Güncelleme Tarihi:
Cumhuriyet’in 100. yılına programlanmış provokatif yedi demokrasi senaryosu yazmışsınız. “Gerçekte kim demokrat?” sorusuna, bir nevi demokrasimetre gibi bu kitapla bir ölçüm mü yapmaya çalıştınız?
- Evet, herkesin yakasına sarılıp, “Nereye kadar demokratsın arkadaş” diye sormak, ayak altında dolaşmak, sırnaşmak istiyorum. Bu mahalle korkudan çok boş kaldı. Biraz efelenmek, babalanmak, rahatsız etmek istiyorum.
Türkiye’nin yedi putunu kırarken, sizin de kafanızı kırarlar diye bir endişeniz olmadı mı?
- Bu çağda tehlikeli diye bir şey var mı Allah aşkına? Nesi tehlikeli bunun? Ben bir hayal kurdum. Yedi büyük günah işledim. Ne diyeyim. Önce Allah, sonra Türkiye taksiratımızı affetsin. Ne yazık ki günahkârlar olmazsa demokrasi ilerlemiyor. Önüne ‘ileri’ sıfatı eklendikçe geri gidiyor.
Haddi haddinden fazla bildirilmiş biri değil misiniz? Ne hadle böyle bir kitap yazmaya cüret ettiniz? Ve demokrasiyi tartışacağız diye neden böyle büyük bir provokasyon yaptınız?
- Anayasa’yı tartışmıyor muyuz? Buyurun ben de katılıyorum. Çünkü çok öfkeliyim. Niye biliyor musun? Çünkü büyük çoğunluk, demokrasiyi bırak 20’nci yüzyıl, onun bile gerisindeki bir kafayla tartışıyor.
Canım, demokrasi değil mi? Her çağda ayrı bir tanım mı yapacağız?
- Herkesin gözü sandıkta. Oradan halkın iradesi çıkınca iş bitti, demokrasi geldi diyoruz. Ben de diyorum ki, sandık denen şey sanduka değildir. Gidip ona bez bağlayıp, yatır haline getiremezsiniz. Sandık, kutsal emanet değildir.
Nedir öyleyse?
- Ülkeyi belirli bir süre hangi parti ve insanların yöneteceğini gösteren bir kutudur. O kadar.
Milli iradeyi başka nasıl belirleyeceğiz peki?
- Zaten itirazım burada başlıyor. Bana göre, 21’nci yüzyılda artık milli irade diye bir şey yoktur. İradeler vardır. Dolayısıyla sandıktan çıkan yönetim, bütün bu iradeleri de dikkate almak zorundadır. ‘Ben dedim oldu demokrasisi’, tarihe karışmadıysa da yine de artık modern demokrasinin dili değil. O demokrasinin bir sapması olabilir.
“Sandığa kutsal emanet muamelesi yapmak, onda ilahi bir güç vehmetmek Allaha şirk koşmak gibi bir şeydir” diyorsunuz kitapta. Çok iddialı değil mi?
- Bu görüşüm özellikle, siyasi parti hareketinin önüne, inanca dayalı bir sıfat ekleyen partiler için geçerli. İnandığı bir şey için bir misyon yüklendiği duygusuyla, sandıktan çıkan iradeyi, her türlü baskının gerekçesi olarak gören partiler ve liderler, insanlık tarihinde çok kötü dönemlerin kara mehdileri oldular. O tehlikeye dikkat çekmek için çarpıcı bir benzetme yaptım.
ÇOĞUNLUK ŞIMARMAMALI AMA AZINLIK ŞIMARABİLİR
İyi de sandığa böyle tu kaka derseniz, ben de size çoğunluk düşmanı mısınız diye sorarım? Çoğunluk iradesi ne olacak?
- Onlar zaten iktidar. Elbette kanunları çıkaracaklar. Ama o iktidar, ebedi ve sınırsız bir ilahi güçten almıyor yetkisini. 21’nci yüzyılda çoğunluk dediğimiz kavram, alelade bir kavramdır. Çoğunluk, mahallede yaşayanların bir bölümüdür. 21’nci yüzyıl demokrasisi, çoğunluk şımarıklığı değil, azınlık şımarıklığı yüzyılıdır.
E, o zaman da çok eleştirilen çoğunluk tahakkümü kavramı yerine, daha da kötü bir azınlık tahakkümü kavramı koymuş olmuyor musunuz?
- Evet, işte tam onu yapmaya çalışıyorum. 21’nci yüzyıl demokrasileri çoğunluğun değil, azınlığın gerçek haklarını, var olma koşullarını düzenleyen metinler olmalı. Çoğunluğun, çoğunlukçu olma hakkı yoktur, ama azınlığın azınlıkçı olma hakkı vardır.
KÜRTLER AZINLIK DEĞİL BİR VUVUZELA LOBİSİ
O zaman kimler azınlıktır, kimler kitapta sesi gür çıkanlar için kullandığınız vuvuzella lobisidir?
- Önce kimler azınlık değildir ondan başlayayım. Beyaz Türkler değil. Sünni Türkler değil. Alevi Türkler de değil. Kürtler de değil. Bu kesimlerin hepsi, Türkiye’nin çoğunluğunun parçaları. Hepsinin çok güçlü vuvuzella lobileri var. Sesleri çok gür çıkıyor. İktidar istediği kadar baskıcı olsun, onların sesi duyulur.
Kim azınlık o zaman?
-Azınlık deyince iki asırdır aklımıza sadece inanç ve etnik aidiyete dayalı kimlikler geldi. Yani Türkiye’de Kürtsen, Ermeniysen, Rumsan azınlıksın. Ben artık etnik ve inanca dayalı azınlık kavramının çok demode olduğunu düşünüyorum. Bunun yerine, hayat tarzına dayalı aidiyet duygularının çok daha önemli. Yani Türkiye’nin eşcinsel sorunu, Kürt sorunundan daha büyüktür. Bakın daha önemlidir demiyorum. Elbette Kürt sorunu, sayısal büyüklüğü itibariyle daha büyüktür. Ama demokrasinin, en temelindeki sorun itibariyle eşcinsellerin sorunu daha önemlidir. Çünkü 21’nci yüzyıl demokrasisi, vuvuzella katsayısı ve sayısal oranı küçük insan gruplarına sahip çıkmasıyla ölçülecektir.
PORNOYU SAVUNUYORUM ÇÜNKÜ NEDENLERİ VAR
Kitapta pornoyu bu nedenle mi gerekli görüyorsunuz?
Benim porno konusundaki görüşüm birçok kişiye ters gelebilir. Ama önce şunu belirteyim, çocuk ve hayvan pornosuna şiddetle karşıyım. Ağır biçimde cezalandırılmalı diyorum. Şiddet içeren pornoya aynı şiddetle karşıyım. Ama geriye kalan pornonun toplumsal bir ihtiyaç olduğu görüşündeyim. Ama bunu burada üç cümle ile anlatmam mümkün değil. Kitapta detayları var.
AYASOFYA ORTODOKS İBADETİNE AÇILIR MI
Günahlardan ilki, Ayasofya’nın Ortodoksların ibadetine açılması. Topkapı Sarayı avlusunda içkili kokteyl yapılıyor diye kıyamet koptu bu ülkede. Siz de kalkmış ne diyorsunuz...
- Basit bir soru sorayım: Sen Müslüman bir Türk’sün. Allah göstermesin, Kurtuluş Savaşı başarıya ulaşmasaydı ve işgalciler Süleymaniye Camii’ni kiliseye çevirseydi ne hissederdin?
İyi de senaryoların çoğunda, taviz veren hep Türkler. Niçin bu kadar tavizkâr olup, durduk yerde derviş ruhuna soyunalım? Bırakın orası da müze kalıversin.
- Tek tanrılı dinler arasındaki çekişme, insanlığa pahalıya mâl oluyor. Bu inançların kalıcı bir barışa ihtiyacı var. Onun için de tarihi jestler gerekiyor. Müslümanlık adına bu jesti biz yapsak ne olur? Her gün 80 bin camimizde beş vakit namaz kılınıyor, ezan okunuyor. Ortadoksluğun kalbi sayılan bir kiliseyi açmanın ne zararı olur ki?
İZMİR TÜRKİYE’DEN AYRILIR MI
Herkes Kürtler ayrılacak derken, siz İzmir’de bir ayrılık hareketi başlatıyorsunuz. Hareketin adı da ilginç: ‘Oya Sarı Hareketi’... Neden? İzmir gerçekten bir gün Türkiye’den ayrılır mı?
- O gerçek bir isim. Sekiz gencin başlattığı hareketin adı bu. Ama hikayesi için kitabı okumak lazım. Hayat tarzı aidiyetinin önemini anlatmak için yazdım bu bölümü. İzmir’de az da olsa böyle bir düşüncenin nüveleri oluşmaya başladı.
Yeni Anayasa’da ‘rakı’, ‘kalamar’ ve ‘mini etek’ maddeleri olmalıdır diyorsunuz...
- Evet, mecazi anlamda kullandım bunu. Çünkü Türkiye’deki muhafazakar zihniyetin de fikren mekruh saydığı şeyleri kabullenmesi gerektiğini düşünüyorum.
FENERBAHÇE’Yİ DİASPORA ERMENİSİ SATIN ALABİLİR Mİ
Bir senaryo da şu: Ermenistan ve Gürcistan Türkiye’ye katılıyor. Mümkün mü?
- Ben bugün 15-20 yaşında bir Ermenistan veya Gürcistan vatandaşı olsam, kesinlikle böyle bir gelişmeyi isterdim. Asıl sorun onlar mı istemez yoksa biz mi? Düşünün, bu iki devlet Türkiye’ye katılırsa, bir gece içinde nüfusumuzun yüzde 10’u Hıristiyan oluyor. Türkiye dini açıdan haddinden fazla homojen. Biraz melezleşmeye ihtiyacımız var. Yoksa Sünni Müslüman bir kibir, demokrasi anlayışımızı ipotek altına alabilir.
En çarpıcı senaryolardan biri de, Fenerbahçe’yi Los Angeles merkezli, Ermeni diasporasına ait bir yatırım şirketi satın alıyor.
- Bence en kritik senaryolardan biri bu. Fenerbahçe, Türkiye’nin en Beyaz Türk kurumlarından biri. Alt katındaki müzeyi gezerseniz, neredeyse bir Kurtuluş Savaşı müzesi. Bu senaryoyla küresel ekonomi konusundaki duruşumuzu test ediyorum. Biz ekonomide nereye kadar demokratız?
BİR LEZBİYENİ ÇANKAYA’YA YOLLAMAYA HAZIR MIYIZ
Ya 2024’te bir lezbiyenin Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı adayı olması?
- Demokrasinin 21’nci yüzyıldaki en kritik konularından biri ahlâk. Devlet veya mahalle, daha ne kadar insanlara bir ahlâkı empoze etmeye çalışacak? Daha ne kadar farklı olanı ahlâksız ilan etmeye devam edecek? Çok sağlam değerleri, çok güçlü ve ikna edici bir programı olan bir lezbiyeni Cumhurbaşkanı olarak kabul etmeye hazır mıyız? Bence 21’nci yüzyıl demokrasisinin stres testi budur. Var mıyız yok muyuz? Siz yokuz derseniz, o zaman benim gözümde demokrasi de yoktur.
ÇANAKKALE’NİN ADI TROYA OLARAK DEĞİŞTİRİLMELİ
Çanakkale’nin adını değiştiriyorsunuz. Adını Troya yapıyorsunuz ve oraya
yeni bir şehir kuruyorsunuz?
- Bence en kısa sürede gerçekleşebilecek senaryo bu. Elimizde Troya gibi küresel ve bilinirlik oranı çok yüksek bir isim var. Çanakkale orada kurulmuş. Türkiye’den çık, adını kimse bilmiyor. Buna karşılık Cumhuriyet’in gerçekleştirdiği bir tek yeni şehir projesi yok. Oraya İstanbul kadar önemli bir megapol kurulabilir.
Adına destanlar yazılan Çanakkale ne olacak?
- Çanakkale diye bir isim zaten sûni. Tarihi hiçbir temeli yok. Şehrin ismi Kurtuluş Savaşı’ndan sonra konulmuş. Kararın nasıl alındığı bile belli değil. Osmanlı’daki adının da hiçbir anlamı yok. Türkiye’nin şehrin adını Troya olarak değiştirme kararını nasıl aldığını kitapta okuyacak olanlar, ne kadar inandırıcı olduğunu da hissedecektir.
TÜRKİYE EFES ETRAFINDA ÖZERK BİR KÜLTÜR BÖLGESİ KURABİLİR
Bir Türk olarak en büyük hayallerimden biri, Efes antik şehrin özerk hale getirilmesi... Etrafında bir dünya yerleşim merkezi kuruluyor. Antik bir Dubai. Gerçek tarihin dibinde, ona uygun bir kültür şehri. Dünyanın en büyük üniversitelerinin en büyük şubeleri orada eğitim veriyor. Büyük ve kendine güvenen bir Türkiye’nin dünyaya sunduğu olağanüstü bir rol modeli.
Ertuğrul Özkök’ün 7 Mayıs’ta Doğan Kitap’tan çıkacak olan ‘Yedi Büyük Günah’ kitabında suç ortakları yapımcı Emrah Akkurt ile gazeteci İsmet Berkan. Ermenistan ve Gürcistan’ın Türkiye’ye ilhak senaryosu Berkan’a ait.