Okuldan sonra annem bamyayı sevdirmek için bana yıllarca terapi uyguladı

Güncelleme Tarihi:

Okuldan sonra annem bamyayı sevdirmek için bana yıllarca terapi uyguladı
Oluşturulma Tarihi: Mart 28, 2004 00:00

Bugün Türkiye’nin değişik yörelerindeki yatılı bölge okullarında, 200 bine yakın öğrenci okuyor. Yaşadıkları yerlerde imkan olmadığından, öğrenim görmek için ailelerinden uzak kalan, daha ilkokul çağında ufacık çocuklar bunlar.Milli Eğitim Bakanlığı’nın en tepesindeki isim de, işte böyle bir okuldan gelme. 9 yaşında ailesinden ayrılıp, yatılı bir okula gitmek zorunda kalan Hüseyin Çelik. Geçen hafta, yıllar önce mezun olduğu Tatvan’daki Yatılı Bölge Okulu’nu ziyaret eden Çelik, hem öğrencilerle sohbet etti, hem de bizlerle yatılı okul anılarını paylaştı. ‘Bu okulun benim hayatımda derin izleri vardır. Eğer yatılı okul olmasa biz okuyamayacaktık’ diye söze başladı ve 800 kişi için aynı anda yapılan yemekleri, haylazlıklarını, yediği dayakları, kurduğu dostlukları anlattı. Bir yandan da etrafını saran öğrencilerle konuştu. Çelik, ‘Kim büyüyünce Milli Eğitim Bakanı olacak?’ diye sorduğunda, çocukların hepsi öne atılıp ‘Ben... Ben...’ diye çığlıklar atıyorlardı.Kaç yaşında evinizden ayrılıp yatılı okula gittiniz?- İlkokul 3’e kadar Otluca Köyü’nde okudum. Üçüncü sınıfa geçerken imam olan babam bir başka köye tayin oldu. Taşındığımız köyde okul olmayınca ben okula 1 yıl ara vermek zorunda kaldım. Babam da, 2 abimle birlikte hepimizi yatılı okula göndermeye karar verdi. Tatvan Van Yatılı Bölge Okulu’na kaydımızı yaptırdı. Dokuz yaşındaydım.Dokuz yaşında evden ayrılmak zor olmadı mı?- Zordu. İlk gittiğimde günlerce ağladım. Okul, Van yolu üzerinde yüksek bir tepededir. Van’a doğru giden yola saatlerce bakıp ağladığımı biliyorum. O yola bakmak bile teselli veriyordu.Abilerinizin yanında olması sizi biraz rahatlatmıştır.- İlk yıl onlar olmasaydı, birbirimize sığınıp destek olmasaydık, belki o yılı bitiremezdik. İlk yıldan sonra alıştım, abilerim de zaten bir yıl okuyup ayrıldı, ben altı yıl devam ettim.O ilk yıl bir ara okuldan ayrılmayı da düşünmüşsünüz. - Sınıftaki diğer çocuklarla aramda çok mesafe vardı. Hem aileden yeni ayrılmışsınız hem arkadaşlarınız bir hayli önde. Yatılı okullarda çok merhametsiz bir yapı vardır, bir öğrenciyi kafaya taktılar mı bırakmazlar. Benim bundan çok sıkıldığımı, dersten sınıftan nefret etmeye başladığımı bir öğretmenim anladı. Duygu Akça’ydı adı. Beni aldı sınıfta en öne oturttu. Benimle özel olarak ilgilendi. Duygu Öğretmen sayesinde intibak ettim.Dersleriniz düzeldi mi?- Üçüncü sınıfı iyiyle kapattım. Dördüncü sınıfın başında sınıfın ilk beşi arasına girdim. Beşinci sınıfta en iyisi oldum. Ders açısından rahatladım.Okulda yaşam nasıldı? - Tam bir askeri kamp gibiydi yatılı okul. Etrafı tel örgülerle çevriliydi. Hani mahkumları sayarlar ya, sabah-akşam yatakhanede sayım yapılırdı. Hafta sonlarında da askerdeki gibi izin kağıdıyla çıkılırdı. Telefon diye bir olay yoktu. 1968-69’da annemle babamla telefonla görüşmek de mümkün değildi. Dört ayda bir, sömestrden sömertre görüşüyorduk. LAMBAYI OKULDA ÖĞRENDİMYatılı okul yaşamı size neler öğretti?- Lambayı ilk kez orada gördüm. Böyle karpuz lambalar var, millet ranzaların üzerinden dokunuyor, hafif sıcak. Bulunduğumuz köylerde elektrik yoktu. Elektrik düğmesine ilk defa yatılı okulda bastım. O yatakhaneyi dolduran çocuklar olarak elektrik lambası nasıl yanar söner bilmiyorduk. Bekçi geldi bilgiç edasıyla, sesini de biraz incelterek ‘Yavrularım bakın şöyle açılıp kapanır’ dedi. Ertesi gün bizden sonra gelenlere bu mahareti biz gösterdik, ‘Böyle yanar böyle söner’ diye.Yemekler nasıldı, hep makarna, patates mi çıkıyordu? - Yemekten önce, temizlik meselesi büyük sıkıntıydı. 15 günde bir banyo yaptırırlardı. 40-50 kişilik sınıfı bırakırlar içeri. 15 dakika su akar. Her birimizin elinde bir hamamtası, kurnaya yanaşıp başına su dökmek bir mesele. Ancak birkaç tas su dökebilirsiniz. Bitlenirdi öğrenciler. Yemeklere gelince, makarna yapışır, bloklar halinde konurdu tepsiye. Düşünün 800 kişiye bir kazanda bamya pişiyor. Orada bamyadan nefret ettim. Yapış yapış bamyayı görünce midem bulanırdı. Okuldan sonra annem bamyayı sevdirmek için yıllarca terapi uyguladı.DAYAK ÇOKTU HERKES YERDİDayak var mıydı peki?- Dayak çok yaygındı, herkes dayak yerdi. Bir de ben yaramaz bir çocuk olduğumdan epey dayak yemiştim. Öğretmenler öğrencilerin tırnaklarına cetvelle vururdu. Kimisi sopayla vururdu. Mustafa Uğur Savaş diye bir hocamız vardı mesela, o hortumu tercih ederdi. İçi astarlı su hortumlarıyla döverdi. Cop gibiydi.Ailenize söylemediniz mi hiç bu durumu?- Dört ayda bir görüyorsunuz, nasıl anlatacaksınız? Hem anlatsanız bile bir şey ifade etmez. Dayak geleneksel olarak bizim toplumda var, ‘Hocanın vurduğu yerde gül biter’ derler. Bir de yaramazlığınız biliniyor zaten. Yapacak bir şey yok.YILAN AVLARDIMNe yaramazlıklar yapardınız?- Okulun altından akan suda çok yılan vardı örneğin, ben de orada yılan avlardım. Bir gün iki yılan yakaladım. Boyunlarından iple bağlayıp bir çiviyle yere çaktım. Orada toparlanıp kaldılar. Bir başka arkadaşım da gidip kızları çağırdı. Onlar konuşa konuşa geldiler. Tam yılanların hizasına gelince çekildim. Bir anda yılanlarla karşı karşıya kalınca çığlıklarla koştular, birisi korkusundan bayıldı. Bizim nöbetçi öğretmen -Allah selamet versin vefat etti- Dursun Gülmezler’i çağırmışlar. O bayılınca ben panikledim, halbuki yılanları atabilirim oradan. Dondum kaldım. Dursun Hoca geldi, beni görünce ‘Garanti bu senin işin’ dedi. O gün nasıl bir dayak yedim anlatamam.Öğrenim açısından neler kattı size yatılı okul?- O okulların en büyük avantajı sabah ve akşam etüdlerinin olmasıdır. Gündüz bir dersi iyi anlamazsanız, akşam etüd sırasında öğretmene sorma şansınız var. Arkadaşlarınızla birlikte ödev yapıp, birlikte problem çözme fırsatı yakalıyorsunuz.Ya kurduğunuz dostluklar?- Yatılı okuduğunuz için ister istemez arkadaşlıklarınız güçleniyor tabii. Değişik insanlar tanıyor, daha ilköğretimdeyken asker arkadaşlığı gibi çok samimi dostluklar kuruyorsunuz. Hiç unutulmayan dostluklar.Geçici bir süre mi yatılı okudunuz, bir süre sonra evinize, ailenizin yanına döndünüz mü?- Lise hayatım hep yatılı geçti. Dokuz yaşında evden ayrıldım, lise sona kadar yatılıydım. Sonra da zaten üniversiteye başladım. Yaz aylarında da aileye yük olmamak için çalıştım hep. İnşaatlarda çalıştım. Ben inşaat boyacısıydım.Yatılı okullarda yaşadığınız sıkıntılardan, Milli Eğitim Bakanlığı’na... İlginç bir yaşam öyküsü...- İmkanlar elbette ki önemli, ama bunların hepsinin önünde olan şey insanın kendi iradesidir. Lüks bir çalışma odanız, lüks bir okul çantanız, lüks elbiseleriniz olmayabilir, ama bir şey öğrenmek ve bir yerlere gelmek gibi bir azme, bir iradeye sahipseniz Türkiye gibi bir ülkede mutlaka bir yerlere gelirsiniz. Eğer benim azim ve kararlılığım olmasaydı bunlar olmazdı.HÁLÁ KENDİ DÜĞMEMİ KENDİM DİKERİMYatılı okullarda, gurbet, anne baba hasreti yüzünden, küçük yaşlardan itibaren çocuklar kendi kendilerine bakmayı, kendilerini bir şekilde geçindirmeyi öğreniyorlar. Çok ciddi bir özgüven kazanıyorlar. Ben 12 yaşındayken kendi başıma Van’ın bir köyünden çıkıp Van’a, oradan Tatvan’a gidebiliyordum. Bir de küçüklükten itibaren yüklendiğimiz o sorumluluk sayesinde, kendi düğmemi kendim dikiyorum şimdi. Çok ütülü elbisemiz olmazdı mesela ama, bayramlarda elbisemizi düzeltip, ıslatıp yatağımızın altına koyardık, ütüsü oydu onun. Bunları hep o yatılı okul yaşamında öğrendim.Kaçakçı Yusuf denilen adam hayatımızı kurtardıYatılı okulda anne baba hasreti en yüksek safhada. Bir an önce onlara kavuşmak istiyoruz. Tatvan’dan ilkel bir gemiyle 6-7 saatte Van’a geldik. Üstü açık bir kamyonun karasöründe köyümüzün yol ayrımına kadar gittik. Düşünün, 15 Şubat ve yerde bir metre kar var, güneş de batmak üzere. Köye kadar 15-20 kilometre patika bir yoldan gitmek zorundayız. Bir an önce ailemize kavuşmak için gözümüz tehlike görmüyor. Tam tepeyi tırmanırken bir atlı geldi, adam bir eşkıya görüntüsünde. Eyvah dedik. Masallardaki kahramanlardan birine benziyor. ‘Siz kimsiniz’ dedi. ‘Filancanın oğluyuz, Özyurt köyüne gideceğiz’ dedik. ‘Bu bacaklarınızla mı?’ diye kızarak bizi önüne kattı. Evinde misafir etti. Sabahleyin kahvaltımızı yaptırdı, ‘Şimdi gidin, babanıza da selam söyleyin’ dedi. Kaçakçı Yusuf denilen o adam o gün bizi geri çevirmeseydi ya donardık veya kurtlar bizi parçalardı. Yaşayacağımız varmış.ÖĞRENCİLERE KÖYÜNDE GÖRMEDİĞİ ŞEYLER GÖSTERECEKSİNİZEski okulumda beni üzen bir manzarayla karşılaştım. Yemekhanede bir masaya oturdum, etrafıma da çocuklar oturdu. Baktım sadece kaşık var, çatal yok. Çağırdım okul müdürünü sordum. ‘Çatalları birbirlerine batırıyorlar, o yüzden yasakladık’ dedi. Böyle birşey olabilir mi? O çocuk nohutlu tavuğu kaşıkla nasıl yiyecek? Siz bu çocuklara yaşama kültürü öğretmezseniz, okul sadece teorik bilgilerin depolandığı bir yer olur. Onlara pratik hayat bilgisi vereceksiniz, köyünde görmediği şeyleri öğreteceksiniz.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!