Güncelleme Tarihi:
“Otopsiye girdikten sonra şunu anladım; yaşarken ne kadar basit şeyleri dert ediyormuşuz. Hayat bir anda bitebiliyor ama bizler hiç bitmeyecekmiş gibi yaşıyoruz. Bu dizi bana ölümün soğukluğunu yakından hissetmemi sağladı. Artık hayata daha farklı bakıyorum.”
HAKAN KA FARKINDALIĞIM ARTTI
“M.A.T” dizisinde nasıl bir karakteri canlandırıyorsunuz?
- Ben dizide emniyet müdürü Hakan’ı canlandırıyorum. Bu özel ekipteki tek silahlı adam benim. Ekibin en büyük özelliği, cinayetleri bilimsel yollarla açığa kavuşturması. Tabii işin polisiye tarafı da var ve işin o tarafındaki insan da benim. Suçların takibini, sorgulamasını yapıyorum.
Nasıl bir hazırlık süreci geçirdiniz?
- Bir polisi canlandırdığım için polis arkadaşlarımla, komiser arkadaşlarımla oturup konuştum. Silah nasıl tutulur, öğrendim. Silah kullanılmadan bir suçlunun nasıl etkisiz hale getirileceğine çalıştım. Suçunu itiraf ettirmek için suçluya nasıl yaklaşılır, hangi psikoloji ile hareket edilir gibi birçok detay üzerine incelemelerde bulundum. Bunun dışında, bir de işin Adli Tıp tarafı var. Biz, tüm oyuncu ekibi olarak ciddi ciddi otopsiye girdik. Hepimiz için ciddi bir travmaydı bu. Çok etkilendik. ınanılmazdı bir andı. Ben hayatımda hiç ceset görmemiş biriyim. Gözlem için Adli Tıp’a gittiğimizde iki tane ceset vardı ve işlemler başlamıştı. Çok acayip bir görüntüydü.
şimdi gazetelerin üçüncü sayfalarını daha dikkatli okuyorsunuzdur herhalde...
- Kesinlikle! Bu dizi film sayesinde hayatta bir takım detayları atladığımızı fark ettim. Evet, ben eskiden gazetelerin üçüncü sayfalarına şöyle bir bakar, geçerdim. Sanal bir hikaye varmış gibi okurdum sadece. şimdi o sayfaları daha dikkatli inceliyorum. Okumakla kalmayıp, yazılanların dramatik yapısını da kafamda kurguluyorum. O insanın çaresizliğini, annesini, çevresini düşünüyorum. Kısacası bu dizi sayesinde farkındalığım çok acayip arttı. Seyircinin de “M.A.T”ı kaçırmaması gerektiğini düşünüyorum. Bu gerçekten çok özel bir iş. Sanal değil, gerçeğe yakın hikayelerle seyircinin karşısında olacağız.
Sizin için “ekibin ciddiyetini bozan tek kişi” diyorlar...
- Ben mizahçı bir adamım. Daha önce talk-show yaptım. Bu dizide saatlerce zor şartlar altında çalışıyoruz. Set arkasında biraz insanları gülümsetmek hoşuma gidiyor. Arkadaşlarım da bundan keyif alıyorsa, ne mutlu bana...
İBRAHıM ÇELİKKOL OTOPSİYE GİDEMEDİM
Dizideki rolünüzden başlayalım.
- Yurtdışında, FBI’da kriminal üzerine eğitim almış bir doçent doktoru canlandırıyorum. Sinan Atalay, şiddete ve silaha karşı olan birisi. Bütün olayları bilimin ışığında çözmeye, aydınlatmaya çalışıyor. Çünkü düşünce ve bilimin silahtan ve şiddetten çok daha etkili olduğunu düşünüyor. Algıları çok güçlü. Uzakdoğu sporlarını çok iyi biliyor. Karşısına silahlı biri geldiği zaman şiddet kullanmadan onu etkisiz hale getirebilme gibi bir özelliği var.
Aikido dersleri falan aldınız mı?
- Evet. Geçmişimde çok sporla uğraştım.
Bütün ekip Adli Tıp’a gidip inceleme yapmış, bir tek siz gitmemişsiniz, neden?
- Ceset görmenin psikolojimi iyi etkilemeyeceğini düşündüm. Onun yerine profesörümüz Oğuz Polat’tan bilgi almayı tercih ettim. Giden arkadaşlarımın da birtakım şeyler anlatması, bana yetti. Adli Tıp’ın psikolojisi zor. Aslında o psikolojiyi almam için gerçek otopsiye benim de gitmem gerekirdi. Ama gidemedim...
NEFİSE KARATAY HAYAT BİTiYOR
Siz dizide adli psikoloğu canlandırıyorsunuz. Ne iş yapıyor adli psikolog?
- Adli psikologlar, mağdurlara yardımcı oluyor. Ayrıca cinayet işleme şeklinden ve bıraktığı izlerden hareket ederek, suçlunun genel profilini çıkarıp sonuca ulaşılmasına yardımcı oluyor. Bu dizide her şey bilimin ışığında yapılıyor. Bu iş çok içime sindi, okuduğum anda beni etkiledi. Bir kere dizinin psikolojik draması çok yüksek. Ayrıca çok heyecanlı. Ben yurtdışında yapılan bu tarz dizileri zaten severek takip ediyordum. O yüzden “M.A.T” kadrosunda yer almaktan mutluyum.
Hazırlanma sürecinde bir de otopsi izlediniz...
- Her olayın perde arkasında yürütülen zor bir iş var. Zor ve sert... Biz bu sertliği, zorluğu görebilmek adına Adli Tıp’a gidip incelemede bulunmak istedik. O havayı, atmosferi yakından görebilmekti amacımız. ılk olarak morg gördük. Sonra bir otopsiye girdik. Bu otopsiden sonra benim hayat görüşüm tamamen değişti.
Ne gibi?
- Ben, otopsiye Demir Karahan’la beraber gittim. Benim için hiç kolay bir iş değildi. Ama şunu anladım; yaşarken ne kadar basit şeyleri dert ediyormuşuz. Hayat bir anda bitebiliyor, ama bizler hiç bitmeyecekmiş gibi yaşıyoruz. O otopsiden sonra sokağa çıktım ve çevremdeki insanlara “Siz hiçbir şeyin farkında değilsiniz, hayat bitiyor” dedim. Duymak başka bir şey, içinde olup, görüp, hissederek yaşamak bambaşka... Ölümün soğukluğunu görmek, bu dizinin bana öğretisidir. ızleyenler de çok şey öğrenecek. Mesela bir kurşun vücuda ne şekilde girerse öldürür, zarar verir... Ya da bu kurum nasıl işliyor, bilim nasıl işliyor, nasıl sonuca ulaşıyor... ızleyici bunları sahne sahne izleyecek.
DEMıR KARAHAN SEYiRCi şOKE OLACAK
Adli Tıp Kurumu Eski Başkanı’nı canlandırıyorsunuz...
- Evet, öyle... şu sıralar Adli Tıp’ın çok tartışıldığı bir dönem. Yani hata yapmamamız gerek... Oğuz Bey tarafından çok destekleniyoruz. Fakat yine de bıçak sırtı bir karakteri canlandırıyorum.
Siz “Deli Yürek” dizisinden itibaren hep derin devlet karakterlerini canlandırdınız. Ama bu kez durum çok farklı...
- Doğru... Canlandırdığım Yavuz Soysal, bilge ve çözümleyici bir karakter. O yüzden bu işe çok severek ve isteyerek asılıyorum. Gerçekten ciddi bir iş. Bildiğimiz aksiyon dizilerinden çok farklı bir proje. Diğer dizilerde hep sanal hikayeler üretiyorlar. Gündeme teğet geçen hikayeleri konu alıyorlar. Ama “M.A.T” dizisi, tam gündemin içindeki olayları anlatıyor. Bu bakımdan, seyirci belki ilk bakışta biraz şoke olacak ama umuyorum beğenecekler.
Neden şoke olacak seyirci?
- Bu olaylar toplum içinde hep yaşanıyor. Bilinen olaylar... Elbette tek tek isim verilmeyecek ama izleyici seyrederken, ekrana gelen olayın hangi olay olduğunu hemen anlayacak. Bu bakımdan işimiz zor. Hiç hataya tahammülü olmayan bir iş yapıyoruz. Bu diziyle beraber seyirci, bilimin ve sistemin nasıl işlediğini görecek. Seyirci için bir ilk bu... Mesela hepimiz baş karakterler olarak Adli Tıp’a giderek otopsiyi inceledik. Kimimiz buna zor tahammül etti. Yani biz işimizi bu kadar ciddiye alıyoruz. Seyirci de bunu fark edecek. Hayali bir kahraman değil, gerçek kahramanların hikayelerini görecekler.
ECE ÖZDİKİCİ GERÇEK HİKAYELER
Yedi kişilik bu ekibin en önemli elemanlarından biri de sizsiniz. Rolünüzü anlatır mısınız?
- Bu aslında “Keşke Türkiye’de sistem böyle olsa”yı anlatan bir dizi. Çünkü polis olmak ya da Adli Tıp’çı olmak bambaşka bir şey. Polisler bazen bilmeden delilleri yok edebiliyorlarmış. Gelen bilgiler eksik olduğu için bazı sonuçlara ulaşılamıyormuş. Ben dizideki rolüm gereği olay yerinden delilleri alıyorum, sonra bu delilleri laboratuvara götürüp inceliyorum, DNA analizi yapıyorum. Otopsilere de giriyorum. Bu dizi, oyunculuk hayatımdaki en heyecanlı iş...
Polisiye olarak aslında daha önce de güzel işler yapıldı, yapılıyor. Ama sizinkisi, işin halka yansımayan kısmını gösteriyor.
- Kesinlikle. Ben artık biraz da böyle işlerin yapılması gerektiğine inanıyorum. Tamam aile, aşk dizileri çok ilgi çekiyor. Herkes bu dizilerde kendinden bir parça bulabiliyor. Ama bu dizide de kendinden çok fazla şey bulacak insanlar. Ben Adli Tıp’a gidip oradaki profesörle konuştuğum zaman şunu gördüm; bizim için aslında ne kadar çok şey yapılıyormuş, üçüncü sayfa haberleri aslında ne kadar bizdenmiş. Hepimiz o haberlere “Benim başıma gelmez” diye bakıp, geçiyoruz. Değil işte! Her an, her şey başımıza gelebilir. Bu arada benim bir şey daha dikkatimi çekti; Adli Tıp’çılar olaylardan çok etkileniyormuş.
Nasıl yani?
- Yalnızlaşıyorlarmış. Mesela toplum içinde birçok insan Adli Tıp’çılar ile görüşmek istemiyormuş. Çünkü yaptıkları işi naif bulmuyorlarmış. şimdi birçok insan Adli Tıp’ın nasıl bir yer olduğunu, orada neler yapıldığını bilmiyor. Adli Tıp denilince direkt akla otopsi geliyor. Dolayısıyla insanların o kişilere bakış açısı değişiyor. Bu yüzden de özel hayatlarında çok sağlıklı ilişkiler kuramıyorlarmış. Kurum çalışanları çok fazla şeyle karşı karşıya kaldıkları için kendi hayatlarında da inanılmaz titiz ve hassas oluyorlarmış. Bu durum, sosyal hayatlarını çok etkiliyormuş... Gerçekten çok zor hayatları var.
EMıN AND ÇOK DUYGUSALLAR
Bir otopsi doktorunu canlandırmak çok acayip bir duygu olsa gerek...
- Hem de nasıl... Ben 35 yıldır şehir Tiyatroları oyuncusuyum. Rol gereği travestiyi de oynadım, bir siyahiyi de canlandırdım. Ama bu role hazırlanmak için morga girip cesetlerle baş başa kalmak, bütün dünya görüşümü değiştirdi.
Nefise Karatay da aynı şeyi söyledi...
- Nasıl değişmesin? Dünyadaki en zor doktorluk, Adli Tıp doktorluğu. Üstelik bunun karşılığında çok az bir para alıyorlar. Ben yetkili biri olsam, onları bir ay çalıştırıp, bir ay Rio Karnavalı’na falan gönderirdim ki kendilerine gelsinler...
Sizdeki imajları nasıldı Adli Tıp doktorlarının?
- Bana soğuk gelirlerdi. Oysa onlar da bizim gibi insanlar ve çok duygusallar. Sabah 10.00, akşam 17.00 arası orada durmak zorundalar. Saatlerce ceset görüyorlar. Çok acayip bir şey bu. Ben bu insanların özel hayatlarını da çok merak ettim. Hatta oradaki bir doktorla da bunu paylaştım. Mesela benim canlandırdığım karakter, Batı müziği dinleyen bir otopsi doktoru. Nötr bir adam değil. ınanın Adli Tıp’taki doktorlar da öyle. Gerçekten çok duygusallar. Ben hayatımda böyle bir şey görmemiştim, kurum ve orada çalışanlar hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Görüp, öğrendikten sonra bu uzmanlığın ne kadar zor bir iş olduğunu, ne kadar önemli, kıymetli olduğunu anladım.
HERKES EKRANA ÇiViLENECEK
“M.A.T” deneysel, yeni ve daha önce yapılmamış bir iş. Bu yüzden de heyecan veriyor bana... Ayrıca gerçekten çok şahane bir iş. Böyle polisiye ne gördüm ne de işittim. Herkes ekrana çivilenecek. Ben de herkes gibi heyecanla bekliyorum yayına girmesini. Kendi sahnelerimde çok e?lendim. Ayrıca yapımcılarımız çok iyi, şefkatli insanlar. Dizide aşk var, intikam var, serüven var, korku var, ölüm var, yaşam var, sorular ve cevaplar var. Ama nasıl ve ne kadar var, hepimiz izledi?imiz o ilk yayın günü görece?iz bunu. Umut doluyum. Bir de ben çok güzel oynuyorum; onu bilir, onu söylerim!