Güncelleme Tarihi:
Sergi son iki senenin çalışmalarını bir araya getiriyor. Nasıldı bu iki yıl?
- Bu dönemde şu sıralar Contemporary İstanbul’da sergilenen ‘Hafıza Kartları’nı yaptım. Başak Şenova’nın Akbank Sanat’ta geçen sene yaptığı sergi için hazırlamıştım onları. Şu anki sergim çok büyük, böyle bir sergi çok zor çıkıyor.
Nedir bunu bu kadar zorlu yapan? Üretim kısmı mı düşüncesi mi?
- İşlerin ayrıntılarına baktığınızda nasıl zorlu bir işçilik gerektirdiğini göreceksiniz. Bu kısmı çok zamanımı aldı yoksa fikirler aşağı yukarı 20 yıldır üstünde çalıştığım fikirler. Çünkü bu sergiyi oluşturan işlerin altındaki fikirlerin oluşması 20 yıllık bir olay. Bu çok özümsenmiş ve aşkın bir noktaya gelmiş bir sergi. Kariyerimin resim alanında en olgun sergisi olmanın dışında, sanat tarihi içinde de çok önemli görüldü. Dolayısıyla böyle bir serginin oluşması bir sanatçının olgunlaşmasını gerektirir, öyle iki yılda olacak bir şey değil. 1991’de Maçka Sanat’ta açtığım sergimin olgunlaşarak geldiği nokta. Ama aradaki süreçte multimedya enstelasyonlar yaptım. Bu mecra üzerinde geliştirdiğim formatları bu resimlerde kullandım.
Biraz detaylandırabilir misiniz bu teknikleri?
- İlk olarak işlerin sunumuna bakarsak, her bir resim bir kitabın sayfaları olarak tasarlandı. Bu formatın başlangıcı benim ‘Manuscript’ adlı işimdir. Buradaki kompozisyonun alt yapısı her bir tuvalin, dev bir el yazması eser sayfası olarak düşünülmesi, kullanılan semboller ve ikonlar itibariyle. Bu sembol ve ikonlar ‘Manuscript’ işimde kullandıklarımın aynısı. Bir de bunlarda en yeni olan, daha filmik bir zaman akışına sahip olmaları. Bu da onları ‘Hafıza Kartları’yla birleştiren detay. Yine aynı uzanan beden figürü, mikro boyutlarda ‘Hafıza Kartları’nda kullanmıştım. Bu motif ve imajlar benim notalarım, onlarla çalışıyorum. İnsanın en çıplak halini temsil ettiği için de farklı bağlamlarda kullanabiliyorum. Ama filmik akış tamamen yeni bir eleman. ‘Manuscript’te kadın olarak kendi kimliğimi toplumsal, etik ve epistemolojik bir bağlamda, yani kadın kimliğinin geleneksel değerlerle ilişkisi bağlamında, işin içine yerleştirilmesi ve sorunsallaştırılması üzerinden yeni bir dil oluşturmak söz konusuydu. Buradaki işlerde bu figürlerin kadın ya da erkek figürü olmasının önemi yok. Bunların yığınlar halinde etleştirilmiş insanlar olması önemli. Burada kimlik tartışması yok, zaman tartışması var. Aynı ikon ve sembolleri kullanarak çok iş yaptım, bu da geldiğim son nokta. Son nokta derken serginin adının ‘2012’ olduğunu hatırlatmak isterm. Burada ifade edilen varoluş şekli 2012’deki varoluş sekli.
Bunca zaman sonra resme geri dönmeniz nedendir? Plan hep bu muydu başından beri? Demek istediğim, başka mecralar üzerinde çalışıp öğrenilenleri orijinal mecranızda yaratmak, dünyanın her köşesini gezip doğduğu mahalleye yerleşmek gibi? Yoksa bu sizin “tamam artık benim bunu yapmam lazım,” deme anınızın sonucu mu?
- Sonuncusu galiba, çünkü ben bundan sonrası için yine bir video projesi planlıyorum. O bakımdan, bir eve dönüş diyebilir miyim, bilmiyorum. Pek çok şeyi aynı zamanda yaptım. Video, film, üç boyutlu işler yaptım, fotoğraf kullandım, kitaplar, kitap heykelcikler ya da anıtsal kitaplar, ışık ya da ses enstelasyonları kullandım. Kısaca pek çok farklı mecrayı bir araya getirdim kariyerimde. Buradaki işlerde de sadece bir resme bakmıyorsunuz, işler resim kompozisyonu anlayışı içinde yapılmış. Ama bunun ötesinde rölyef ve üç boyutlu kitap kompozisyonu da var. Ahşap ve metal gibi malzemeler var. İki tablonun kenarına yerleştirilmiş delikli demirler var, fotoğraf albumlerinin yapraklarını andıran. Dolayısıyla bunlar hem resim hem de resimden ziyade multimedya işler gibi geliyor bana. İkonografisi, sembolleri önceki işlerimle aynı ama anlamlar değişiyor zaman içinde. Bu sembol kullanımı benim dilim, siz bunu gördüğünüzde “bu İpek Duben işi,” diyorsunuz. Gerçek sanatçının en büyük derdi bu dili oluşturmaktır. Burada asıl mesele bu notalar ne anlamda kullanıldı, işlere bu açıdan yaklaşmak gerek. Benim meselem hep bir öz eleştiriden geçer. Burada da zamanı durdurun ve düşünün, diyen işler var. Benim dünyada ve Türkiye’deki duruma bakışıma dair izler taşıyorlar. Doğa felaketleri bize vaadedilen gelecek, iç savaşlar, ırkçılık, tsunamiler, tüm bunların içinde insaniyetin bugün tam olarak nereye gideceği belli olmayan bir noktaya geldiğini düşünüyorum, bu da beni etkiliyor. Bu resimler biraz da bunun ifadesi.
Önümüzdeki dönemde nasıl projeleriniz var?
- Londra ve Hong-kong’ta katılacağımız fuarlar var.
Bunlar için yeni işler yapacak mısınız?
- Yeni iş yapmayacağım, elimde çok işim var. Bunlardan uygun olanları sergileyeceğiz. Ben çok iş yaptım, çok da sergi açtım ama bir star sanatçının basında topladığı ilgiyi toplamadım hiç. Çünkü “spectacle” yani “güzel görüntü” yapmıyorum. Istanbul Modern’de açılan kadın sergisinde aile içi şiddet temalı bir ışık enstelasyonum vardı bunu ben New York’ta da gösterdim, çok dikkat çeken bir işti, basında da yer aldı ama “spectacle olarak göstermediğim için kendimi de bunu yapan sanatçı olarak tanıtmadığım için, böyle görülmedi. Çünkü ben inanmıyorum güzel görüntüyle sanatın özünü birleştirebileceğime. Ben düşünmeye davet eden işler yapıyorum, bu zaman ayırmak demektir. Bu ilgiyi de ne basın verebiliyor ne de izleyici buna uygun. Bu müzayedeler ve fuarlar ortamı buna müsait değil. Sanatçıyı oralarda tanımanın mümkün olmadığını düşünüyorum.
İpek Duben’in ‘2012’ adlı sergisi 2 Aralık Pazar gününe kadar Galeri Zilbermann’da görülebilir. (212) 251 12 14.