Mesude ERŞAN
Oluşturulma Tarihi: Haziran 27, 2010 00:00
Çoğul kişilik hastası N.A.’nın (50) hayatı, tedavisini yapan ve aynı zamanda yanında çalıştığı Prof. Dr. Sabiha Paktuna Keskin’in kaleme aldığı kitap yüzünden alt üst oldu. Keskin, N.A’nın terapilerde anlattığı en özel hasta sırlarını roman yapmıştı. N.A’nın avukatı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu, başsavcılık kamu davası açtı.
N.A. bir reklam ve halkla ilişkiler şirketinin sahibiydi. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğretim üyesi, çocuk nöroloğu Prof. Dr. Sabiha Paktuna Keskin’le önce iş nedeniyle Ocak 2002’de tanıştı. Sonra ergenlikle ilgili bazı sorunları bulunan kızını götürmeye başladı. Kızı birkaç görüşmeden sonra doktora devam etmek istemedi. Ancak Prof. Dr. Keskin, N.A.’nın hallerinden bir farklılık seziyor, “Sen çocukluğunda bir travma yaşamışsın, anlatmak ister misin?” diye yüreklendiriyordu. N.A. gördüğü yakın ilgiden hoşlandı. Doktorun ısrarına olumlu yanıt verdi.
Prof. Dr. Keskin, çocuk doktoru olduğu halde, Ocak 2002’den itibaren N.A.’ya tedavi uygulamaya başladı. Haftada 3-5, bazen altı terapi yapıyordu. Bu uzun görüşmeler, N.A.’nın Keskin’e olan bağımlığını artırıyordu. Bütün hastalar gittikten sonra 19.30’da başlayan seanslar bazen uzun saatler sürüyordu. Bu esnada Prof. Dr. Keskin, N.A.’nın konuşmalarını bilgisayarına dikkatle not ediyordu.
VANESSA, CINDY, INESSA, FLORANSIA ASLINDA HEPSİ AYNI KİŞİ N.A.
Terapiler başladıktan üç ay sonra N.A.’ya, çoğul kişilik (dissosiyatif kimlik bozukluğu) teşhisi kondu. N.A. içinde tıpkı korku-gerilim filmlerinde karşılaştığımız türden tam dört farklı kişilik barındırıyordu: Vannessa, Cindy, Inessa ve Floransia. Vannessa çocuk, Cindy çılgın ve seksi kadın, Inessa iş kadını ve Floransia melankolik ve depresif...
N. A., “Ben kimliklerim arasındaki geçişleri hatırlamıyorum. Sürekli günlük tuttuğum için yazdıklarımdan anlıyorum” diyor. En sık büründüğü kişiği küçük bir kız çocuğu olan Vanessa. Konuşmalarımız sırasında birden bire çocuk ses tonu kullanmasından, “Ama ama ama” gibi tekrarlar yapmasından Vanessa’ya geçiş yaptığını anlıyorum. Telefon açtığı zaman da kendini Vanessa diye tanıtıyor. Bu yüzden önce ben de kendisine bir süre Vanessa diye hitap ettim. Ancak doktoru ve avukatının uyarıları üzerine gerçek adı N.’ye geçtim. Çünkü tedaviyle yapılamaya çalışılan, kişiliklerini ayrıştırmak değil tam aksine toplamak, tek bir kimlikte birleştirmek. N.A.’yla yaptığımız görüşmeler sırasında diğer üç karaktere denk gelmedim. Anlatıklarına göre, ailesi de garip hallerinin farkında ancak yaşadıklarının detaylarını bilmiyorlar.
UYGULADIĞI TEDAVİYİ DİĞER DOKTORLARA ANLATTIRMIYORDU
Bu oldukça karmaşık ve zor hastalıkla, konuyla ilgili psikiyatrların ilgilenmesi gerekirdi. Prof Dr. Keskin, hastasını ilgili uzmana yönlendirmek yerine, terapileri sürdürmeye devam etti. Üstelik yazdığı romanın ana karekterlerini hastasının Vanessa ve Cindy kimlikleri üzerine kurarak. Artık çocukluk travmalarını anlattırmak için Vanessa diye hitap ediyordu hastasına.
Prof. Dr. Keskin ise terapilerde N.A.’ya güzel ve sıcak davranıyordu. N.A., “Etkileniyordum. Zaman ayırması beni mutlu ediyordu. Sırlarımı onunla paylaştıkça ilk kez, yaşama ucundan daha sıkı tutunduğumu hissetmeye başladım. Oysa normalde iç kargaşalarım yüzünden yaşama sırtım dönüktü. Çocukluğumdan beri gizlediğim, anneme bile hiç söyleyemediğim en mahrem sırlarımı, en ağır duygularımı ve iç fırtınalarımı, senelerce o loş terapi odalarında sadece onunla paylaştım. Yavaş yavaş doktorum benim tanrım, totemim olmaya başladı. Giderek ona daha çok bağlandım” diyor.
N.A. bu arada, hem mevcut hastalığı hem de majör depresyon tanısı nedeniyle Özel Fransız Lape ve Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları hastanelerine yatıyordu. Prof. Dr. Keskin, N.A.’yı, tedavi için gittiği hastane ve doktora, kendisinin uyguladığı tedavilerden söz etmemesi için sıkı sıkı tembihliyordu. Aksi halde terapiyi keseceğini söylüyordu. N.A.’nın hastalığıysa giderek kronikleşiyor ve ağırlaşıyordu.
HAYATININ YAZILDIĞINI BİLMİYORDU
Prof. Dr. Keskin, hastasının bağımlılığını kullanmaktan kaçınmadı. Yanında çalışmasını istiyordu. Kendi tıp merkezinde yönetici asistanlığıyla reklam ve halkla ilişkiler yapması için ikna etti. N.A. kendi işlerini tasfiye etti ve doktoruyla çalışmaya başladı. N.A.’yı sadece ofisinde çalıştırmakla yetinmedi, 80’ine yaklaşan felçli annesine ve köpeğine de baktırdı. N.A. artık haftanın beş günü Prof. Dr. Keskin’in Levent’deki ev-ofisinde, bir gün de Eyüp’deki merkezinde çalışıyordu. Eşi ve çocukları giderek şiddetlenen bağımlılıktan rahatsız oldu. N.A.’yı işe gitmekten men ettiler. Ancak N.A. sadece üç ay dayanabildi. Tekrar doktoruna gitmeye başladı.
Bu arada Prof. Dr. Keskin, bir roman yazdığından söz ediyordu. Kitabı birlikte çalıştığı ünlü yayınevine göndermiş, etrafındaki herkese okutmuştu. Nedense romanıyla ilgili sadece, her işine koşan N.A.’ya bir ipucu vermiyordu. Yayınevi basılmaya hazır kitabın son taslağını Ocak 2009’da Prof. Dr. Keskin’e gönderdi. Sekreteri N.A., romanı ilk kez öyle görebildi. Okuduğunda müthiş bir hayal kırıklığı yaşadı. Çünkü romanda anlatılan ta kendisiydi.
İSTİSMAR 7.5 YIL SÜRDÜ
N.A., Prof. Dr. Keskin’den romanı yayınlatmamasını istedi. Keskin bir gece boyunca onu ikna etmeye çalıştı. Başaramayınca da çoğul kişilikleri üzerinde baskı kurmaya başladı. Hatta N.A.’nın çocuklarına, annelerinin hayatını yazdığını ama bazı değişikler yaptığını, okuduklarında üzülmemelerini söyledi. Temmuz 2009’da da işine son verdi. N.A. şimdi bir yandan hala başetmekte zorlandığı doktor bağımlılığıyla uğraşırken, diğer yandan yanlış ve eksik tedaviyle kaybettiği 7.5 yılı kazanmaya çalışıyor: “Bir roman uğruna bana senelerce dayanılmaz eziyetler çektirdi. Ben herhangi bir doktor hatasına maruz kalmadım. Kasıtlı ve bilinçli saldırısına, istismarına uğradım” diyor.
KAMU DAVASI AÇILDI
N.A., Haziran 2009’da basımın durdurulması için yayınevine ihtarname gönderdi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Prof. Dr. Keskin hakkında, olası kastla yaralama, mesleğini kötüye kullanma ve sır saklama yükümlüğünün ihlali nedenleriyle kamu davası açtı. Prof. Dr. Keskin ise N.A.’ya herhangi bir tedavi protokolü uygulamadığını öne sürdü.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın isteği üzerine N.A.’yı muayene eden İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Vedat Şar, raporunda şu görüşlere yer verdi: “Söz konusu ruhsal bozuklukların tedavisi ancak bir psikiyatri uzmanı tarafından yapılabilir. Çocuk nörolojisi uzmanı olan bir hekimin kendi uzmanlık alanı dışında bir psikiyatrik bozukluğu tedavi etmeye girişmesi hasta için risk. Bu, hastanın meslek aracılığıyla istismar edilmesi anlamına gelir. Müştekide asıl rahatsızlığına ilave olarak ilişki travmasına bağlı travma sonrası stres bozukluğu belirtileri görülüyor. Depresyon belirtileri yaşıyor.