OluÅŸturulma Tarihi: Nisan 18, 2005 00:00
KKTC’de dün yapılan seçimle birlikte efsanevi lider Rauf Denktaş, emekliye ayrıldı. Ömrünü Kıbrıs davasına adayan Denktaş, aynı zamanda iyi bir koca, iyi bir babaydı. Ama mücadelesi sırasında bu yönleri hep karanlıkta kaldı. Hürriyet Ankara Temsilcisi Nur Batur, Denktaş’la emeklilik öncesi siyasetin dışında ‘farklı’ bir röportaj yaptı.Sohbet sırasında Denktaş, bazen gençliğindeki gibi tangolar söyledi, bazen de kahkahalar attı... Çocuklarının ölümünü anlatırken gözleri doldu, duvarında asılı duran ünlü Arjantinli şair Jorge Louis Borges’in şiirini okurken çok uzaklara daldı... Mücadelesini anlatırken ise 80 yaşına rağmen, deli akan bir nehir gibi coştu köpürdü...RAUF Denktaş’la sohbet için 2 gün yeterli olabilir mi? Kuşkusuz hayır. Nefes almadan konuşuyoruz...Denktaş’la sohbete başladığınız zaman saatlerin nasıl geçtiğini anlamazsınız.O anlatmaya başlayınca yıllar, olaylar, heyecanlar, duygular da akmaya başlar. Durdurmak isteseniz bile durduramazsınız. Önce 1950’lerde ‘Kıbrıs Türk’tür Türk kalacaktır’ sloganlarıyla esmeye başlayan milliyetçilik rüzgarına kapılırsınız. Sonra 1960’larda Türk jetlerinin ses duvarını delerek Kıbrıs üstünde uçtuğu geceyi yaşarsınız... Ardından 1974’te Türk paraşütçülerin Kıbrıs semalarından yağmur gibi akmaya başladığı sabah. Ve akıp giden yıllar...Biz de durduramadık. Denktaş’la yıllar ve saatler akıp geçti. Kıbrıs davasını anlatırken karşımdaki bildiğim Denktaş’tı. Önüne ne çıkarsa süpürüp götüren, barajları yıkıp geçen deli deli akan bir nehir gibiydi. Anlattıkça coştu. Coştukça anlattı...Bütün hayatı Kıbrıs davasıyla doludur Denktaş’ın. 3 çocuğunu kaybeden, geride kalan 3 çocuğuna da zaman ayıramadığı için içi yanan 80 yaşındaki bir babanın ve bir dava adamının hayatı 2 güne sığar mı?..Denktaş’la 2 gün değil 2 yıl konuşsak yetmez.AYDIN HANIM ANILARIŞimdilik sadece, yıllardır unuttuğu Denktaş’ı bulmaya ve uzun hayat yolculuğunda, gizli kalan önemli kilometre taşlarını aydınlatmaya çalıştım.O anlattı. Anlattıkça da bazen 16 yaşında evlendiği Aydın Hanım’a duyduğu aşkı yeniden yaşadı. Bazen ‘Sevdim bir genç kadını’ diye tango söyledi. Bazen de keyifli anlarında Aydın Hanım için söylediği, ‘Papatya gibisin beyaz ve ince/Seviniyorum seni görünce’ diye şarkı söylemeye başladı ve sanki yıllar öncesine döndü. Bir ara da ‘Öyle sarhoş olsam ki bir an seni unutsam’ diye şarkı söylemeye başladı. Sonra Aydın Hanım’a kızdı köpürdü...100 YAŞINDA KISKANIRIMNeden mi?.. Bir kez Aydın Hanım ‘Söyle bakayım kim bu sarhoş olup unutmak istediğin’ deyivermiş. ‘Birdenbire şoke oldum tabii’ diye anlattı. ‘Yahu Makarios dedim... Makarios, bir dünya kursam içinde sen olmasan! Kim olacak dedim Makarios’ diye kahkahayı patlattı.‘Aydın Hanım galiba biraz kıskanç’ deyince de Denktaş ‘Biraz mı?’ diye dertli dertli iç çekti.‘100 yaşıma da gelsem seni kıskanırım diyor ben ne yapayım.’Aydın Hanım’la da İstanbul’da 5 saat sohbet ettik. Bazı olayları ağlaya ağlaya anlattı. Neler neler anlattı!.. Şimdilik bende saklı. Anlatmam için gözlerimin içine baktı Denktaş Bey ama söylemedim. Sonra ikiz kızları Ender ve Değer’le de buluştuk. Onlar da anlatırken bazen gözyaşlarını tutamadılar. İstanbul’a dönmem gerektiği için ne yazık ki Serdar Denktaş’la buluşmamızı ertelemek zorunda kaldık.Denktaş, bundan sonra yaşayacağı Yılan Adası’ndaki iki katlı ‘efsane’ villasının kapılarını ilk kez bize açtı. Birlikte Lefkoşa’daki yeni ofisini de gezdik. Genç Kıbrıslı Türk meslektaşım Oshan Sabırlı 1000 kare fotoğraf çekti. İşte 30 yıldır yaşadığı Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na vedaya hazırlanan Rauf Denktaş ve ailesinin acı tatlı hayat filminden kareler:En son, oğlumun ölümünde ağladım50 yıl kendisini Kıbrıs’a adamış bir dava adamı Rauf Denktaş. Ama aynı zamanda da bir baba. Hem de 3 çocuğunu toprağa vermiş bir baba. Belli ki anlatırken içi yanıyor ama gözleri kupkuru.‘En son ne zaman ağladınız?’ diyorum.Gözleri dalıyor ‘Raif’in ölümünde’ diyor. ‘Peki bazen yalnız olduğunuzda kimseye göstermeden ağladığınız olmaz mı?’‘Gözlerim dolmaya başladığı zaman hemen bir kitap alırım. Unutmaya çalışırım’ diye anlatıyor.Bana duygularını anlatan bir sayfalık bir not yazmış. Uzatıyor.Okuyorum... Belli ki bir gece yalnız kalıp benim için káğıda dökmüş. Duygularının üstünde damlalar var. Çünkü okurken benim gözlerim doluyor. Onun duyguları benim yüreğimi yakıyor. İşte baba Denktaş’ın hepimizden gizlediği iç dünyası:‘Bugün Serdar’ın çocuklarına sarılışına, onları sevip okşamasına, oğlu Rauf’un araba yarışına yakın ilgisine, onu yalnız bırakmamak için elinden geleni yapmasına baktığımda, benim kendi eksiklerimi görür gibi oluyorum.Çocuklarımla çocukluklarını yaşayamadım. Onlarla gereğinde gülüp oynayamadım. Serdar da herhalde, çocukluğunda arayıp da bulamadığı yakın ilgiyi, sevgi gösterisini, okşayıp sevilmeyi kendi çocuklarından esirgememek duygusuyla hareket ediyor. Ender’in küçük oğlu Raif’e karşı gösterdiği sevginin de altında herhalde bu yatıyor.Ben de, bensiz büyüyen çocuklarımın çocukluk hatıralarını anımsayamadığım için garip bir özlem içindeyim.Ölen 3 çocuğumuzun matemini de yeterince tutamadım.Münir’i 7 yaşında bademcik ameliyatında kaybettiğimde Ankara’daydım. İngilizin Rumları memnun etmek için TMT’cidir diye tutukladığı 30-40 kişinin serbest bırakılmalarını sağlamak için Türkiye’deydim. Ölüm haberini İstanbul’da havalimanında Kıbrıs’tan gelenlerden öğrendim. Cenaze merasiminde de bulunamadım. Eşimle 9 yaşındaki oğlum Raif’i İstanbul’a davet ettim ve birlikte İzmir’e ablamlara gittik. Yolda Raif bana ‘Münir nerede?’ diye sordu. Kısa bir tereddütten sonra kendisine gerçeği söyledim ve Raif’in bir çiçek gibi içine kapandığını gördüm. Bir daha bu konuyu açmadı. Münir’i benden izinsiz niye ameliyata yatırdıklarını hiç konuşmadık. Yıllar sonra, Raif
trafik kazasıyla kendi hayatını kaybettiÄŸi tarihten birkaç ay önce bana geldi. ‘Baba, Münir’le dedemin mezarlarının etrafını demir parmaklıklarla çevirttim. Güzel oldu’ dedi. Münir’i rüyasında görmüş ve içinden gelmiÅŸ. AÄŸlamak istedim ancak aÄŸlayamadım.Raif’e sarılıp öpmek istedim, bunu da yapamadım.Duygularımı dışa belli etmemek bende, içinde bulunduÄŸumuz durum nedeniyle olacak, bir karakter haline gelmiÅŸti. Kıbrıs meselesi ve bu mesele nedeniyle omuzlamak zorunda kaldığım sorumluluklar mı buna mani oldu, yoksa doÄŸuÅŸtan mı bu böyleydi, pek bilemiyorum.’Duvarında Borges’in ünlü ÅŸiiri duruyorDenktaş’ın CumhurbaÅŸkanlığı Sarayı’ndaki odasının duvarında, Jorge Luis Borges’nin benim de çok sevdiÄŸim ÅŸiirini görüyorum. Okumaya baÅŸlıyor:‘EÄŸer hayatımı yeniden yaÅŸamış olsaydımDaha fazla yanlışlar yapmaya çalışırdım.Mükemmel olmaya da çalışmazdım. Daha rahat olurdum.Daha fazla dolu dolu yaÅŸardım.Daha az ÅŸeyleri ciddiye alırdım...’Sonra duruyor ve iç geçiriyor. ‘Bunların hangilerini tekrar yaÅŸasam yapmazdım, o baÅŸka mesele’ diye mırıldanıyor ve ekliyor:‘Aynı ÅŸartlar olsaydı baÅŸka bir ÅŸey yapamazdım ki. Ama ÅŸartlar farklı olsaydı. Çok daha rahat olurdum. Åžartlar öyleydi ki her günü ciddiye almak mecburiyetindeydik. Çünkü hayat memat meselesiydi. Hürriyetimiz bahis konusuydu. Türk adası addettiÄŸimiz bir Kıbrıs’ın Türkiye’ye dönük bir Yunan üssü olması bahis konusuydu. Bu yüzden o ÅŸartlar altında baÅŸka bir ÅŸey yapamazdık.’Sonra ÅŸiiri okumaya devam ediyor:‘Yeniden yaÅŸasaydımÄ°lkbahardan sonbahara kadar çıplak ayaklarla dolaşırdım...’Sonra duruyor:‘Şartlar müsaade etseydi ben hep bunları yapmak isterdim’ diye gülüyor.Okumaya devam ediyor:‘Daha fazla güneÅŸin doÄŸuÅŸunu izlerdim. Ama 85 yaşındayım. Ve biliyorum ki ölüyorum.’Ve yine çocuksu muzip haliyle gülüyor:‘80 yaşındayım ama henüz ölmüyorum.’SEVDÄ°M O GENÇ KADINITakılıyorum Denktaş’a:‘Aydın Hanım’la güneÅŸin doÄŸuÅŸunu seyrettiniz mi?’Yüzüme hayretle bakıyor:‘Alay mı ediyorsun? Nerde o ÅŸans! Nasıl seyredelim, çok geç kalkar. Sabah uykusuna bayılır’ diyor ve kahkahayı patlatıyor.Muzip Denktaş’ı yakalamışım bırakır mıyım? Yine takılıyorum: ‘Aydın Hanım bana söyledi, tangoyu severmiÅŸsiniz.’‘Tek bildiÄŸim dans o da onun için’ diye kahkaha atıyor ve ekliyor:‘GençliÄŸimizde tango çalınca dans ederdik. Åžimdi iki adım atınca hadi oturalım diyorum.’‘Ya Aydın Hanım’la sevdiÄŸiniz bir tango?’Ve bir anda eskilere dönüyor ve söylemeye baÅŸlıyor: ‘Sevdim o genç kadını/ Ansam onun adını/Her ÅŸey beni ona baÄŸlar/Kalbim durmadan aÄŸlar/Gitti o gelmeyecek/Gelse de görmeyecek...’‘Aman efendim sesiniz çok güzel. Hálá Aydın Hanım’a söylüyor musunuz? diye takılmayı sürdürüyorum. Gevrek bir kahkaha daha patlatıyor:‘Geçti zamanı. Geçti.’EmekliliÄŸini Yılan Adası’ndaki villasında geçirecekRauf Denktaş’la BaÅŸkanlık Sarayı’ndan çıkıp KKTCB plakalı Mercedes’e binip Kıbrıslı Türkler için bir efsaneye dönüşen Yılan Adası’ndaki villasına doÄŸru yol alıyoruz. 20 yıl önce Denktaş’la yine bir CumhurbaÅŸkanlığı seçimleri sırasında böyle köy köy gezerek bir yolculuk yapmıştık. Ama o zaman Mercedes’i DenktaÅŸ kullanıyordu. Bir köye gitmiÅŸtik. DenktaÅŸ elinde fotoÄŸraf makinesi, hem fotoÄŸraf çekiyor, hem de gittiÄŸimiz her yerde köylülerle konuÅŸuyordu. O zaman kimse ona ‘cumhurbaÅŸkanı’ demezdi. Adı ‘DenktaÅŸ Bey’di. Nereden geçtiysek el sallayan gençleri ve köylüleri hatırlıyorum..Denktaş’la bu defaki yolculuÄŸumuz oldukça farklı. Yollardan geçerken eskisi gibi el sallayan yok. Herkes, KKTC bayraklı Mercedes’e sessizce bakıyor.Yılan Adası’ndaki villa, askeri bölgenin içinde olduÄŸu için ÅŸimdiye kadar hiçbir gazetecinin girip fotoÄŸraf çekmesine izin verilmemiÅŸ.. DenktaÅŸ ilk kez villasının kapılarını bize açıyor. Ä°ki katlı villaya geldiÄŸimiz zaman DenktaÅŸ uyarıyor:‘Askeri yerleri çekmeyin olur mu’Birkaç vilanın içinde bulunduÄŸu bölgeye girerken fotoÄŸraf çekmiyoruz. Denktaş’ın iki dönüm arazi içindeki villası iki katlı. Bahçenin içinde de minik bir hayvanat bahçesi var. Denktaş’ın yıllar önce tanıştığım muhabbet kuÅŸu ‘Cici’ de orada. Önce onu ziyaret ediyoruz. DenktaÅŸ ‘Cici... Cici’ diye sevgiyle sesleniyor Cici’ye... Sonra eve yürüyoruz. Bize 3 sevimli köpeÄŸi eÅŸlik ediyor. Teras muhteÅŸem. Deniz ayaklarımızın altında.‘Buradan güneÅŸin batışını seyretmek çok güzel deÄŸil mi’ diyorum. Gülüyor:‘Herhalde. Daha seyredemedim. Belki bundan sonra’ diyor....Â
button