda siz de çok şaşıracaksınız.

Nasıl tanıştınız? Nasıl buldunuz birbirinizi?

Ümit:
Aslında bunun çok eğlenceli bir hikayesi var. Önce Zeynep’in yakın bir arkadaşıyla tanıştım. 2004’te İstanbul’da gece kulübü Laila’da Show TV’nin gecesine davetliydim orada yanıma geldi. "Sizden bir imza alabilir miyim" dedi. İmzaladım. Tam gidiyordu. Pat diye, "Bir arkadaşım var onu seninle evlendireceğim" dedi. Allah Allah! Kimsin, niye böyle bir şey söylüyorsun? Fazla ciddiye almadım ama telefon numaramı da verdim. Sempatik bir kızdı. Sonra araya bayağı bir zaman girdi. Denk getiremedik, görüşemedik. Ama her telefon konuşmamızda "Mutlaka buluşmamız lazım, seni evleneceğin kızla tanıştıracağım" diyor.

Zeynep: Bana da aynı şeyi söylüyor. "Seni biriyle tanıştıracağım, o evleneceğin adam" diyor.

Bu arada siz Ümit Karan’ı tanıyor musunuz? Hayranı falan mısınız?

Zeynep:
Hiç değil. Çünkü futbolla alakam yok.

Ümit: Üç-dört ay sonra bir gün yine telefonlaştık. "Hadi bak biz Bebek’teyiz gel. Evleneceğin kız da yanımda" dedi. Hiç ciddiye almıyorum. Tabii tabii, evleneceğim kız, diyorum. Çünkü evlenmek aklımın köşesinde bile yok. Bebek Koru Kahve’ye gittim. Gidiş o gidiş.

Ne oldu? Elektrik çarpması mı? Yıldız kayması mı? Yıldırım düşmesi mi?

Ümit:
İlk görüşte aşk! Hiç belli etmedim ama "Evet ben bu kızla evleneceğim" hissi geldi kalbimin ve beynimin orta yerine oturdu. Onda da aynı şey olmuş. Ama ilk konuşmamızda biraz sürtüştük.

ÇATALI GÖZÜNE SOKUYORDUM

Gerçek aşklar kavgayla başlar durumları mı?

Ümit:
Valla çatalı gözüne sokuyordum.

Zeynep: Futbolculara karşı birazönyargım vardır. Çapkın ve gereksiz insanlar olduğunu düşünürdüm. Kitap okumazlar falan...

Ümit: Arkadaş reklamcı olduğu için biraz entel, dantel. Koru Kahve’den bay bay deyip kalktık. Ne numara alışverişi oldu, ne bir şey.

Zeynep: Bir daha görüşebileceğimizi hiç düşünmüyordum.

Ümit: Onu gördüğüm anda hissettiğim o şey iki hafta etkisini hiç kaybetmeyince bizi tanıştıran kişiden Zeynep’in telefonunu istemeye karar verdim. Ve "Nasılsın" diye mesaj attım.

Bu ortak arkadaşınız medyum mu? Yoksa bir şeyin kırk kere söylenirse olacağına mı inanıyor?

Zeynep:
Hayır değil. Sadece Ümit’in çok büyük hayranı ve benim de çok eski arkadaşım. Uygun gördü.

Tanıştıktan ne kadar süre sonra evlendiniz?

Zeynep:
Bir ay sonra evlenme teklif etti, sekiz ay sonra evlendik.

Aranızdaki bu sihrin kaynağı ne?

Ümit:
Aynıyız. Zeynep’e bir şeyi çok fazla anlatmama gerek yok. O hemen anlıyor. Düşünce tarzlarımız çok benziyor. Kel alaka konulara aynı yorumları getirebiliyoruz. Zevklerimiz de çok farklı değil. O belki spora, ben belki kitaba çok düşkün değilim. Ama hayattan keyif alma biçimimiz aynı. Güzel yemek yemeyi severiz, doğaya düşkünüz. Ben kebap seviyorum. Zeynep İtalyan yemeği. Ama ikimiz de şarabımızı içeriz.

Zeynep: Aslında hiç benzemiyoruz ama aynıyız. Garip bir durum. Çok iyi anlaşabiliyoruz.

Hemen evlendiniz ve hemen çocuğunuz oldu? Aşkımız hemen meyve versin telaşı mı bu?

Ümit:
Planlı değildi. Denk geldi. Biz de doğurmaya karar verdik.

Zeynep: İkimiz de çocukları çok seviyoruz. Olunca da hayır demedik.

ÊPeki daha çok çocuğunuz olsun istiyor musunuz?

Zeynep:
Şu anda ikimiz de bu soruyu kaldıracak ruh halinde değiliz.

Kim daha kıskanç?

Zeynep:
İkimiz de çok kıskanç değiliz. Ben arada sırada arıza veriyorum ama az.

Hayranlar yüzünden mi? Çok taciz ediliyor musunuz?

Zeynep:
Eskiden çok fenaydı. Baba olduğu için artık duruldu.

FUTBOLCULARLA ARKADAŞLIK YAPAMIYORUM

Alman ekolünden gelen bir futbolcusunuz. Berlin yakınlarında bir kasabada doğdunuz, büyüdünüz. Nasıl keşfedildiniz?

- Ailemin bir ithalat-ihracat dükkanı vardı. Türkiye’den getirdiğimiz incik, boncuk, çaydanlık, kaset gibi şeyleri satardık. Sonra alışveriş yapıp para vermeyen akrabalar yüzünden battık. Neyse bir gün dükkanın önünde top oynuyorum. Beş yaşındayım. Bir Alman gelip benimle konuşmaya başladı. Antrenör olduğunu, stilimi çok beğendiğini, çalıştırmak istediğini söyledi. Futbol okuluna yazıldım. Babam da antrenördü zaten. Futbolla birlikte eğitimime devam ettim. Lise bitti. Kulüplerden teklif gelmeye başladı. Türkiye’den Gençlerbirliği takımından çağırdılar. Anlaştık ve Türkiye’ye geldim.

Sizin gibi Almanya’da yetişen İlhan Mansız ilk geldiğinde, bir-iki ay sonra geri kaçmış. Siz de kaçmayı düşündünüz mü?

- Düşünmez miyim? 19 yıl Almanya’da yaşadım. Geldiğimde iki kültür arasında kaldım. İlk yıllar sürekli dönmeyi düşündüm. Dört-beş yıl sonra alışabildim. Almanya’da futbol oynamak çok rahat. Özel hayatına kimse karışmaz. En önemlisi daha özgürsünüz, küçük büyük ayrımı yok. Burada resmen ast üst ilişkisi var.

En son ne zaman Almanya’ya geri dönmeyi düşündünüz?

- İki yıl önce Ankaraspor’a kiralık gittiğim dönemde. Teklif de vardı. Almanya’ya dönmeme sebebim yanımda oturuyor. Gitseydim bu ilişki böyle sonuçlanmazdı. Ankara’dayken sürdürebildik. Mesafeler kısa, haftada iki gün gelebiliyordum. Zeynep hiç baskı yapmadı. Kararı bana bıraktı ama ben onu bırakamadım.

Futbolu okulunda öğrendiniz, sokakta değil. Bu ikisi çok farklı şeyler mi?

- Bir kere bizim temelimiz daha sağlam. Almanya’da beş yaşında öğrendiğiniz şeyi, Türkiye’de 13-14 yaşından sonra vermeye çalışıyorlar. Olmuyor tabii. Maçlardaki teknik yanlışlıklar hep bu sebeple yapılıyor. Türkiye’de çok yetenekli futbolcular var ama hepsi sadece doğal yetenekleriyle oynuyor. İyi bir eğitim görebilselerdi çok daha yüksek yerlere gelebilirlerdi.

Geçen yıl kariyerinizin en ciddi sakatlığını geçirdiniz. Bu sakatlıktan sonra ne düşündünüz?

- Çarpraz bağlarımdan ameliyat oldum. Çok ciddi bir sakatlıktı. Futbolun bir yere kadar olduğunu, hayatta daha önemli şeylerin bulunduğunu anladım. O dönemde Zeynep hamileydi. O bir koltukta yatıyordu, ben bir koltukta. Halimiz çok komikti. Karım aşeremedi bile. Bir şey isteyemedi ki, iki seksen yatıyordum! Mutfaktan içecek bir şeyler getirme işini bile sıraya bağlamıştık.

Yakın zamanda ligdeki 100. golünüzü attınız. Nedir bu 100. golün anlamı?

- Sayısal bir durum, başka bir anlamı yok. İyi bir gol oldu. Beşiktaş’a attım.

Derbi maçlarının golcüsü olarak tanınıyorsunuz. Karan deyince özellikle Fenerbahçelilerin tüyleri diken diken oluyor. Fenerbahçe’ye çok gol attınız değil mi?

- Fenerli misin?

Beşiktaşlıyım.

- Ankara’da Gençlerbirliği’nde oynamaya başladığım ilk günden beri büyük takımlara çok gol atarım. Bu yıldızımı parlatan durumdur. Türkiye’de Anadolu takımına istediğin kadar gol at, değerin sıfırdır. Ama bir büyük takıma gol at, parlarsın. Hiçbir maçı gözümde büyütmem. Bence bütün takımlar aynı. İyi hazırlandığın ve iyi top oynadığın zaman herkesi yenebilirsiniz. X takımındaki futbolcunun fiyatının çok pahalı olması bir şeyi değiştirmez.

Bir açıklamanız var: "Ben de bir gün Tümer gibi Fenerbahçe’ye geçebilirim." Bu açıklamayı çok talihsiz bulanlara ne cevap vereceksiniz?

- O cümle öyle değil. Gazeteci bana dedi ki: "Tümer hakkında ne düşünüyorsun?" Ben de "Tümer kendi kararını verdi. Saygı duyarım" dedim. "Peki sen de Fenerbahçe’ye geçer misin" diye sordu. "Galatasaray yönetimi ya da teknik direktörle anlaşamazsam bütün teklifleri değerlendiririm" dedim. Ne yapacağım, aç mı kalacağım? Bir yerde oynamak zorundayım. Bu işten 5-10 yıl para kazanabiliyoruz. Zamanımız kısa. İyi değerlendirmemiz gerekiyor.

Bu saatten sonra yurtdışında futbol oynar mısınız?

- İngiltere’den teklif var. Biz de sıcak bakıyoruz. Oğlumuzun eğitimi için de iyi olacağını düşünüyoruz.

En yakın arkadaşınız kim?

- Futbolcu değil. Ünlü de değil. Futbolcularla arkadaşlık yapamıyorum. Futbolu eve taşımak istemiyorum. Özel hayatımın şekli daha farklı.

Sizin için Galatasaray takımında Hakan Şükür’den sonra kendini gösterebilmiş ender oyunculardan biridir, diyorlar. Galatasaray’da böyle bir sıkıntı mı var?

- Valla bilmiyorum. Ben işimi yapmaya çalışıyorum. Çok fazla polemiğe girmiyorum. Eskiden girerdim. Ama hálá haksızlığa hiç tahammül edemiyorum.

Onu gördüğüm anda hissettiğim o şey iki hafta etkisini hiç kaybetmeyince...

Reklamda oynama hikayesi nasıl oldu?

Zeynep:
Teklif benim önceden çalıştığım ajanstan geldi. Bana zaten sürekli "Seni bir gün reklamlarda oynatacağız" derlerdi. Ümit’le evlenince uygun düştük.

Nasıl bir deneyimdi?

Ümit:
Zaten kamera önünde olmaya alışığız. Zeynep’in hiç deneyimi yoktu ama inanılmazdı. Bana herkes "Çok güzel reklam olmuş. Ama Zeynep gibi harika rol yapan biri seninle niye oynadı" diyor.

Devamı gelecek mi bu reklamın?

Ümit:
Siemens’le anlaşmamız devam ediyor. Ama asıl teklifi bebeğe bekliyorum. Bakalım onu da oynatmak isteyecekler mi? Ama o bizim kadar ucuza gitmez bilsinler.

Ya bir de dizi teklifi gelirse?

Ümit:
Değerlendiririz. Tekliflere açığız.

Futbol hayatınız bittikten sonra yapmayı planladığınız ilk şey nedir?

Zeynep:
Dünya turuna çıkacağız, söz verdi Ümit. Bir yıl hiç çalışmayacak.

Ümit: Evet Zeynep’e sözüm var. Balayına bile evlendikten altı ay sonra gidebildik. Zaten kardeşimle birlikte yaptığım bir araba işi var. Ona devam edebilirim.

Zeynep ofsaytı en hızlı öğrenen kadın

Zeynep Hanım futbolla aranız düzeldi mi?

- Tabii daha çok ilgi göstermeye başladım. Tuttuğum bir takım yoktu. Şimdi Galatasaray’a sempati duyuyorum. Kuralları öğrendim. Maç izleyebiliyorum.

Ümit: İnanılmaz hızlı öğrendi. Yaptığı yorumları bir görseniz, şaşar kalırsınız. Bence Zeynep ofsaytın ne olduğunu en hızlı öğrenen kadın. Düşünsenize hayatında bir kere maç izlemiş, Allahtan o maçta da ben oynuyormuşum da adım kulağına aşinaydı.

Çocuğunuzun futbolcu olmasını ister misiniz?

Zeynep:
Yok.

Ümit: Ben isterim. Çünkü ben de bu işi babamdan öğrendim. Babadan oğula geçsin.

Galatasaray sıkıntılı

Bir Galatasaray değerlendirmesi yapar mısınız? Takımı şu anda nasıl görüyorsunuz?

- Sıkıntılı. Bu sıkıntıda herkesin büyük payı var. Oyuncuların da, hocanın da, yönetimin de... Nasıl şampiyon olunca hep birlikte şampiyon oluyorsak, kötü gidişatta da sorumluluğumuz ortak.

Yedek kalmak sizin moralinizi bozuyor mu?

- Herkesin bozar. Türkiye’de şu var. İlk on birde oynamadığın sürece yoksun, çok kötüsün. Avrupa’da öyle mi? Kimler kimler yedekte kalıyor. Türkiye’de birkaç maç ilk on birde oynamadığın zaman "Sen ne yaptın ki" diyorlar.

Toroğlu’nun yüzüne bakmam

Futbol yorumcularıyla aranız nasıl? Takip ediyor musunuz?

- Ne dediklerini hiç dinlemiyorum.

Geçmişte Erman Toroğlu ile tatsız bir şey oldu herhalde...

- Evet ama yayında dediği lafı duymadım. Duysam çok kızardım. Çok büyük tatsızlık çıkardı.

Peki hiç yüzyüze geldiniz mi?

- Hayır. Gelsem yüzüne bakmam ki. Sana terbiyesizliğin en büyüğünü yapmış adama ne diyeceksin. Aileme hakaret etti ya. O şaka dese de kaka yaptı.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!