Güncelleme Tarihi:
Şuayip Kaan Çınar’ın ailesi Ankara’da yaşıyordu. Kendisi üniversite eğitimi için İstanbul’a gitmişti. Tam tersine Selim Demir’in ailesi ise İstanbul’da yaşıyordu. Ancak o ASKİ Spor Kulübü’nde profesyonel güreşçiydi, bu nedenle Ankara’daydı. Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu ikinci sınıf öğrencisi de olan Demir, 11 yıldır güreş yapıyor. Güreşçiliği aileden. Eski güreşçi olan babası Celal Demir ile dünya ve Avrupa şampiyonlukları bulunan dayısı Nazmi Avluca’nın etkisiyle İstanbul Güreş İhtisas Kulübü’nde güreşe başladı. Daha sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi takımında güreşti. Son olarak kendisinden sadece üç ay küçük amcası Sinan Demir ile birlikte ASKİ Spor Kulübü’nde güreşiyordu. Demir’e akut ateşli kalp romatizması tanısı, güreşe başladığı yıl kondu. Sürekli gittiği kontroller dışında, hastalığını anımsatacak pek büyük bir sorun yaşamadı.
ENFEKSİYON KALBİNİ VURDU
Çocukken geçirdiği boğaz enfeksiyonu, kalbini de vurmuş, aort kapağında romatizmaya, dolayısıyla yetersizliğe yol açmıştı. Ama bir yıl öncesine kadar idmanlarını aksatmadı. Bu arada düzenli aralıklarla doktor kontrolüne gidiyordu. Doktorları kalbinde aort kapağı yetersizliği olduğunu söylüyor ancak buna bağlı bir sıkıntı yaşamadığı için rahat hissediyordu kendini. Ancak 2005-2009 arasındaki dönemde aort kapağındaki sorunun hızla ilerlediği ve durumun çok ciddi olduğu, artık ameliyatın gündeme alınması gerektiği uyarısı yapıldı.
Spora ara vermesi gerekiyordu. Uyarılara aldırmadı. 2009’un Haziran başındaki Türkiye şampiyonasında birinci olmak ve Türkiye’yi İtalya’da yapılan Akdeniz Oyunları’nda temsil etmek istiyordu. Bronz madalyada kalınca, oyunlara katılamadı. 2008’de 74 kiloda Dünya Gençler Üçüncülüğü, Gençler Türkiye Şampiyonluğu vardı. 2009’da bu kez büyükler kategorisinde Türkiye üçüncüsü oldu. Birçok uluslararası turnuvadan göğsünde madalyalarla dönmüştü. Sürekli milli takım kamplarındaydı, güreşi bırakmak istemiyordu.
Gazi Üniversitesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Emin Özdoğan’a başvurdu. Özdoğan ona insan kalp kapağının enfeksiyona dayanıklı olduğunu, ilaç kullanması gerekmeyeceğini, sporuna da devam edebileceğini söyledi. Düşündü, taşındı insan kalp kapağının nakledilmesinin en uygun olduğuna karar verdi. 27 Mayıs 2010’da kadavradan aort kapağı bekleme listesine girdi.
Normalde her biri ortalama beş saat süren, haftada 10 idman yapardı. İdmanlarını haftada 2-3 güne, 1-1.5 saate indirdi. Gazetelerde, televizyonlarda vefat eden bir sürü insan haberi görüyor, buna karşılık neden organ çıkmadığını anlayamıyordu. Zaman geçtikçe umutsuzluğu büyüdü. Tam sekiz ay, her dakika iyi haberi bekledi. Zaman zaman “Çıkmayacak herhalde” diyerek umutsuzluk yaşadı.
AİLENİN KRİTİK KARARI
Bu arada Ankara Dışkapı Yıldırım Beyazıd Hastanesi’nde Şuayip Kaan Çınar’ın ailesi kötü haberi aldı. Sömestr tatilinde oğuları beyin kanaması geçirmiş yoğun bakıma alınmıştı. 31 Ocak günü aileye, oğullarının beyin ölümünün gerçekleştiği, bu aşamada organ bağışı yapabilecekleri açıklandı. Babası Halil, annesi Fatma Çınar ile İstanbul’dan gelen yakın arkadaşları birlikte karar verdi; Çınar’ın organları bağışlandı...
Selim Demir’e beklediği haber tez ulaştı. 4 Şubat günü dokuz saat süren ameliyata alındı. Ameliyattan 40 gün sonra taburcu olabildi. Çünkü anlaşılmayan bir nedenle ateşi yükselmiş, düşürülemiyordu. Enfeksiyon ve kan hastalıkları uzmanları geldi. Kanser testleri dahil akla gelen bütün testler yapıldı. Ancak yükselen ateş açıklanamadı. İki hafta sonra ateşi yine anlaşılamayan bir nedenle düştü. Beklenmeyen tüm sorunları geride bıraktı, yeni kalp kapağıyla hayata yeniden tutundu.
Bu organ bağışıyla sadece Demir’in değil organ ve kornea bekleyen altı hastanın daha hayatı değişti.
KAAN DA BÖYLE OLSUN İSTERDİ
Babası Halil Çınar anlatıyor:
Şuayip Kaan çok sessiz bir çocuktu. Saz çalardı, sonra gitar çalmaya başladı. Kendine internetten bir müzik grubu oluşturdu. Rahat gitar çalabilmek için benden destek istedi, yurttan ayrılarak eve çıktı. Zeki ve güçlü bir çocuktu. Hareketli, sevecen bir yapısı vardı. Harita Mühendisliği’ni bitiriyordu. Bir proje yarışmasından burs kazanmıştı, Londra’ya gidecekti. Kaan’ın bildiğimiz hiçbir sağlık sorunu yoktu.
Geçirdiği beyin kanamasının beyin damarlarındaki anevrizmadan olduğu düşünüldü. Anevrizma patlayınca kanama olmuş ve banyoda düşmüştü. Beyin ölümü haber verilince zor bir karar vermemiz gerekiyordu. Beyni ölmüş, kalbi atıyordu. Arkadaşlarını topladım, ailemle bir kez daha konuştum. O da organlarını bağışlamak isterdi. Bağışlamaya karar verdik. Yoğun bakımda Kaan’ı bir kez daha ziyaret edip, vedalaştık. Şimdi biliyoruz ki organları yaşıyor, toprağa gitmeden birilerine hayat veriyor.
BEKLERKEN ÖLÜYORLAR
2009 verilerine göre Sağlık Bakanlığı’na 927 beyin ölümü bildirildi. Bunların 634’ü organ bağışı için uygundu ve ailelerle bu konuda görüşüldü. Ancak sadece 259’unun ailesi organlarını bağışladı. Aynı yıl kadavradan 54 kalp, 4 akciğer, 37 kalp kapağı, 224 karaciğer, 433 böbrek, 21 pankreas, 123 kornea, bir de ince bağırsak nakli yapıldı. Halen 30 bin hasta böbrek, 2 bin 150 hasta karaciğer, yaklaşık 200 hasta da kalp bekliyor. Organ bağışı az olduğu için organ nakillerinin yaklaşık yüzde 80’i yaşayan insanlardan yapılıyor. Ancak yaşayan insanlardan sadece böbrek ve karaciğer alınabiliyor. Kadavradan organ bağışı Avrupa ülkelerinde milyonda 30’lardayken, Türkiye’de bu oran sadece milyonda 3-3.5 dolayında. Kalp ve karaciğer nakli için bekleyen birçok hasta organ bulunamadan kaybediliyor.