Güncelleme Tarihi:
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sedat Kadanalı, ‘‘Anadolu’da Doğumla İlgili Folklor’’ konulu araştırmasında Türkiye'deki yanlış doğum inanışlarını ortaya çıkardı. İlginç, düşündürücü, aynı zamanda ürkütücü bulgularla dolu olan araştırma, Anadolu'da yüzyıllar öncesinden günümüze ulaşan doğum öncesi ve sonrasıyla ilgili geleneklerin halen sürdüğünü gözler önüne seriyor. ‘‘Çeşitli yerlerde 60 değişik doğum yöntemiyle karşılaştım’’ diyen Kadanalı'ya göre Türkiye'de tıbbın başdöndürücü bir hızla ilerlemesine rağmen, doğum sırasında ölüm oranlarındaki azalma beklenenden çok az oldu. Bunun en belirleyici nedeni de yaygın olarak kullanılan geleneksel doğum yöntemleri...''
‘‘Henüz öğrenciyken, tesadüfen bulunduğum yerde bir ebe doğum yaptırmaya çalışıyordu. Doğan bebeğin bir türlü ağlamadığını görünce benden yardım istedi. Odaya girdiğimde ebenin göbek kordonunu kesmeden, kordondaki kanı anneden bebeğe sıvazladığını ve çocuğu içi soğuk su dolu leğene sokmakta olduğunu gördüm. Oysa bu hareketiyle bebeğin beynine zarar verebilir, sarılık olmasına yol açabilirdi.’’ Bebeği ölümden veya sakat kalmaktan son anda kurtaran Sedat Kadanalı, o günden bu yana Ege bölgesindeki tüm illerde ve Erzurum'da yanlış doğum yöntemlerini araştırmaya başlıyor ve bu araştırma yedi yıl sürüyor.
SARILIĞA KARŞI JİLET
İşte Kadanalı'nın aktardığı birkaç hazin vak'a: ‘‘Bir gece nöbetçi doktor arkadaş beni arayarak ebelerce geleneksel doğuma zorlanmış bir kadının hastaneye getirildiğini, sezaryene alındığını söyledi. Bebek annenin karın boşluğunda ölmüştü. Ve annenin rahmini bir türlü bulamıyorlardı. Normalde 80 gram olan kadın rahmi doğum sırasında bin grama kadar çıkar ve sonra tekrar küçülür. Meğer kadın 20-25 gün önce doğuma zorlandığı için, bebek karın boşluğuna düşmüş ve rahim küçülerek normal halini almıştı. Böyle bir olaya dünyanın başka bir yerinde rastlamak imkansız olsa gerek...’’
‘‘Bebeğin sarılığa yakalanması çok doğaldır. Ancak sarılık olduğunda bebeğin sırtı jiletle çiziliyor ve kan akıtılıyor. Çocuk buna bağlı enfeksiyonla ölebiliyor. Çocuğun üç ezan okunmadan emzirilmemesi de ölümüne sebep olabiliyor. Bu insanlar genelde doğuma her zaman anne ölümü olabilir diye bakıyorlar. Birçoğu doğumda yakınını kaybetmiş. Onun için doğum haberini ‘oğlun veya kızın oldu' diye değil, ‘hanımın kurtuldu' diye müjdeliyorlar. Hastanın ameliyata alınması gerektiğini yoksa ölebileceğini söyleyen doktorlara, ‘valla ben buna daha az başlık parası vermiştim, bu paraya yenisini alırım' diye cevap veren kocalar var.’’
Gebenin karnına bastırılıyor.
Gebe kadın, bir başkasıyla sırt sırta veriyor, bir çocuk oyunu olan ‘‘yerde ne var, gökte ne var’’ oynayarak bebeğin aşağıya inmesini sağlıyor!
Sırta alınarak ayak üstü yere vuruluyor, yüksekten zıplatılıyor.
Duvara tekme attırılıyor ya da traktörle gezdiriliyor.
Yumurta kabuğu iyice ezilerek içiriliyor.
Birkaç yastık sıralanıyor ve gebe bunun üzerinden atlatılıyor.
Bebeğin başı kolay çıksın diye vajinaya zeytinyağı sürülüyor.
Doğum çömleğe yaptırılıyor (Adıyaman).
Doğum kırmızı toprağa yaptırılıyor ve bebek 40 gün bu toprakta yatırılıyor (Denizli, Siverek).
Gebenin başında tuğla ve yumurta kırılıyor, taşlar birbirine vuruluyor.
Plasentayı ayırmak için kazma sapı hamilenin karnına dayatılıyor.
Plasenta ayrılmazsa sarkmakta olan kordunun ucu kızgın köze bırakılıyor.
Plasenta ayrılmazsa kadının kendi saçı ağzına sokularak midesi bulandırılmaya çalışılıyor, böylece plasentanın ayrılması sağlanıyor.
Plasenta çıkmadığında bir tencere kapağı ters çevriliyor kadının karnına konuluyor ve diz çöktürülerek sırtından bastırılıyor.
Göbek kordonuna iple ağırlık asılıyor.
Çocuğun göbeği kül konarak bağlanıyor.
Bebek doğunca kavrulmuş sıcak toprak ile yıkanıyor.
Bebeğin göbeğine zift sürülüyor.
Bebek tuzlu suyla yıkanıp kundağı tuzlanıyor.
Doğum sonrası kanama olursa vajinaya tezek konuluyor.
Bebek doğar doğmaz kınalanıyor.
Bebeğin gözlerine tereyağı ve soba isinden yapılan sürme çekiliyor.
Lohusa toprağa yatırılıyor.
Tavşan eti yersen, bebeğin çirkin olur.
Annenin yüzüne karabiber üflersen çocuk çilli doğar.
Nar, ayva ve portakal, çocuğu güzel yapar.
Gebe, ölüden ve ölü evinden uzak durmalıdır.
Gebe, canının çektiği bir şeyi çalarsa çocuk hırsız olur.
Sarı giysi girdirilirse, çocuk sarılık olmaz.
Köydeki kuşlar, tavuklar, diğer bağlı veya kapalı hayvanlar serbest bırakılırsa doğum kolay olur.
Bebek ters geliyorsa evdeki halı ve kilim tersyüz edilir.
Doğum kolaylaşsın diye kocanının ayakkabısından su içilir.
Anne ve bebeğinin çamaşırı dışarda bırakılırsa çocuk yaramaz olur.