Güncelleme Tarihi:
Tatiline Ayvalık'ta devam eden Hülya Avşar, Aytaş Motel'in plajında Sadettin Saran'la ilişkisinden Feraye Tanyolaç'a, siyasetteki tercihinden evlilikte kadının geyşa rolüne kadar sorularımızı yanıtladı.
Foto galeri - Hülya Avşar fotoğrafları için tıklayınız...
İlişkiyi korumak zor
Sadettin Bey'le ilişkiyi korumak zor ama zorluk derecesi bizim kendimizi ne kadar bildiğimize de. Saadettin Bey'in etrafında kendini bu işe adamış ve yorum yapmaya bayılan çok insan var. Üstelik hepsi işinde gücünde olan insanlar. Üstelik yaptıkları yorumlar hep yıkıcı. En büyük gerçek onlar konuştukça biz birbirimize daha çok bağlanıyoruz. Boşverin kervan yürüyor işte. Zorluk tarafı bundan ibaret.
Sevgiyle büyümüş biri
Saadettin'in en büyük şansı anne, baba ve kardeşlerinin birbirlerine olan bağları. Sevgiyle büyümüş olması, dolayısıyla etrafına sevgiyle bakan, hoşgörülü, bilgili, çalışmayı seven, en önemlisi memleketine ve insanlarını seven, onların geleceğiyle ilgili düşünen, bal tutan parmağını yalamayacak kişiliğe sahip.
Feraye Hanım'la otururdum
Kadın daima toparlayıcı olmalıdır. Bunu yapmak küçüklük değil, yüceliktir. Zaten sadece dünyaya dişi gelmek kadınlık değildir. Kadın olmak, geyşa olmak gibi eğitim gerektirir. Hala evli olsaydım ve şartlar gerektirseydi, Feraye Hanım'la aynı evde otururdum. O noktaya gelecek çağı çoktan geçtik Allahtan, yoksa benden bu da beklenirdi.
Yaşadığınız mesleki kargaşa için yorumunuz nedir? - Uzaktan öyle göründüğü gerçek. Aslında taşları yerine oturtuyorum. Çünkü artık yolların birleştiği ve sonuca gidebilecek ayrı bir yol oluşturmalıyım ki, yılların bilançosu çıksın. İşte o yol çok önemli, radikal, marjinal her değişime açık.
n Magazini sevdiğinizi söylüyorsunuz ama hep problem yaşıyorsunuz. Bunun açıklaması nedir?
- Evet magazini seviyorum, magazin bence her mesleğin can damarı. Buna hukuk, tıp, ekonomi, politika hepsi dahil, hatta evlilikler. Seviyorum, çünkü eğlenmenin içinde ciddi olmayı tercih ediyorum. Üstelik mesleğimin kalbi magazin, benim için asıl anlamı fantezi. Her mesleğin tadı tuzu, cazip hale getiren, dikkati toplayan tek şey. Çünkü insan olarak itiraf edelim ki bu durum, çaktırmasak da hepimizin hoşuna gidiyor. Ama, magazin yapmak dünyanın en zor işlerinden biri. Magazinin yapılış şekli, sizin kalitenizi, seviyenizi belirler. Tabii ki gerçek anlamda değil, gerçeği ancak siz yansıtırsınız. İşte bu yüzdendir ki, magazin muhabirleri ve müdürleri, Türkiye’deki sanatı hatta sanatçıyı Türk halkına sevdirmek ve saydırmak anlamında eğitimi tam, işini bilen kişilerden olmalıdır. Basite alınmamalıdır. Üstelik toplumun eğitimi bile magazine bağlı. Çünkü halihazırda magazinle beslenen kesim ağırlıkta. İşte ben durumun böyle olmasından rahatsızım. O yüzdendir ki onlarla konuşma dilim sanatçı Hülya’dan çok, aşiret kızı Hülya’ya yakın oluyor.
n Ekrandan uzak kaldınız. "Hülya Avşar Show", yeni sezonda ekranda olacak mı?
- Evet, ama içine herkesi konuk almayan ve içinde teke tek, hızlı soru-hızlı cevap olan, anında soru üretme gibi bir bölüm olacak. Özellikle farklı konuklar ağırlayacağım. Mesela Reyhan Gürtuna’yı konuk alabileceğim.
n Neden Reyhan Gürtuna?
- Çünkü hayal ettiğim şeyi yaptı, başını açtı. Bunu hangi duygularla yaptığı çok önemli. Bana göre çok önemsenmedi ama bu yaptığı çok önemliydi.
n Bu arada dört yıldır tişört üretiyorsunuz. İşleriniz nasıl gidiyor?
- Türkiye’nin en kaliteli tişörtlerini yapıyorum. Çok iyi gidiyor. Sadece Mudo mağazalarında bulunuyor. Yakında kendi corner’larımı açacağım. Tişörtlerimin kalitesinden yola çıkarak adlarını ’Hayat Arkadaşı’ koydum. Çünkü bir kere almak yetiyor.
n Ayrıca TİKAD (Türk İş Kadınları Derneği) kurucu üyelerindensiniz. Bir de KAGİDER’ler (Türkiye Kadın Girişimciler Derneği) var. Hangi dernek daha iyi çalışıyor sizce?
- Tabii ki TİKAD, KAGİDER’lerin sadece şov bölümü daha başarılı. Başkanımız Nilüfer Bulut, çalışkan ve başarılı.
n Aile kurumunun geleceğine dair bir kehanette bulunmanızı istesem...
- Aslında kehanet değil de kendimi analiz ettiğimde şunu söylerim, insan yaşamı yazılı ve görsel basının az olduğu dönemlerdeki gibi daha derli toplu hale gelecek. Sağlam aileler, saygı üzerine kurulu düzen, azla yetinme, sahip olduğunu koruma, güven içinde yaşama gibi. Yani tekerlek gibi. Bu yüzdendir ki tekerlek gelmiş geçmiş en iyi buluştur.
n Çıkardığınız dergi büyük ilgi görüyor. Hiç kitap yazmayı düşündünüz mü?
- Yıllardır yazdığım yazıları bir araya getireceğiz. Ama kitap yazmak gibi bir niyetim yok.
n Sinema oyunculuğunuz tartışılmaz. Oyuncu yetiştirmek gibi bir düşünceniz var mı?
- Oyunculuğun eğitimi olmaz, içinde varsa ancak onu dışarı çıkarırsın. Ben de işte bunu yapacağım. Geçen sene bir üniversitede derslere girmem istendi. Ama uzaktı ve zor olacaktı. Kısacası önünde sonunda bu olacak. Yeteneği olan, sinemayı seven gençlere iç oyunculuk duyguların ortaya nasıl çıkabileceği ve mimiklere nasıl yansıtabileceği hakkında bildiklerimi aktarmak hayallerimden biri. Çünkü sinemada ya da televizyonda küçük oynayan çok az oyuncu var.
n Spor, hayatınızın büyük bir bölümünü kapsıyor. Bunun size verdiği mutluluk ne boyutta?
- Altı yaşımda spora DSİ’de (Devlet Su İşleri) yüzücü olarak başladım. Ve tenis, squash, kayak, su sporları olarak da devam ediyor. Artık sporun insan hayatındaki başka faydalarını da keşfettim. Örneğin teniste sizden daha iyi oynayan birini yenebilirsiniz. Bu da ancak oynarken kurduğunuz oyun sistemiyle ilgili. Sonra bir bakıyorsunuz ki, bu iş hayatınıza, hatta aile hayatınıza yansımış, olanları ve olacakları önceden hissetme gibi. Buna da farkındalık deniyor. Bu da bende oldukça yüksek.
n Binlerce kişi sayenizde spora başladı. Gurur verici değil mi?
- (Gülerek) Sadece tenise başlayanlar değil, dergimdeki yazılarımdan dolayı binlerce kişinin yuvası da kurtuldu. Bu benim ve okuyucularımın arasında, mutluyum. Şimdi de yaptığımız Hülya Cup tenis turnuvaları sayesinde okul tamir ettiriyor ve tenis sevgisi aşılıyorum. Bu yüzden yazılan çizilen umurumda değil. Ben senelerimin karşılığını alıyorum.
n Sevildiğinize inanıyor musunuz?
- Tabii, annem hálá beni kucağına oturtup sever. Ben de kardeşlerimi, yetmez mi? Eğer mesleki açıdan soruyorsanız, sevmeyenim vardır ama bilin ki en çok onlar hayrandır.
n Mütevazı...
- Sözünüzü kesiyorum. İşimde, aklımda, fiziğimde, yaptıklarımda mütevazı kelimesi lugatımda olmayacak. Ama arkadaşlık, aile ilişkilerimde gerektiği kadar olacaktır.
n Adınıza kitap yazıldı iki tane...
- Evet, "Mavi Kelebeğin Savaş Dansı" (Mehmet Çalışkan) ve birkaç üniversite öğrencisinin yazdığı "O Bir Marka" adlı kitaplar. Tüh, keşke daha önce hatırlatsaydınız röportajı yapmaya gerek kalmazdı. Kitapları önerirdik. (Gülüşmeler..)
n Son olarak ne söylersiniz?
- Herkese tavsiye edemeyeceğim bir kitap önereyim. Paul Arden’in "Aklını Kullan Aksini Düşün" kitabını mutlaka okuyun.
Sadettin’le aramıza giremezler
n Sadettin Bey’le ilişkiniz gördüğümüz kadarıyla iyi gidiyor, ama sanırım ilişkiyi korumak zor...
- Sadettin Bey’in etrafında yorum yapmaya bayılan çok insan var. Üstelik yaptıkları yorumlar hep yıkıcı. Ama birbirini seven iki insanın arasına girmek düşünüldüğü kadar kolay olamaz. Doğrusu onlar konuştukça biz birbirimize daha çok bağlanıyoruz. Ayrıca bu tarzı ayıp buluyorum. İlişkim hakkında yorum yapanlar ya kendilerini tatmin ediyorlar ya da bizi kıskanıyorlar. Boşverin kervan yürüyor işte. Zorluk tarafı bundan ibaretti.
n Peki gidişat nereye?
- Net cevap vermek istemiyorum. Sadece şunu söylemek istiyorum, ikimiz de aynı hareket ediyoruz, güçlüyüz.
n Sadettin Saran’ı bize nasıl anlatırsınız?
- Sadettin’in en büyük şansı anne, baba ve kardeşlerinin birbirlerine olan bağları. Sadettin, sevgiyle büyümüş, etrafına sevgiyle bakan, hoşgörülü, bilgili, çalışmayı ve memleketini seven birisi. Ayrıca bal tutan parmağını yalamayacak bir kişiliğe sahip. Mutlu ettikçe mutlu olan, barışa, düzene hayran, kısacası çiçek uzatmayı seven, topluma örnek bir insan. Kötü yönü ise beni teniste yeneceğine inanıyor, politikayı yakından takip ediyor.
n Sadettin Bey’le politik anlamda da sohbetleriniz oluyordur. Şu anki durumunuzu nasıl görüyorsunuz?
- Bu konuda konuşan insan olmak istiyorum. Koalisyon istemiyorum. Şu anki yönetimden memnun olduğum şeyler, memnun olmadıklarıma göre ağır basıyor. İstikrar benim için önemli. Diğer parti görüntüleri beni hiç heyecanlandırmadı. Üstelik kendilerini hiç yenilemediklerini görüyorum. Zaten Türk halkı da eski seçim önceleri gibi heyecanlı değil. Aldığım kokuya göre, bu da beni korkutuyor.
Zehra’nın gözünde ev hanımıyım
n Genelde topluma aykırı şeyler yapıyorsunuz. Kaya Çilingiroğlu’nun oğluna bakmak gibi...
- Hayır topluma aykırı şeyler yapmıyorum. Sadece herkesin sonunda gelebilecekleri noktayı öne çekiyorum.
n Zehra için çok hassassınız ama basın da haber peşinde...
- En büyük hassasiyetim, ünlü bir annenin çocuğunun, annesinin hayatına kurban gitmesi. Buna izin vermeyeceğim. O kendi ayakları üzerinde duracak, benim ünümün altında kalmayacak. İşte bu yüzden kızımın arkasında kameralar olmayacak. Çünkü Zehra beni daha çok anne yönümle biliyor. Ona sorsanız "Annen ne iş yapar?" diye, "Ev hanımı" diyebilir. Hálá ona masal anlatarak uyutuyorum. Ama bizim medyaya kalsa, çocukların geleceğine hiç duyarlı değiller. Hep söylüyorum, tüm bunlardan sorumlu olsam, tüm çocukları 18 yaşına gelene kadar korumaya alırım.
Feraye ile aynı evde otururdum
Üç maymun, Kaya Bebek, sevmek, her kadın aldatılmıştır" gibi sözlerin sahibi olarak aldığınız tepkiler sizi etkiledi mi?
- Tüm bu söylediklerime şimdi daha çok inanıyorum. Ama tepki gösterenler inanmıyor. Beliki de inanmak istemiyor. Uygulanmış kötü fikir uygulanmamış iyi bir fikirden daha iyidir. Kulağa kötü de gelse uygulanmış acı gerçekler bunların hepsi.
n Kısacası ikili ilişkiler artık zor mu? Son zamanlarda boşanmalar da arttı...
- İşte bak diyorum ya, herkesin geleceği sonucu ben öne çekiyorum. Benim bazı konulardaki sabrımı hep şaşkınlıkla karşıladılar. İşte şeytan detaylarda saklıdır. Bu noktada kadın ve erkek olduğunu ve ne yapmak istediğini bilip ona göre hareket edeceksin.
n Yani...
- Yani şimdiki jenerasyona ailenin özünü tekrar anlatmak şart. Çünkü sağlıklı bir toplumu küçük aileler oluşturur. Oysa şimdi kadın özgürlüğü adı altında kadının da nasıl olması gerektiğini unuttuk. Kadın daima toparlayıcı olmalıdır. Bunu yapmak küçüklük değil, yüceliktir. Kadın olmak, geyşa olmak gibi eğitim gerektirir. Kadın demek sahip olduğu özelliklerin etkisinde kalmadan aile kurabilecek toparlayıcı özelliklere ve büyüklüğe sahip olmaktır.
n Aşiret kızı olduğunuz belli oldu.
- Doğru, aşiretlerde de böyledir. Dediğim gibi geyşa olmak gerçek bir görgü, kural, karakter, kültür gerektirir.
n O zaman bir gün Feraye Hanım’la birlikte oturur musunuz?
- Bilmem hálá evli olsaydım ve şartlar bunu gerektirseydi olabilirdi. O noktaya gelecek çağı çoktan geçtik Allah’tan, yoksa benden bu da beklenirdi.
n Yakında evlilik var galiba... Sizin gibi biri ailesiz yaşayamaz.
- Yo yaşar ama aile konusunda daima provoke ederim, kızım da böyle düşünsün isterim.