Oluşturulma Tarihi: Mayıs 11, 2007 00:00
Hepsi kadın, hepsi yaşadıkları kentin, yetiştikleri kültürün yemeklerini hevesle araştırdı, pişirmekle kalmadı, kitaplaştırdı. Türk mutfak kültüründe yaşanan yayın patlamasına yörelerinin yemek kitaplarıyla katkıda bulundular. Kimi ödüllü yazar, gurme, kimi hayatında ilk kez kitap yazıyor. Çabaları, Türk mutfak kültürünü kalıcı hale getirmek.
AYFER TUZCU ÜNSAL (53)
Siyasi gazetecilikten yemek yazarlığına
Gaziantepli gazeteci bir ailenin çocuğu. Babası, "Kızım iyi yemek yapmalı, İngilizce konuşmalı" dermiş. Ünsal bu sayede yemek yazarı olduğunu söylüyor. Amerikalı yemek yazarı Paula Wolfert ile tanışmasının onu siyasi gazetecilikten yemek yazarlığına götürdüğünü anlatıyor: "Paula, her gün iki çeşit yemek ve okuldan gelecek çocuğuma pasta yaptığımı görünce, inanamadı. Madem bu kadar iyi yemek yapıyorsun, gazetecisin, neden yemek kitabı yazmıyorsun, diye sordu. Zamanla haklı olduğunu anladım. Önceleri sağdan soldan ölçü alıyordum, ancak göz kararı işe yaramıyordu bunu ölçülere dökerek ilk kitabımı 1994’te ’Doğu Akdeniz Mutfağında Gaziantep Yemekleri’ ismiyle yazdım. Fotoğrafları da ben çektim." Kendi imkanlarıyla bastırdığı halde, Ünsal’ın kitabı çok ilgi görmüş. İkinci kitabında Ünsal gelenekselden yola çıksa da, tariflere kendi önerilerini, yakın çevresindeki uygulamaları eklemiş. Ermenilerin Antep’le ilgili kitaplarına da ulaşan Ünsal, kitabının büyük bir yayınevinden çıkmasını isterken İletişim Yayınları’ndan teklif almış. 2002’de basılan "Ayıntep’ten Gaziantep’e Yeme İçme" şu anda 5’inci basımda. Ünsal halen Sofra dergisinde yazıyor.
SELİN KUTUCULAR (34)
Ev yemeği kitabıyla uluslararası ödül aldı
Selin Kutucular, Boğaziçi Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu, bankacı. Ailesi köklü bir yemek kültürüne sahip. Annesi, teyzesi, dayıları 40 senedir yazları Büyükada’daki yazlıklarında, sofra başında buluşuyor. 2003’te dedesini kaybedince hem onu anmak hem de 8 ve 5 yaşındaki iki çocuğuna bir kültürel miras bırakmak için aile yemeklerini kitaplaştırmış: Dedemin Sofrası. "Çocuklarıma, dedemin birleştirici gücünü hissettirmek istedim. Sofrası herkese açıktı. Geleneksel tarifleri aile kendine uyarlamıştı. Hatta rahmetli dostumuz Mustafa Taşar’ın bile çiğköfte tarifini, pişirdiğimiz şekliyle kitaba aldım. Kitabın bu kadar ilgi çekmesini beklemiyordum." Kitap, 2005’te uluslararası mutfak yarışması Gourmand International’ın en iyi yerel yemek kitabı ödülünü kazandı. Kutucular, Kültür Bakanlığı’ndan da Türkiye tanımına katkısından dolayı plaket aldı: "Aslında bu ödül bir evin yemeklerine verildi. Bu çok anlamlıydı, hayallerini gerçekleştirmek isteyen herkese örnek olmak isterim." Remzi Kitabevi’nin yayımını üstlendiği kitap beş baskı yaptı, 10 bin adet sattı.
MÜŞERREF GİZERLER (50)
Onu bu işe çeken annesinin birinciliği
SSK’da müdür yardımcılığı, müdürlük yapan Müşerref Gizerler, şu anda Trakya Üniversitesi’nde biyoloji dersleri veriyor. Kitap serüveni, annesinin Kırkpınar Şenlikleri’ndeki geleneksel ev yemekleri yarışmasına katılmasıyla başlamış: "Şenlikte birinci oldu. Ünlü aşçı Ümit Usta, hiç böyle bir mantı yemediğini söyleyip annemi TV programına davet etti. Ertesi yıl beni davet etti. Koyun gerdanı tatlısı yaptım. Yarışmalar sayesinde, yemeği folklorik olarak incelemeye başladım." Gizerler, birkaç yıl İstanbul’a gelip giderek devlet kütüphanesinde araştırma yapmış. Yemek kültürünü, şölenlerden eğlencelere yemeği, Edirne’nin 90 yıllık Osmanlı başkentliği dönemindeki saray yemeklerini araştırmış. "Rumeli’deki misafir sofralarında av etlerinden yemekler ağırlıktaymış. Sünnetler, düğünler, şenlikler sarayın bahçesinde yapılmış. Kırsal kesimi de inceledim, 70 yaşın üzerindekilerle söyleştim, yaptıkları yemeklerin tarifleri, düğünlerde kız istemelerdeki eğlencelerdeki ikram özelliklerini değerlendirdim. Kentsel yemeklerini de ortaya çıkardım." Türk Mutfağı ve Edirne’den Yemek Kültürümüz adlı kitabında, balla pişirilmiş kabak tatlısı balbaşı, loğusa şerbetleri gibi ilginç örnekler bulunuyor.
SABAHAT VAROL İNSEL (55)
Kızlarına tarif yazarken yazar oldu
Sabahat Hanım eline kepçeyi 19 yaşında, evlendiğinde almış. Öncesinde mutfakta annesi ve babaannesini izlemekle yetinirmiş. Eşi de Niğdeli olduğu için evde hep yörenin yemekleri pişmiş. Evlenen iki kızının yöre yemeklerini unutmaması amacıyla tarifleri yazmaya başladığını, gerisinin kendiliğinden geldiğini anlatıyor:
"Kültür Bakanlığı’ndan Niğde’nin kayıtlı bir mutfak tarifi olmadığını duyduk. Her tarifi en az üç kişiden, anne, teyze ve ninemden aldım. Yaşayan büyüklerimden teyit ettim. Kitabımda, diğer yazılı kaynaklardan alınmış tarif yok. Selçuklu’dan günümüze gelen tencere yemekleri her biri. Anlatılanlara yorum katmadım." Unutulmaz Niğde Lezzetleri’nde mangır çorbası, paluza tatlısı gibi ilginç yemeklerin yanı sıra, diğer bölgelerde de yapılan bazı yemekler Niğde’deki pişirme yöntemleriyle tarif ediliyor. İnsel, Ayhan Şahenk Vakfı’nın bastığı kitabın gelirlerini eğitimde kullanılmak üzere vakfa bağışlamış: "Niğde gençliği bu yemeklerden bihaber, çünkü artık anneleri pişirmiyor. Amerika’da yaşayan kızım, yabancı arkadaşlarına bile bu yemekleri pişirdi."
NEVİN HALICI (67)
Konya’yı sufi yemekleriyle dünyaya tanıttı
Nevin Halıcı yemek kültürü ve mutfak yazarlığı konusunda Türkiye’nin önemli isimlerinden. 1975’te meslek liselerinde beslenme ve yemek pişirme eğitmenliğine başlayan Halıcı ilk kitabını 1979’da yazdı. Bu alanda Gazi Üniversitesi’nde doktora yapan Halıcı’nın 2005’te İngilizce basılan Sufi Mutfağı kitabı İngiltere’de Gourmand ödülü aldı. "İngiltere ve ABD’den çok olumlu tepkiler geldi, çünkü İslam’ın gülen yüzünü gösteriyor" diyor. Çalışmalarında tariflerle beraber yemek kültürünü de inceleyen Halıcı, kaynak yetersizliğini görüp kendi şehrinin yemek kültürüyle başlamış araştırmaya. Akademik bir çalışma olan "Konya Yemek Kültürü ve Konya Yemekleri" kitabındaki her tarif için 10 kaynak kişiyle görüşmüş: "Hepsinin fikir birliğinde olduğu yemekleri Konya’ya ait kabul ettim. Kitapta düğün, nişan, doğum, Hıdrellez, kutsal günlerin geleneklerini de anlattım. Ardından Karadeniz, Akdeniz, Ege, Güneydoğu Anadolu’yu inceleyip dört kitap daha yazdım." Ailesinde de Konya ve Sufi mutfağının tutmaç çorbası, pekmez helvası, badem helvası gibi birçok yemeğinin yapıldığını belirtiyor.
SAİME NİMETOĞLU (57)
Bilgisayar öğrendi
Saime Nimetoğlu ve eşi Urfalı. 1971’den bu yana mutfaklarında yöre yemekleri pişiyor. 1980’de İstanbul’a taşındıktan sonra isot, nar ekşisi, turşu, bulgur, yağ, biber salçasını Urfa’dan getirtmişler. Nimetoğlu, 12 yaşından bu yana mutfakta olduğunu, iki kız ve bir erkek evlat büyüttüğünü söylüyor: "Yaptığım yemek güzelse misafire çıkarır, kötüyse saklardım. Hálá müthiş hevesliyim. Tarif toplar, paylaşmayı severim. Üç yıl önce, Norveçli bir yazar Urfa’daki çiftliğimize geldi. Bir akşam yemekte, tarifleri yazmamı önerdi. Norveç’te yayımlarım, dedi. Bu proje gerçekleşmese de kitabı yazdım. İnternetten birçok yayınevine başvurdum.
Oğlak Yayınevi yayınlandı." Kitabı tamamen kendi bilgileriyle yazmış. Ailesinin yaptığı has marul dolmasını bile eklemiş. Metinleri önce çocukları bilgisayara aktarmış: "Kızlarım çocuklarını, oğlum derslerini ihmal ediyordu benim için. Dizüstü bilgisayar aldım, kullanmayı öğrendim, kendim yazdım. Şimdi ikinci kitabımı da 5 çayı için pasta, çörek, börek tarifleri üzerine hazırlıyorum. Sonra anneannemin hayatını yazacağım."
MÜJGAN ÜÇER (67)
Bir yemeğin peşinde aylar geçirdi
Müjgan Üçer, aslında eczacı. Tıp fakültelerinde tıp ve eczacılık tarihi dersleri vermiş. Yıllardır halk kültürüyle ilgili yazıyor. "Sivas’ta doğdum, babam memurdu, Türkiye’yi dolaştık ama evde hep Sivas yemekleri pişti" diyor. 1973’te "Sivas’ta Doğum ve Evlenme Adetleri" kitabını yazan Üçer, dostlarının önerisiyle mutfak kültürünü araştırmaya başlamış. 1992’de yayınlanan "Sivas Halk Mutfağı"nda yemek kültürü ve tariflere yer vermiş. 2001’de Fatma Pekşen’le "Divriği’de Mutfak Kültürü"nü yazmış. Üçer’in Sivas yemekleri üzerine olan Anamın Aşı Tandırın Başı kitabı ise 2006 Ağustos’unda Kitabevi’nin Sivas Kitaplığı projesi kapsamında çıkmış. 900 sayfalık kitapta Sivas merkezi ve 16 ilçenin yemekleri ayrı ayrı anlatılıyor. Üçer "Kitabı, yöremin ruhuna inerek yazmaya çalıştım. Bir kelimenin, bir yemeğin peşine aylarca düştüm. Araştırmalarımda mesleğimin çok yararını gördüm. Bu nedenle hep, yemeklerimiz ilaçlarımız olsun, derim.
"