Güncelleme Tarihi:
Rüştünü ispat etmiş bir oyuncu için çok riskli ve birçok oyuncunun hayalini kuracağı bir rol, Umut. Metni elinize ilk aldığınızda ne hissettiniz?
- Oyunlarını takip ettiğim bir tiyatroydu, Kumbaracı50. O yüzden Yiğit Sertdemir’in teklifi beni çok heyecanlandırdı. Hem uzun zamandır tiyatro yapmıyordum. Benim için iki sene bu konuda çok uzun bir zaman. Risk almayı seven oyuncular için çok heyecan verici bir proje, bu. Çok az oyuncunun başına gelebilir böyle bir şans. Tekstle karşılaştım, yazarı Ebru Nihan Celkan’la tanıştım. Onlar Yiğit’le kahve içtiler, ben metni okudum. Ve hemen orada “Varım” dedim. Tabii o zamana kadar her şey çok güzeldi. Sonra dünya başıma yıkıldı.
Neden?
- Çok büyük bir ihaleyi kapatmışım sanki ve elimde hiçbir şey yok gibi. Kendi üzerimde epeyce yap boza başladım. Elbette şimdiye kadar biriktirdiklerimi inkar etmeden başka bir formasyonda bir şey kurmayı denedim. İlk hali gerçekten çok acıklı bir öyküydü. Ben koca kadın, ilk sahnede Kuğunun Ölümü dansında pointte duracağım falan... Bir aya yakın klasik bir sahnelemeye çalıştım. Ama ekibe oyunun bir bölümünü canlandırdığımda yüzlerindeki dehşeti gördüm! Sonra oyundaki trajediyi şova dönüştürerek hafiflettik. Doğaçlamayla da besliyorum. Zaten amacımız Umut’un sevilmesini sağlamak.
Umut’un fiziksel görünümünü nasıl giyindiniz?
- Yazar oyun metnine Umut’un bir kadın oyuncu tarafından oynanması gerektiği notu düşmüştü. Bir erkek oynasa, diye sordum. O zaman başka yere sürüklenebilir dedi. Transseksüellere öğretilen belli hareketler var, imza gibi bir vücut dili. İlyas Odman’ın yardımıyla o vücut diline çalıştım. Ben gerçekçi biriyimdir. Kendimi kandırmayı hiç beceremem. Başta umutsuzluğa düştüğüm çok an oldu. Yani, “Demek ki ben o kadar da değilmişim” diye düşündüm. Bırakıp kaçmak istedim. Çünkür rolle başa çıkamayacağımı düşündüm.
Bu başarısızlık korkusu nereden geliyor?
- Çünkü fizyolojik olarak bir kadınsınız. Bunu erkeğe yerleştirmeye çalışacaksınız. Sonra bu erkeğin üzerine yeniden bir kadın oluşturacaksınız. Ayrıca bunda samimi olacak, taklit yapmayacaksınız. İnanın, taklit yaptığınız zaman çok itici hale gelebilir.
Tek kişilik oyunda hem oynuyor hem de yönetiyorsunuz. Kimlik çatışması yaşanıyor mu?
- Provalarda oyunculuğumdan utanıp sıkılarak oynuyordum. İlk başta kendi sesimle oynamaya başladım. Sonra sesimi kalınlaştırmaya çalışırken, hiçkimsenin tanık olmasını istemeyeceğim sahnelerle karşılaştım. Ben kendini her daim mükemmel gören bir oyuncu değilim. Metin gerçekten sertti. Onu hakkıyla göstermek gerekiyordu. Bir yönetmen asistanım vardı ama başka dış gözüm yoktu. Gerçi daha önce de oyunlarımı kendim yönettim. Ama bu oyunun provalarında bir oyuncu olarak söz söylemek istiyordum, bir de yönetmen olarak kızıyordum kendime. Şimdi böyle sağlam oturuyorum karşınızda ama çok ağlama krizi yaşadım.
KAŞLARIMA BOTOKS YAPTIRIP TAKMA DİŞ KULLANDIM
Fiziksel olarak transseksüele benzemek için botoks yaptırdığınız doğru mu?
- Yaptırdım, evet. Baksanıza şimdi sol kaşımı indiremiyorum. Ama yaparım, hiç acımam kendime. Bak, bütün bacaklarım böyle yara oldu. Merdivenden düşüyorum ya oyunda. Dayak yemişim gibi, değil mi? Bu kaş da dört ayda inecekmiş. Zamanını güzel ayarladım. Ama bir daha da yaptırmam. Çünkü görünümüm tuhaflaştı. Benim ifadem daha yumuşaktır. Bir de takma diş gerekti tabii.
Oyunda kullandığınız ses tonu, günlük hayattaki konuşmanıza da biraz yansımış sanırım...
- Ben zaten bir oyuna başlarken, beni nakavt edecek metinleri seçiyorum. Beni yormayacak, düşündürmeyecek tekstleri sevmem ve oynamam. Biraz sado-mazo bir ilişki bu. Bu süreçte sesimi hemen hemen beş nota indirdim. Halbuki gerçekte epey ince bir ses tonum vardır. İlk başta o kadar yapay geliyordu ki sesim bana. Ağzımı açtığım anda tahammül edemiyordum. Evet, şimdi günlük konuşmada da kalınlaştırdım.
Oyundan üç saat önce hazırlanmaya başladığınızı duydum. Doğru mu?
- Yalan! Üç saat mi dediler? Hakkımı yemişler. En az beş saat önce geliyorum sahneye. Hem yeni başlayan bir oyun bu hem de hazırlanma süresi çok uzun. Riskleri ekarte etmem gerekiyor. Çok ciddi bir tip makyajı yapıyorum kendime. Şu yüzümle oyundaki kadının yüzünü kıyaslayın. Burak Ertaş’tan makyaj konusunda çok ciddi yardım alıyorum. Ama onun gibi yapamıyorum. Yap boz yapa yapa makyajı tamamlıyorum. Sonra sesimi ve danslar için vücudumu açmam gerekiyor. O da zaman alıyor. Ama burada çok güzel hisler duydum. Çok da özlemişim tiyatroyu. Bu oyun bana by-pass gibi geldi. Konservatuvar yıllarındaki gibi neşe içinde geliyor, zevkle çalışıyorum. Sanki hiçbir şey bilmiyormuşum gibi. Muhsin Ertuğrul’un bir lafı var, çok güzeldir: “İnsanın kendini bir b.k sanması güzeldir, ama iki b.k sanmamalı asla.” O zaman batar çünkü.
Oyun için transseksüellerle sohbetler edip, araştırmalar yaptınız mı?
- Tabii. Bir iki transseksüel arkadaşımla konuştum. Biriyle sadece telefonda konuştum. Öyle şeyler anlatıyordu ki çok etkilendim. Ebru’ya danıştım, izin verirsen bunları almak istiyorum metne, diye. O da “Tabii” dedi. Umarım oyunda anlatılan hikâyelere bir yenisi daha eklenmez. Çünkü bir yandan güncelin de takibinde olacağız ve hikâyeler metne ilave edilecek.
Oyundan ve bu sohbetlerden önce meseleye bu kadar yakın değildiniz. Bu oyun sizde neler değiştirdi?
- Ben de genel birkaç bilgiye sahiptim. Ama oyunun içine girdikten sonra çok farklılaştı her şey.
Fatmagül’ün Suçu Ne adlı dizideki tecavüz sahnesinden sonra, seyircilerden “Fatmagül Kerim’i affetsin” tepkileri geliyordu. Bir de Umut’a bakıyorum. Ona gösterilen tahammül neredeyse sıfır. Empati ve tahammül söz konusu olduğunda seksist bir yaklaşımımız mı var?
- Bu devirde en çok unuttuğumuz şey empati zaten. İnsanların birbirine, fikirlerine ve tercihlerine hiç tahammülü yok. Ben biraz hayvan manyağıyımdır. Geçen gün yoldan geçen bir adamın yerde yatan sokak köpeğine su döktüğünü gördüm. İndim taksiden “Koca adamsın, hiç üşenmeyip sokaktaki hayvana niye zulm ediyorsun” dedim. Ne dese beğenirsiniz? “Ben sizi hiç böyle bilmezdim”. Ne alaka şimdi? Yani, o kadar isyan edecek şeyle karşılıyor ki insan, çoğunluktan biri olmak istemiyor. Ben bu ikiyüzlü davranışı reddediyorum. Memlekette bir ayrımcılık olduğu zaten açık. Ama transeksüeller en dışlanan kesim. Çünkü onları koruyan hiç kimse yok. O yüzden birbirlerini koruyorlar.
Bir kadın daha dişi bir bedene sahip olmak için, göğüslerini ya da kalçasını büyütüyor. Bu durumun anlayışla karşılayabilirken, bir erkek yanlış bedende doğduğu hissiyle ‘çark’ edince onu niçin reddederler?
- Özellikle kentlerde yaşayan çoğu kadın kendi bedeninde herhangi bir yerine müdahelede bulunabiliyor rahatça. Dişler yapılıyor, dudaklar, botoks, göğüsler ve popo dolduruluyor. Spor salonunda görüyorum, göğüslerini yaptıran kadınlar onları gururla sergiliyorlar. Çok enteresan, sonuçta yapılı bir şey gösteriyorsunuz. O zaman Umut’tan ne istiyorsunuz ya? Yani bu ruhum bu bedenin değil diyor. Ama bu normlar erkek dünyası üzerinden ayarlanmış...
Alternatif tiyatro mekânlarında bilet geliriyle işi döndürmek mümkün değil. Birçok oyuncu oyun sonunda ödeme dahi alamıyor. İşin içine girince siz neler düşündünüz?
- Öyle miymiş? Biz de burada tamamen gönüllülük ilkesiyle çalışıyoruz. Aslında benim de düşüncem biraz böyle bir mekana girmek. Ama bakacağız...
Kendi dizimi bile izlemem
Ağır Roman birden bire bitti, aynı hafta ‘Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi’ prömiyer yaptı. Niçin bitti Ağır Roman?
- Ağır Roman sırasında oyunun provaları devam ediyordu. Zaten bu yıl televizyonda küçük bir rolüm olsun, oyun çıkaracağım, demiştim. Onun için Ağır Roman’ı kabul ettim. Set, oyun prömiyer yapmadan beş gün önce bitti. Aslında çok iyi bir ekiple çalıştık. İşe çok itina gösterildi. Ama metin kaynaklı problemler yaşandı. Ağır Roman’ın dünyasını pek geçiremedik sanki. Televizyonda bunu yapmak da zordu zaten. Gerçi ben televizyon konusunda hiç ahkam kesemem. Çünkü fikir sahibi değilim. Bir şeyi baştan sona kadar takip edemiyorum.
Kendi rol aldığınız diziyi izlemiyor musunuz yani?
- Birkaç kez denk geldim. Mesela Yabancı Damat’ta hep tebrik telefonları alıyordum. O sezon hemen hemen her gece oyun oynuyordum. Her bölümde bir sürü tebrik geliyor, ne güzel diyorum. İnanır mısınız, iki yıl sonra tekrarları başladığında seyretmeye başladım. Bir de aradan zaman geçiyor ya, çok eğlenerek izledim.
Televizyonda daha çok fedakâr anne rollerinde göründünüz. Ama Ağır Roman’daki Tina ve oyundaki Umut çok dişi roller. Her izleyici sizi seviyordu. Şimdi rol skalanızda bir kırılma mı gerçekleşiyor?
- Herkesin annesi seviyor beni. Sokakta karşılaştığım kocaman kocaman insanlar “Annem sizi çok seviyor” diyorlar. En son 60 yaşında bir adam geldi, “Annem size bayılıyor” dedi. Ay senin de mi annen ya, dedim içimden. Şu imajı üzerimden bir atayım. Tina ve Umut gibi dişi karakterlere döndüm artık. Çünkü bir rolü becerdiniz mi, benzer rollerde akıllara hep siz geliyorsunuz. Baktım bu sezon yine rollerin hepsi fedakar anne. Yapmayacağım artık, dedim. Kariyerim için yanlış bir adımdır belki, ama böyle istiyorum. Tina’yla çok nefes aldım mesela.
Yeni projeler var mı?
- Oyunda kaslı görünmem lazım. Hâlâ vücut geliştiriyorum. Günde bir buçuk saat yüzmeye gidiyorum. Biliyorum ki, başta içime çok sindiğinde o iş iyi oluyor. Ama sinemada beni çok coşturan bir iş yok henüz. Bunun dışında birkaç sinema projesinden bahsedildi. Ama henüz proje aşamasında. Senaryolar geldiği zaman bakacağız.
Kuaförler dükkândan kovuyor, mağazalar elbise denetmiyor
Transseksüellerin yüzde 95’i seks işçisi olarak çalışıyor. Onlar ilk meslek olarak onu seçerler mi hiç? Belki o kadın annesi gibi hayal ediyor kendini. Belki bir ev kadını olmak istiyor. Ama talep edilen hem penisi olması hem de memeleri olacak. Saçı şöyle, dişleri böyle olacak... Sen bu insanların yaşam alanlarını kısıtlıyorsun. Neredeyse Naziler gibi kamplarda yaşatacaksın onları. Ancak belli yerlere gidip eğlenebiliyorlar. Alışverişte dahi kısıtlamalarla karşılaşıyorlar. Bu oyuna başlayınca öğrendim, bazı mağazalar müşteri olarak içeri almıyorlarmış. Elbise denemelerine izin vermiyorlarmış. Kuaförler bile “Kusura bakma, sen başka yere git” diyorlar. Toplumdan bu derece uzaklaştırılıyorlar. Zenci muamelesi yapılıyor. Diyorsun ki, sen sadece seksle yaşa. Onda da sana ceza yazayım.