İlk meşhur olan şiirim ‘Selam Ver’. O çok tanındı, bestelendi. 68 yılından evlenene kadar, Ankara Devlet Tiyatrosu’nun tüm oyunlarına gitmişimdir. Doçent olduktan sonra tiyatro oyunları yazmaya başladım. İlk oyunum ‘Komşu Köyün Delisi’ tam 360 kez sergilendi. Bu bir rekor. TRT’de dizi yaptılar. Beş tiyatro oyunum var. Kitaplarımdan ‘Empati’ şu an 43’üncü basımda. ‘Varolmak Gelişmek Uzlaşmak’ 20 küsur baskı yaptı. Ama sıçrama, ‘Küçük Şeyler’de oldu. En çok satanlarda altı ay bir numarada kaldı. Önce TRT’de televizyon programı başlamıştı, 94 bölüm yaptık ama artık TRT yapmıyor; ben yapmıyor değilim. ‘Küçük Şeyler’in dört kitabını yazdım, beş gerekmiyor. Mimari eserleri psikolojik açıdan yorumlamakla ilgili bir kitabım çıkacak. İki romanım var, biri ‘Ladesçi’, ikincisi ‘Miyase’nin Kuzuları’. Hedefim, psikoloji kitaplarını azaltmak, romana ağırlık vermek. Üç şiir kitabım var ama şairliğim konusunda ciddi kuşkum var. Ama galiba tiyatro yazarıyım. Olgun bir bilim insanı, genç bir romancıyım.
KAMUYA ÜCRETSİZ HİZMETDoçentken paramız yetmiyordu. Daha tanınmış değildim. Ama psikolojiyi iyi icra eden bir öğretim üyesiydim. Eşim sağ olsun, “Hırsa kapılma sen akademisyensin, para kazanmak için bir yer açma” dedi. Karımın sözünü dinledim. 40 yaşında profesör oldum. Profesör olduktan altı yıl sonra kısmi statüye geçtim. 15 yıldır sistemim şu: Devlet kurumlarına, üniversitelerine ücretsiz seminer veriyorum. Yol parası ve konaklama gideri de almıyorum. Bu bir hizmet. Özel sektöre paralı seminer veririm. Kısmi statüye geçtikten dört yıl sonra İstanbul’da bir danışma merkezi açtık; Üstün Dökmen Akademisi. Onun bir markası Psikoloji Dünyası. Orada psikolojik danışmanlık yapıyoruz. Seyrek olarak ben gidiyorum, ortağım Süleyman Hecebil ve arkadaşlar orada çalışıyorlar. Akademinin ikinci markası, Küçük Şeyler Anaokulları. Sayısı arttı, 20 küsur oldu çeşitli illerde. Programını biz yapıyoruz, sürekli denetliyoruz.
ÇOCUKKEN ZAYIFLIĞIM
Meşhur olursam güçsüz kalmam diye düşündümÇok zayıf bir çocuktum. Dört yaşında 11 kiloydum. Bu patolojik bir durum. Parkta oynarken diğer çocuklar, “Dayı, bu hasta mı” derlerdi, babam da kızardı. Onu telafi etmek, güçlü olmak, tanınan biri olmak istiyordum. Tanınan biri olursam güçsüz kalmazsın. Lise 2’de askerlik dersi hocası, “Atomun çekirdeğinde pozitif yükler nasıl bir arada olur?” diye sordu. Bunu açıkladım. “Fiziğe giderseniz bu ülkeye büyük hayır yapmış olursunuz” dedi. Bunu meşhur bir adam olmak için ilahi bir işaret saydım. Tuttum Hacettepe Fizik Bölümü’ne girdim. Baktım ziyan oluyorum. Son sene bıraktım okulu. 75 Eylül’ünde Hacettepe Psikoloji’ye girdim. Mezun olunca Hacettepe’de klinik psikoloji masterı, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi’nde psikolojik danışma ve rehberlik doktorası yaptım. Hem psikologum, hem psikolojik danışman ve rehberim. Eğitim Fakültesi’nin bana asıl katkısı özgür bırakmak oldu. Yaratıcı taraflarımı sergileme fırsatı buldum. Psikodrama kursuna gittim. Masalları, psikolojik yaklaşımla inceledim. Gençken bir tutkum olmadı. Tek kara sevdam var, psikoloji. Çok istedim. Günlerce aylarca gözüm karardı.
SİYASET
Üniversiteye yemekleri evden götürürdümİlk ve ortaokulu Erzurum’da okudum. 68 Temmuz’unda Ankara’ya taşındık. 68 kuşağını yıl farkıyla kaçırmışım. 2000’e kadar Bahçelievler’de oturduk, gençliğim oralarda geçti. 71’de üniversiteye girdim, en civcivli yıllardı. İnanılmaz anarşi vardı, her gün birkaç kişi ölüyordu. Keskin bir siyasi görüşüm yoktu. İşte, devletten yana ılımlı bir çizgi... Hacettepe’de dört
yemek bankosu vardı. Birinde 40 ülkücü, kalan üçünde 10 bin kişi yemek yiyordu. Sosyalist görüşlü yüz öğrenci varsa on bin kişinin sahibi oluyor. Bir gruba sayı teşkil etmek istemedim. Ekmek peynir, yumurta ve mandalina götürürdüm öğle yemeği olarak.
İSMİM
Bana ağır gelmiş değiştirmişler
Annem İstanbullu. Liseyi Kandilli’de okumuş, edebiyat fakültesini bitirmiş. Babam İstanbul’a gitmiş, orada tanışıp, evlenmişler. Sanat enstitüsü mezunu olan babamın döküm atölyesi Ankara’da. Annem Ankara’da sıkılmış. İkinci fakülte olarak hukuk bölümünü bitirmiş. Babam bir heves, “Erzurum’a gidelim dede toprağını şenlendirelim” demiş. Kalkıp birlikte Erzurum’a gitmişler. 16 yıl çocukları olmamış. Annem 17. yılda bana hamile kalınca orada doğum yapmayı gözü kesmemiş. Kalkıp İstanbul’a gitmişler. 9 Temmuz 1954’te orada doğmuşum. 20 gün sonra trenle Erzurum’a getirmişler. Önce iki dedemin adını koymuşlar; Hasan Vasfi. Altı aylıkken ağır bir hastalık geçirmişim. Komşular anneme demiş ki, “İki ölmüş büyüğün adı ufacık çocuğa ağır geldi.” Annemin bütün ilmine irfanına rağmen çocuk söz konusu olunca pozitif bilim işe yaramıyor. Annem “Adını Rüçhan koyalım” deyince babam da “O zaman Türkçesini koyalım” demiş ve Üstün koymuşlar. Adımı mahkeme kararıyla değiştirmişler. Gerçekten hafiflemişim, hastalık geçmiş. Eşime anlattım, “Sen hafiflememişsin, Üstün de sana ağır geliyor” dedi. Üstün gerçekten iddialı bir isim.
ANNEMİN ÖĞÜDÜ
Önce bilimle sonra sanatla uğraşBabam dökümcü ya, soyadı kanunu çıkınca gidip Döken soyadını alıyor. Nüfus memuru yanlış anlıyor, Dökmen yazıyor. Tam evlenecekler, annem “Ver nüfus cüzdanına bir bakayım” diyor. Aaaa Salih, burada Dökmen yazıyor! Babam farkında değil. Hatta yaptığı
Atatürk büstüne bile Salih Döken yazmış. Erzurum’da Aziziye tabyasında Nene Hatun heykeli vardır, onu da babam yapmıştır. Yaratıcı tarafımı babamdan almışım. Annemin de bana katkısı da büyük. Yaz aylarında annemle yatakta sözel oyun oynardık. Mesela ben köpek olurum, annem benimle konuşur. Yaratıcı yazarlığın hazırlığı olmuş bu. Altı yaşında kütüphanenin raflarını boşaltır, tiyatro dekoru yapar, oyunlar oynatırdım. “Tiyatro yazarı olacağım, şair olacağım” derdim. Annem edebiyat hocasıydı, onun etkisiydi. Annem Fuzuli’nin bir şiirini okudu ve dedi ki, “Önce bilimle, sonra sanatla edebiyatla uğraş.” Bu cümle hayatıma yön verdi. Önce bilimle uğraştım, şimdi sanata geçiyorum.
DEVLET ÜNİVERSİTESİ
Bu yaştan sonra bırakmak sadakatsizlikDevlet üniversitesinden 2009’da emekli oldum ama Ankara Üniversitesi’nde ders vermeye devam ediyorum. Özel üniversitelerden çok cazip teklifler var. Gitmedim, gitmeyeceğim. Genç olsam gerçekten giderdim. Şu saatten sonra ayıp olur öğrencilerime. Yüzde beşi o fakültede ben varım diye geliyor. Bu yaştan sonra gitmek sanki sadakatsizlik.
EVLİLİK
Angutluk edip kendimi bağladımLisede hiç kız arkadaşım olmadı, üniversitede de... 18-20 yaşıma kadar pastaneyi sadece pasta alınan yer zannederdim. Meğer oğlanlar kızlar orada masaya oturup limonata içiyorlarmış. Fazla korunan bir çocuk olduğum için böyle şeyleri bilemedim. Arkadaşlık teklif ederdim ama olmazdı. Arkadaşlık teklif edilmez, olunurmuş. Bir-iki kız arkadaşım oldu ama köklü bir şey değildi. Zehra, Dil Tarih’te psikolojide asistandı. Ertuğrul diye ortak bir arkadaşımız vardı. Zehra’yı beğendiğimi ona söyledim. O gitmiş Zehra’ya, “Üstün seninle evlenmek istiyor” demiş. Zehra ile Kızılay’da Ali Uzun Pastanesi’ne gittik. “Üstüncüğüm biliyorum, Ertuğrul söyledi” dedi. Ben ona bir şey teklif edemedim. O yazı öyle geçirdik sonra söz kestik, nişanlandık. Kısa süre sonra da 85’te evlendik. Şimdi ara ara evlenme teklif ediyorum, “Ay bıktım 40 yıl oldu” diyor. “Üstün Bey eşinden ayrılmış” diye bir söylenti çıktı bir zamanlar. Televizyona eşimle birlikte çıktım dedim ki, “Kimse üzülmesin Zehra Dökmen ile ayrılmadım.” Aaa bu ikinci eşi! İkinci kez televizyonda dedim ki, “Zehra Dökmen ilk ve son eşimdir.” Yani angutluk edip kendimi bağladım. Angut, kuş biliyorsunuz. Bir eş seçiyor, birisi ölürse diğeri eş tutmuyor hayat boyu. Sadakat benim için önemlidir.
KEDİ FOBİM
Kzıım sayesinde yendimKüçükken misafirlikte otururken altta uyuyan kedi fırladı, çok korktum. Bir de köyde bir kedi çocuğun elini ısırdı, elini kaldırdı bırakmadı sallandı. Kedi fobisi böyle oluştu. Öyle ki, kedinin olduğu eve giremezdim. Yanımdan geçse fırlardım, önümdeki masa devrilirdi. 4.5 yıl önce bir yavru kedi girdi eve. Kızım Selcan, yakaladı götürdü kapıya koydu. Kedi fırt diye yine içeri girdi. Üç kere tekrarlanınca kızım, “Baba eve alalım mı?” dedi. “Peki al hayatım ama benden uzak tut” dedim. Yavaş yavaş alıştım. Buna psikolojide ‘sistematik duyarsızlaştırma’ deriz. Dört yavrusu oldu, ikisini verdik, ikisi bizde kaldı.
OTOMOBİL
Uzun yolda hipnotize oluyorum
Annem 56 yaşında ehliyet aldı. Müteharrik makineleri ezberledik. İkimiz birden yazılıya girdik 100’er puan aldık. Sonra gittim çarptım arabayı. Şehir içinde kullanırım ama uzun yolda araba kullanamam. Sekiz saat uyumuş olsam da kullanamam. Beş sene önce de gittim duvara vurdum. İki üç ay yattım. Uzun düz yol, beni hipnotize eder. Uyku apnesi olabilir. Arabayı alıp, İstanbul’a, İzmir’e gidemem mesela onun için arabayı şoför kullanıyor.
ÇALIŞMA TEMPOM
Telefonum daima kapalıdırBir çalışma masası koleksiyonum var. Onların hepsinde yazabilirim, otel odasında, hatta havaalanında da çalışabilirim. Dizüstü bilgisayarımı açtım mı orası benim için çalışma masası olur. Yolda çalışırım kapatırım bir dakika sonra uyurum. Başka türlü başa çıkamam. Haftanın üç-dört günü yolda geçiyor. Küçük kağnılar, kupalar, kalem ve sabun biriktiririm. Hobim, mesleğim aslında. Çok şanslıyım. Seminer, konferans benim için hem iş hem keyif. Günde 12 saat çalışırım. İşkolik gibi görünebilirim ama tam değilim. Kendime de zaman ayırırım. Bir cep telefonum var ama hep kapalıdır. Acil durumlarda aramak için kullanırım. Açık olursa ben asistanımın asistanı olurum.
MİLLİ TAKIM MACERAM
Terim’i kıramadım takımla çalıştım
Fatih Terim bir yenilik yapmak istedi. Milli Takım olduğu için kıramadım. Bu tam benim işim değil. Fatih Bey’e de söyledim. Ben spor psikoloğu değilim, o apayrı bir alan. Ben eşlerle birlikte seminerler verdim, ekip olmayı, birbirine güvenmeyi, öfke kontrolünü, stresle baş etmeyi anlattım. Antalya ve Almanya kamplarında birlikte oldum. Bilmiyorum yararlı oldu mu?
ÖFKE KONTROLÜ
Işık Hoca’dan ışık aldıkGençken hiç kızmazdım. Son on sene ev dışında öfkeli davrandım. Yakışmıyor. Denetim altına almaya çalıştım. Son zamanlarda daha başarılıyım. Psikolog arkadaşlarımdan destek aldım. Başkaları bıçak kemiğe dayanınca gider. Biz sıkılınca hemen gideriz. Üniversitede öğrenciyken Prof. Dr. Işık Savaşır’a gitmiştim. Ergenlik döneminde korkularım vardı. ‘Anneme babama bir şey olur’ diye korkardım. Hastalık korkum vardı. Çok mutlu, hop hop bir çocukluk ve gençlik yaşantım olmadı. Evlendik, birkaç yıl hiçbir sorun olmadı. Bebek olunca yük ağırlaştı. Eşimle tartışmaya başladık, iki üç seans Işık hocaya gittik, bize ışık verdi.