OlgunlaÅŸmak için Hindistan’a gitmeme gerek kalmadı

Güncelleme Tarihi:

Olgunlaşmak için Hindistan’a gitmeme gerek kalmadı
OluÅŸturulma Tarihi: Ekim 03, 2009 00:00

Prematüre bebekleri büyütmek zordur. Dünyaya çok erken ve minik gelen bu bebekleri olabildiğince sorunsuz hayatta tutmak için doktor ve hemşirenin çabası yetmez. Anne de ekibin içinde, aktif yer alır.

Haberin Devamı

Bir yandan çok sayıda kaygı ve korkuyla baş ederken diğer yandan prematüre bebeğe bakmanın zorluğunu göğüslemesi gerekir. 33 yaşındaki Hatice Demirezen, 5 yıl arayla iki kez bu zorlu deneyimi yaşadı. İlk kızı Beliz Zeynep 34 haftalık dünyaya geldi. Hastaneden kucağında bebeğiyle dönemedi. Zeynep’in aileye katılması için bir haftadan biraz daha uzun süre beklemeleri gerekti. Yağmur ise çok daha aceleciydi, 27 hafta 4 gün kaldı sadece karnında. 2 ay yoğun bakım ünitesinde büyük büyük sınavlardan geçti. Taburcu olup evine götürüldüğünde anne rahminde geçirmesi gereken haftaları dahi doldurmamıştı. Bir tıbbi firmada çalışan Demirezen, yaşadıklarını paylaştı.

Zeynep’e hamileliğimde görünürde hiçbir sorun yoktu. İznimi doğumdan sonra kullanabilmek için çalışabildiğim kadar işe devam etmek istiyordum. Ancak tansiyonum çıktı ve erken doğum yaptım. Zeynep 34 haftalık dünyaya geldi. 34-37 haftalık doğan bebeklere sınırda prematüre diyorlar. 1 kilo 500 gram ağırlığında, 47 santimetre boyundaydı.
İlk çocuğumdu, hamileliğim boyunca karnımdaki kızımla konuşmuş, pek heyecanla beklemiştim gelmesini. Düzenli takiplerimde gözle görünür bir soruna rastlamamıştı doktorum. Kesinlikle normal doğum yapmak istiyordum. Mecburen sezaryenle alındı.
Doğumdan sonra kızımızı hemen kuvöze koydular. İlk 72 saatin çok önemli olduğunu söyledi doktorlarımız. Bu zamanı aşarsa, hayata tutunur, yaşar dediler. Çok korkuyordum. Saat saat saydım desem yalan olmaz. Kafamda bir sürü kaygı ve korkuyla, Zeynep’i kuvözde, hastanede bırakmak, eve elim boş gelmek çok ağır geldi. Bebeğe meme veremedim, sütüm dahi gelmiyordu. Duruma uyum sağlamam yavaş oldu.
8 gün sonra eve getirdiğimizde ben de eşim de çok ama çok evhamlıydık. Kimse bir şey anlatmamıştı. Kimi yanlış olan kendi bilgilerimizle hareket ediyorduk. Maskeler takarak dolaştık evin içinde. 2 ay eve misafir kabul etmedik. Evden misafir bile gönderdim. Bu nedenle ailede kırgınlıklar oldu. Aylarca ne Zeynep’i evden dışarıya, gün ışığına çıkardım ne de kendim çıktım. Ha bire nefesini dinledik. Neyse ki Zeynep geliştikçe telaşımız, korkularımız azaldı. Hayatımızı normale çevirmeye başladık.
BÃœYÃœK AÄ°LE Ä°STEDÄ°M
Bir ABD seyahatimde çok çocuklu, kalabalık aile olmanın güzelliğini birkez daha kavradım. Zeynep’e bir kardeş dünyaya getirmeyi zaten düşünüyordum, kesin karar verdim. Bir kez daha anne olacaktım. Etrafımdakiler Zeynep’ten sonra ikinci kez anne olma kararımı cesur buldular. Hatta gebeliğimin ilk aylarında aldırmam konusunda baskı yapan arkadaşlarım oldu. Hayatımın riske girmesinden endişe ediyorlardı. Vazgeçmedim, devam dedim! Kontrollerimi riskli gebelikler konusunda uzman bir doktora yaptırdım. 15 günde bir takiplere gittim. İş seyahatlerime ara verdim. Gebeliğin ilk 4 ayında sorun yoktu. Ancak 4’üncü ayda doktorum riskten söz etmeye başladı.
KANGURU BAKIMI
Karaciğer enzimlerim yükselmişti. Ultrason çekimleri sırasında bunun bebeğimi de etkilemeye başladığını gördü. Bu durum bebeğin erken gelmesine yol açabilirdi. Gerçekten de Yağmur, Zeynep’den çok daha hızlı çıktı! Karnımda sadece 27 hafta, 4 gün geçirdikten sonra, 750 gram ağırlık ve 35 santimetre boyla doğdu. Öyle küçüktü ki... Bu kadar küçük bebeklerin yaşayabileceğinin farkında dahi değildim. Yine kucağıma alamadan kuvöze götürüldü. Bu kez durum çok daha ciddiydi. Bir kez daha hastaneden, yanımda bebeğim olmadan çıktım.
İki ay boyunca her gün mesaiye gider gibi Yağmur’un kaldığı Acıbadem Maslak Hastanesi’ne gittim. Bana alışması ve sütümü artırmak için bir saat boyunca kanguru gibi kucağımda tuttum. Her seferinde sağlıklı olması için uzun uzun dua ettim.
Evet Zeynep normale daha yakın ve daha gelişmiş doğmuştu. Ama şimdi iki doğumu kıyaslıyorum da Zeynep’in erken doğmasının bana yaşattığı acı ve evham Yağmur’dan fazlaydı. Yağmur’da artık deneyimli bir anneydim. Ayrıca doktorlarından tüm süreçlerle ilgili sürekli bilgi aldım. Riskleri biliyordum ama bilmek kaygılarını azalttı. Sorun anne karnında saptandığı için bebek de erken doğuma hazırlanmıştı. Örneğin akciğerlerinin gelişmesi için ilaçlar verilmişti. Doğduğunda kendiliğinden solunum yapabildi. Sonra yoruldu, nefes almayı unuttu. Solunum yolu açılarak birkaç gün dinlendirildi. Midesi, gözleri, böbrekleri, karaciğeri, kalbi sürekli yakından izlendi, izledik.
Bu arada bebekleri yoğun bakımda kalan annelerle dostluk geliştirdik. Birbirimize, orada bulunmadığımız saatlerde bebeklerimizle ilgili haberleri taşıdık. Nihayet 1 ay önce kızımızı evimize getirdik. Kilosu 1850 kilogram, boyu da 40 santimetreydi eve döndüğünde. Evde kimseye vermeden, kendim bakmak istedim. Beslenmesi biraz sorunlu. Meme ememiyor, sağdığım sütü biberonla veriyorum. Beslendikten sonra bir saat başında bekliyorum ki sorun çıkmasın. Dışarıya çıkarıyorum, eve misafir kabul ediyorum. Yağmur sürekli kontrol altında ve kalbindeki üfürümler dışında bir sorunu yok.
HERKESÄ°N BAÅžINA GELEBÄ°LÄ°R
Ben gelişmek, daha sabırlı ve olgun bir insan olmak istiyordum. Sanırım iki prematüreden sonra başaracağım! Hindistan’a gitmeye gerek yok yani...
PiÅŸmanlık hiç mi hiç duymuyorum. Bazen 24 saat uyuyamasam, bütün kariyerim altüst olsa bile. Hayat tercihlerden ibaret ve bunu bilinçli olarak seçtim.Â
Anne adaylarına tavsiyem, yoğun bakım masraflarını da karşılayacak özel sigorta yaptırmaları. Aksi halde bizim gibi orta halli insanların yoğun bakım ücretlerini ceplerinden ödemeleri son derece zor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!