Oluşturulma Tarihi: Mayıs 09, 2004 00:00
Fidel de aralarında, Sierra Maestra’dan kopup geliyorlar. Fidel de aralarında, Granma gemisiyle kıyıya demir atmak üzereler.Havana 1959. Devrime çeyrek kala.Fuhuş, kumar, her türlü rezalet ayyuka çıkmış. Sömürü diz boyu. Gelir uçurumu, And Dağları ile yarışıyor. Açlık sınırı çoktan aşılmış. Beyaz kadın ticareti, uyuşturucu ticaretine karışıyor. Silah kaçakçılığı devletin tepesine oturmuş. Diktatör Batista’nın sarayı, okyanusa pencere gibi.Bir elde o ünlü purolar, kumar masalarında dönen milyon dolarlar, öte yerde, sokaklarda sürünen sessiz çoğunluk. Tipik, devrim ortamı.Diktatörün başka çaresi yok. Küba, Amerika’nın arka bahçesi. Amerika, Küba’daki sessiz çoğunluktan ürküyor. Fidel, o sessiz çoğunluğun güçlü sesi. Mahkemede haykırıyor:‘Tarih beni beraat ettirecektir!..’*İşte, o günler... Amerikalı bir işadamı, eğlenmek üzere, Havana’ya gidiyor. Adam feleğin çemberinden geçmiş, kumarbaz, zengin, yakışıklı. Milyon kazanıyor, milyon kaybediyor, ne gam!.. Maksat eğlence olsun!..Eğlence kadınsız olur mu!.. Amerikalı’nın gözleri radar gibi, çevreyi sürekli tarıyor.Kübalı, o muhteşem Latin güzeline lokanta-cafe karışımı bir yerde rastlıyor. Ve ilk anda vuruluyor. Kısa bir gönül macerası ararken, karşısında hayatının kadınını buluyor.Gel gör ki, kadın tutkulu bir devrimci!.. Tam bir Amerikan düşmanı!.. Fidel’in en emin askerlerinden biri. Ateş, denildiğinde, aşk ateşi, kadının aklına gelen son kavram. Hayatında öyle bir ateşe asla yer yok!.. O kendini devrime adamış, bez ayakkabıları, keten pantolonu, belinde tabancasıyla, kimsenin yanına yaklaşmaya cesaret edemediği tam bir militan. Ama, yürek yakan, baş döndüren, mistik bir güzel.Amerikalı, kadına sırılsıklam aşık. Kadın bir, üç, beş... Aaaa!.. Evet, o Amerikan düşmanı, o militan, o mekanını ağaç kovuğu bellemiş, o sadece tetik çeken eller, şimdi yavaş yavaş... Hafif naz, niyaz!.. Göz ucuyla süzmeler!..*Manifesto elden ele dolaşıyor:‘Yüzyıllardır bütün filozoflar dünyayı anlamaya çalışıyor. Ama, önemli olan dünyayı anlamak değil, dünyayı değiştirmektir!..’Marx’ın, vazgeçilmez sözleri. Aynı zamanda, Londra’daki mezar taşına yazılı sözleri. Göz süzer, kirpik kırpıştırırken, aniden manifesto!.. Adam duyduğu sevgiyi anlatacak sözler bulmakta zorlanırken, aniden manifesto!.. Ellerini adamın ellerinden hışımla çekiyor:‘Hiç bana göre değil. Önemli olan, dünyayı değiştirmektir!..’Amerikalı ömründe ilk kez duyduğu bu sözle önce irkiliyor. Sonra toparlıyor:‘Sen dünyayı değiştirmek istiyorsun!.. Ama, önce benim dünyamı değiştir!..’Müthiş bir aşk teklifi!.. Üstelik, işin içinde, hayatının en tutkulu kuralı, değiştirmek!.. Acaba adamın dünyasını değiştirirken, kendi dünyası ne kadar değişecek?.. Çok değişecek!.. Bu mu, inandığı değişim?..Çok bireysel. Onun öğretisine taban tabana zıt. Yine de, o bir kadın!.. Şimdiye kadar hiç kimseden duymadığı sözleri söyleyen, dizleri üstüne çökmüş bir adam, geçmiş karşısına, ona ‘Önce benim dünyamı değiştir’ diye yalvarıyor.İrkiliyor. Sallanıyor. Gidiyor, geliyor. Allak bullak. Gözlerini kaldırıyor. Saatine bakıyor. Eyvah, geç kalıyor, bu saatte, programa göre, kumarhane baskını var.Havana’ya yağmur yağıyor. Kadın, kumarhanedeki Amerikalılara teslim olmaları için silahını doğrulturken, yanaklarından süzülen yaşlar, yağmura karışıyor.
button