Güncelleme Tarihi:
Bugün bir misafirimiz var burada. Meslektaşım, Milliyet’ten tanışım Sebahat Bağbars. Basın Enstitüsü Derneği olarak her yıl (Aydın Doğan Vakfı ve Hürriyet’in desteğiyle) düzenlediğimiz Gazetecilik Meslek İçi Eğitim Sertifika Programı’nın dördüncüsüne katılan ve çalışması BİRİNCİLİĞE layık görülen Sebahat. Haber güzel, çalışma dört dörtlük, sunum (siz göremiyorsunuz maalesef) özenli... Söz meslektaşım Sebahat’te:
Dede dede Ömer dede, hadi bana gerçeği söyle!
Sebahat BAĞBARS
Ömer Kamış, 1899 doğumlu, yani 106 yaşında. Elbette bu onun kendisine yakıştırdığı yaş. Gerçekte 1919 doğumlu. Peki, aradaki o 20 yaşın ilginç öyküsü ne?
Hafızam yanıltmıyorsa onu ilk Hülya Avşar’ın programında tanıdık. Ufak tefek, beyaz sakallı, askeri üniformalı, üstüne üstlük de 3 madalyalı bir İstiklal Gazisi olarak. Kendi adıma konuşayım 2003 yılında Hürriyet Gazetesi’nde yayımlanan “Son Gaziler” röportajına kadar da pek alakadar olmadım kendileriyle.Ah elbette gazeteyi sakladım saklamasına da; hepsi o kadar. Ne bu röportajın kahramanlarından Ömer Kamış’ın gerçekte Gazi olmadığından, ne de bu gerçeği kabul etmeyip ısrarla direndiğinden haberdardım... Peki, “Yaşamda Bir Damar” yazı dizisi için “Geç kaldım Niyazi!” kıvamındaki bu yazının amacı ne olabilir? Elbette bunu öğrenmek için yapmanız gereken tek şey bu yazıyı okumak.
Son Çanakkale Gazisi!
Geçtiğimiz 18 Mart’ta bir belediyenin Çanakkale Şehitlerini anmak için düzenlediği organizasyonun sürpriz bir de konuğu vardı. Salonun tıklım tıklım dolmasını sağlayan muhterem kişi, yaşayan son Çanakkale Gazisi olarak sahneye davet edilen Ömer Kamış’tı. Gecenin duygusal atmosferi bir yana, olayın en trajikomik tarafı ise birçok insan tarafından bilinen bu yalanın başta ben olmak üzere, organizasyonu düzenleyenler ve o gece orada bulunan hiçbir kul tarafından çakılmamış olmasıydı. Bu da iki önemli şeyin altını çizmem için yeter de artar bile.
1 – Ömer Dede, Oscar’lık bir oyuncu.
2 – İnternet denen o yüce yardımcının arama motoru kısmına “Ömer Kamış” yazılması sonucunda yapılması muhtemel yanlışları engelleyecek düzinelerce bilginin bulunur olması.
Ya söyledikleri gerçekse!
Gelelim asıl hikâyeye... Ömer Kamış, 1315 doğumlu, yani 106 yaşında. Elbette bu onun kendisine yakıştırdığı yaş. Gerçekte 1335 doğumlu. Peki, aradaki o 20 yaşın ilginç öyküsü ne? Ben de bu öykünün gerçek yüzünü öğrenmek üzere düştüm yollara. Amerika’yı yeniden keşfetmeyecek ama o gece düzenlenen organizasyondaki Ömerzedelerin en araştırmacısı olacaktım!
Önce Muharip Gaziler Derneği’nin kapısını çaldım. Beni yönetim kurulu üyelerinden Oktay Yoluak ve Numan Tuncer karşıladı. Onlardan Ömer Dede’nin icraatlarının dışında gerçek bir gazi üniformasının nasıl olduğunu öğrendim. Anlayacağınız artık bendenizi kandırmanız pek de öyle kolay değil!
Tek taraflı araştırma olmaz dememle kendimi Alibeyköy’de elimde meyve poşeti, Ömer Dede’nin karşısında bulmam bir oldu. Ah nasıl da tonton, nasıl da gazi(!) Kim bilir kaç yıl önceden ezberlediği öyküsünü soluklana soluklana anlatıyor. Eğer, sağdan soldan duyup da yüreğinizdeki vatan sevgisiyle bir gazi göresiniz gelmiş ise; önünüze serpiştirdiği siyah beyaz fotoğraflar, belgeler, kimlikler ve gazete kesikleriyle ona inanmamanız imkânsız.
(1974 Kıbrıs Çıkartması’nda çektirdiğini iddia ettiği fotoğraflarda söylediğine göre 75 yaşında ama bence ya da birçok kişiye göre taş çatlasın 50’sinde) Benden önce gelenlerden bir adım öteye geçememenin verdiği, tabiri caizse Ömer Kamış’a gerçekleri söyletememenin kuyruk acısıyla çıkarken duyduğum cümleyle irkildim:
“Gazeteci arkadaşlarına söyle bana inanmayanlar varsa hiç gelmesinler evime...”
Hani taş atsa, kafamı yarsa böylesi dokunmazdı bana. İtiraf ediyorum haliyle “Ya Ömer Dede doğruları söylüyor ve gerçekten Gazilik kaydı o zamanın kargaşalığında yapılmamışsa” diye geçirdim aklımdan.
Ceza almaktan son anda kurtulmuş.
Çaldığım üçüncü kapı ise; Kendisini Ömer Kamış’ın maskesini düşüren adam olarak lanse eden Alibeyköy’ün Çırçır Mahallesi’nde 3 dönemdir muhtarlık yapan Fuat Bingöl’dü. Bingöl’de herkes gibi mahallesinde bir Gazi olduğunu gazetedeki röportajdan öğrenmiş. Kendi mahallesindeki böyle bir zattan habersiz olmasının utancı ve kızgınlığıyla araştırmış, soruşturmuş. Sonuç olarak da 86 yaşındaki Ömer Kamış’ın İstiklal Gazisi olabilmesinin imkânsız olduğunu ortaya çıkarmış. Ömer Dede’nin kendine güvenli anlatışından mı, yoksa hukuki bir delilimin olmamasından mı bilmem biçare evime dönecekken muhtarın: “İsterseniz kendi avukatıyla görüşün, benim söylediklerimi o da onaylayacaktır” demesiyle kendimi dördüncü kapıyı çalarken buldum.
Avukat Ali Yıldırtan ricamı kırmayıp, beni kabul ettiğinde “nihai sona” ulaştığımı düşünmeye başlamıştım. Aslında karşımdaki adamın Ömer Dede’nin uydurduğu Gazilik masalı ve düzenlediği sahte evraklar nedeniyle ceza almaması için çok uğraştığını dahası ve en önemlisi Ömer Kamış ve ailesinin bir sene önce Gazilik unvanını hiçbir yerde kullanmayacaklarına dair söz verdiklerini öğrendiğimde şaşkınlığımı gizleyemedim.
Gel de çık işin içinden...
Avukatla yaptığım görüşmeden sonra biraz vicdan sızlamasıyla, biraz da elde avuçta sıfır hissiyatıyla düşünmeye başladım. Bir insan kaç yaşında olursa olsun ceza alacağını bile bile nasıl bir cesaretle böylesi dediğim dedikçi olur? Bıkmadan usanmadan aynı öyküyü fire vermeden nasıl anlatır? Hadi bugün basını, ya da ailesini kandırdı. Bu adamcağızın kendini gazi ilan ettiği dönemden bu yana (maalesef ne zaman olduğu net bilinmiyor) hiç mi kimse çıkıp da: “Ben bu adamın dününü bilirim, yok öyle bir şey” demedi de adamcağız böylesi önemli bir unvanı kendine kattı. Baktım olacak gibi değil, işin içinden çıkamayacağım bir uzmana sormam şart oldu. Bu vesileyle kapıları beşlemekle kalmayıp yıllardır görmediğim Felsefe Hocam (Psikolog ve aynı zamanda Eitim Uzmanı) Alpaslan Dartan’ı da ziyaret etmiş oldum. Bir solukta anlattım hadiseyi. Buyurun size Ömer Dede’nin hâlet-i ruhiyesi:
“Bu tür olayların maddi yönünden çok manevi haz duygusu fazladır. Ömer Kamış’ın uzun yıllardır kendini Gazi olarak benimsediği kesin. Bu durumun belli bir hastalık belirtisi olduğunu sanmıyorum. Çünkü bu kişi normal yaşamını sürdürüyor, insanlarla ilişkileri devam ediyor, evliliği var, çoluk çocuğu var. O yüzden etiketlemek doğru değil. Bu durumun basın için önemi, hayatta tek kalmış bir gaziyi manşete taşımak. Ömer Kamış için ise; manşetlerde olmak. Yani maddi yönü kadar, manevi yönünden aldığı bir haz var. Artı olarak bu kişide reddedicilik güçlenmeye başlamıştır. Bana kalırsa bu kişi hayata bağlanma nedenlerinden biri olarak Gaziliği seçmiş. Bazı savaşlara ya da ondan sonraki dönemlerde yaşananlara katılmış olabilir ama anlattıklarından çıkardığım kadarıyla Ömer Bey, Kurtuluş Mücadelesi yıllarına dair takıntılı bir senaryo yazmış ve o senaryoya kendini de inandırmış. Bu tür senaryolar bazıları için yaşama bağlılık belirtileridir. Koptuğu zaman da kişi çöker. Yaşama bağlılığı daha çok pamuk ipliğine bağlı. Şu anda inandığı şey ise; onu ayakta tutan güçlü bir urganmış gibi düşünülüp, davranılmalı.”
“Sonuç olarak ortada psikolojik bir sorun var. Ama yaşamını, başkalarıyla olan ilişkilerini etkilemiyor bu sorun. İlişkilerini etkilediği durumlar ise sadece basın, medya ve belki bir de hukukla olan savaşımı. 80 küsur yaşındaki her insan çöker ki mutlaka bu insan da bazı çöküntüler yaşamıştır hayatında. Ama şu anda sizler onu inandığı ile gerçek arasında ilişki kurmaya zorluyorsunuz. Bu kişinin daha kaç yıl ömrü vardır ve bu zorunlu karşılaştırılmaya da ne kadar dayanabilir bunu da düşünmek lazım!”
*
Küçük bir bilgi notu:
Not: Yağmurlu havalarda lacivert pardösü giyilir.