Oğlumla kralını yaparız

Güncelleme Tarihi:

Oğlumla kralını yaparız
Oluşturulma Tarihi: Mart 04, 2000 00:00

Haberin Devamı

O reklam! Oğlan askere gidiyor. Hasret yağmurlarıyla yıkanan baba, oğlunu kışlaya teslim ediyor. Manzara dokunaklı: Baba ağlamaklı. Tam biz de ağlamaya hazırlanırken, o fırlama baba, oğlunun jean'ini giyip, gözlüklerine konup, bir de arabayı öyle bir patinajla gazlıyor ki... Reklam muhteşem. Çok komik. Reklamı güzel yapan gerçeklik duygusu. Çünkü Cem Yılmaz'ın yanında oturan gerçek babası. Ve o sanki kırk yıllık oyuncu. Yani o kadar başarılı! Evlerine baba Yılmaz'la konuşmaya gittik. Bir yerine 5 komik Yılmaz keşfettik. Biz baba Arif Yılmaz'la konuşalım dedik ama zaman zaman diğerlerinin araya girmesini de engelleyemedik.

ARİF YILMAZ

Arif Yılmaz, oğlu Cem Yılmaz'la reklam filminde oynadıktan sonra iyice ünlendi. Gittiği her yerde insanlar ona iki soru sorur oldular. Biri 'o patinajı gerçekten siz mi yaptınız?' Öbürü de 'kaç para aldınız?' Arif Yılmaz, ‘‘kendi arabamı ben öyle kullanıyorum, ama filmde patiyi Cem yaptı‘ diyor. Ama Cem'le aralarındaki atışma bitmiyor. ‘‘Baba, sağda solda sorduklarında ben yaptım diyormuşsun' deyince cevap hazır: Ne var yani! Olay bitmiş. Salaklar niye soruyorlar. Ben yaptım diyorum var mı? Hem istersem, kendi arabamla ben de öyle kalkarım! On ton çakıl döküldü oraya öyle patiyi babam da yapar.

CEM YILMAZ

En az benim kadar oynuyor

Babanın oyunculuğunu nasıl buluyorsun?

- En az benim kadar oynuyor. Müthiş bir oyunculuk yeteneğimiz var anlamında değil. Mesela Her Şey Güzel Olacak'da, ‘‘Hadi oradan kendilerini oynamışlar, buna oyunculuk mu denir?’’ diyenler olmuştu. Bence işin yüzde 80'ini o zaman bitiriyorsun. Babam da bunu yapabiliyor. En zoru insanın kendini oynamasıdır...

Senin baban olmasaydı?

- Kesinlikle daha zor olurdu. Bu lezzeti, böyle amatör ruhlu insanları bulmak çok zor. Tabii babamla dalga geçtim: ‘‘Ciguli'nin dizisinden de teklif gelse oynar mısın’’ diye. ‘‘Hadi len’’ dedi.

Mavi Jeans'den başka bir jean giymiyor musun?

- Ben jean giymiyorum ki. Hep böyleyim. Bir siyah pantalon. Ama biz ailecek zaten siyah giyeriz.

SABAHAT YILMAZ: Babası da siyaha düşkündür. 32 senedir böyle giyinir. Bir de çizmelerinden hiç vazgeçmez. Yazın bile giyer.

- Baba, bir Orhan Gencebay bir sen giyiyorsun onları!

BABA YILMAZ: Ne varmış! Ayağımı sarıyor, seviyorum.

Bu Cem Yılmaz sizin çocuğunuz mu?

- Şüpheniz mi var?

Yani zekasını, espri kabiliyetini sizden mi almış yoksa annesinden mi?

- Bana çekmiş, bana.

En çok benzeyen çocuk o mu size?

- Bütün huylarıyla aynı. Özellikle zamparalığı.

İstiyorsanız yazmayayım bunu...

- Yaz, yaz birileri okur da ciddiye alır belki!

Diğer çocuklarınız da Cem Yılmaz'a benziyor mu?

- Hepsi komiktir. Can 68, Cem 73, Özge 82 doğumlu.

Kızı buluncaya kadar gitmişsiniz!

- Kızı Cem'de bulsaydık kalırdık biz! Kız çocuğu çok başka. Müthiş bir şey. Ben demiştim ki: ‘‘Tanrım, gözleri mavi, saçları sarı bir kızım olsun’’. Özge doğduğunda aynı öyleydi. Dualarım gerçekleşti.

Ortak özellikleri başka neler, üç çocuğunuzun?

- Gerçekçiler. Ayrıca hiçbiri lafını esirgemez.

Üçü de car car car fikirlerini söylerler, öyle mi?

- Evet. ‘‘Beni ilgilendirmez’’, ‘‘Ben karışmayayım’’ yoktur bizde. Karışırlar, tartışırlar. Dertlerini anlatırlar. Bunlar öyle çocuklar.

Cem Yılmaz'ın kulağını çektiğiniz yıllarda, ortaya böyle bir adam çıkacağını tahmin ediyor muydunuz?

- Ben hiç birinin kulağını çekmedim ki! Baskı yok, Hepsi serbest büyüdü.

ANNESİ DÖVMÜŞTÜR

Bu ailede popoya vurma, pataklama, kulak çekme hiç mi yoktu yani!

- Ben yapmadım. Bilmiyorum. Tokat attığımı bile hatırlamıyorum. Anneleri dövmüştür belki.

Oğlunuz için hiç endişeleniyor musunuz, ‘‘Zeki, parlak ama bunu tutmak lazım, yoksa dağılır gider’’ diye.

- Leman'a başlarken biraz tereddüt ettik. Gerçekten karikatür mü çiziyor diye takip ettik. Çünkü Çarşamba geceleri ortadan yok olurdu. Ben o zamanlar nereden bileyim bu karikatür denilen işle uğraşanların sabahladığını. Arkadaş neden bütün hafta bir şey olmuyor da, bir gece sabaha kadar kalınıyor! Araştırdım, baktım orada, rahatladım.

Karikatürist olmak istediğini söyleyince, ''Bak yavrum sen en iyisi doktor ol, mühendis ol'' demediniz mi?

- O olay zaten üç yaşında başladı. Cem'in harcadığı kağıdın kalemin sayısını ben unuttum. Bir matbaa kurulurdu. Rahmetli Altan Erbulak çalıştığım mağazanın müşterisiydi, Cem'in çizdiklerini göstermeye hep niyetliydim. Diyecektim ki, ‘‘Bizim çocuk da bunları çiziyor abisi, bir gör’’. Kısmet olmadı. Tam götüreceğime yakın adam öldü, Allah rahmet eylesin. Sonra bir gün Çağçağ geldi. ‘‘Bu kim ya?’’ dedim. İsim adres alırken meseleyi çözdük biz. Söyledim, ‘‘Bizim çocuk böyle şeyler çiziyor’’ dedim...

İlgili bir babaymışsınız...

- Başka şansım var mı? Babayım ben, tabii ki ilgili olacağım! Ayrıca Cem şahane org çalar. Mağazadan orgları eve getirirdim. Hatta bir gün, tesadüfen Barış Manço dinledi. ‘‘Çok güzel çalıyor, hocası kim’’ dedi. ‘‘Hocası mocası yok, kendi kendine öğrendi’’ dedim.

Babalar çocuklarıyla gurur duyar ya. Kendi arkadaşlarınıza Cem'i nasıl anlatıyorsunuz?

- Pek anlatmıyorum. İyi bir şey yapmışsa ‘‘İşte bu ya’’ diyorum. O kadar. Şimdi de siz sorduğunuz için anlatıyorum. Yoksa ortalıkta, ‘‘Bu benim oğlum’’ diye kasım kasım dolanmıyorum.

En çok nesi hoşunuza gidiyor?

- Kendini savunabilen bir çocuk. Bu tabii ki beni mutlu ediyor. Ama ortada bir sebep yokken ters bir şey söylemesi huzursuz eder.

Peki şundan korkmuyor musunuz: Bu çocuğun ağzı durmuyor bir gün bir şey söyleyecek her şeyi mahvedecek!

- Yok. Sahnede yapmayacağını biliyoruz. Annesiyle beş altı sefer oyununa gitmişizdir. İlk zamanlar, yanlış bir şey yapacak mı diye korkuyorduk. Bir huyu var: Bir şeyler anlatır, anlatır durur. Sonra, ‘‘Hatırlamıyorum’’ der. Acaba gerçekten mi hatırlamıyor? Annesiyle biz mahvolurduk! Sonra bakıyoruz devam ediyor. Oh be dünya varmış oluyorduk!

Siz hepiniz normalde de bu kadar neşeli misinizdir?

- Yok aslında numara yapıyoruz! Hep kavga ederiz de, şimdi gülüyoruz. Biz buyuz işte! Biraraya geldiğimiz zaman, hepimiz neşeliyiz.

Bu çocuk adam olmayacak diye düşündüğünüz hiç olmadı mı?

CEM YILMAZ: Abimle ilgili soruları daha sonra alalım!

- Yok. Hiçbiri için düşünmedim.

BAKIMLI BIYIKLAR

Bu kadar ‘‘Zeki, zeki, zeki!’’ deniyor, insan doğal olarak kendisine pay çıkarıyor değil mi?

- E biraz. Akılı adamdan akıllı çocuk olur.

Onun doğal gelişimini engelleseydiniz, nasıl bir adam çıkardı ortaya?

- Bizde o zihniyet yok.

CEM YILMAZ: Öyle diyorsun ama üniversiteye başladığımda saçlarımı uzatmıştım. Devamlı kes o saçları diyordun. Ben de bir gün dayanamadım, toptan kazıttım.

- O, öyle değil. O saçlar sana yakışmıyordu. Yoksa saçına niye karışayım? Dengeli değildi. Çirkindi, çirkin! Ben de eskiden bıyık bırakıyordum ama çok bakıyordum. İtirazı olan var mı? Benim bakımlı bıyıklarım vardı. Hani bir gün Cağaloğlu'nda bir çöpçü görmüştük, bıyıklarında su donuyordu. Benimki öyle değildi.

Mavi jeans'in reklam filminde oğlunuzu aşmışsınız!

- Ben arada kaynar giderim de, Cem'e ayıp olmasın diye, iyi olması için uğraştım.

Daha önce hiç oyunculuk tecrübesi olmayan biri, ben bu işin altından nasıl kalkacağım diye endişelenmez mi?

- Hiç. Asla. Cem böyle bir şey yapmak ister misin diye sorunca, kralını yaparız birlikte dedim.

Çok rahat insanlarsınız. Korku, endişe, panik hiç yok mu sizde!

CEM YILMAZ: Biz aslında çok dışarı açık, komşularıyla haşır neşir tipler değiliz. Kocaman bir aileyiz, aile içinde diyalog kuruyoruz. Bu evde herkes, dünyaca meşhur muamelesi görüyor.

- Doğru, hepimiz starız bu evde.

Elalem bu reklam filmi için ne der, olmadınız mı?

- Hiç. Güzel olacağından emindim.

EMEKLİ TEZGAHTAR

Demek ki, oyunculuk yeteneğiniz var!

- Zaten Cem'in filminde de oynayacaktım. Her Şey İyi Olacak'ta. Kendime de güveniyordum ama Cem son anda dedi ki: ‘‘Boş ver baba’’. Üstelemedim.

CEM YILMAZ: Rolü başkasına kaptırdın di mi baba!

- Tabii Selim Abi'nin benim rolü oynaması da bize mutluluk verdi!

Gerçek mesleğiniz ne, bu arada?

- Tezgahtarım. Beyaz eşya. Arçelik bayiinden emekli oldum ben. Çalışmayı severim. Eğlenirim.

Bu ailede kimse depresyona girmez mi?

ÖZGE YILMAZ: Ben yeni çıktım!

- Bizim sıkıntılarımız böyle gülerken kaynar gider. Çingeneler gibiyiz, kavga ederken bir bakmışsın klarnet çalmaya başlamışız. Bizde öyle.

Bir jean reklamında neden oynayayım dediniz mi?

- Don reklamı olsaydı da, oynardım!

Cem'i annesi mi şımarttı? Öyle denir ya, ‘‘Annesi şımarttı bu çocuğu!’’

- Şımarık değildir. Bir acayip çocuktur bunlar. Sokakta oynamazlardı. Muhitimizde kimse tanımaz bunları. Topu bile evde oynarlardı.

AVCI KIZLAR

Çapkınlıkları? Bir baba gurur mu duyar oğlunun çapkınlıklarından...

- Her gün biriyle birlikte olmak iyi bir şey değil. Ama tabii n'apsın kadınlar da onu rahat bırakmıyor ki...

Peki annesi? O ne diyor? Anneler oğullarını hep ‘‘ay parçası’’ gibi bir kızla evlendirmek isterler ya.

- Akıllı biri olması kendini de, bizi de mutlu eder. Beraber olduğu kızlarla tanıştırır bizi. Üç tanesiyle filan tanıştık. Hepimiz biliyoruz onları. Onlar avcıydı! Benim gibi uyanık birilerine düşmeleri lazım! Bizimkinin henüz tecrübesi avcı olup olmadıklarını anlamaya yeterli değil.

Siz kaç yıldır evlisiniz?

- 33. Ama bu sağlam evliliğin kahramanı karım. Yani ben değilim!

Ne güzel, eşiniz bütün aileyi bir arada tutmuş...

- Vallahi iyi tuttu. Gerçi beni ailece tuttular. Yoksa ben gidiyordum. Ben gizlemiyorum ki hiçbir şeyi...

CEM YILMAZ: Çok acıklı bir hikaye anlatmak istiyorum şimdi. Kötü alışkanlıkların hepsi babam tarafından bizzat denenmiştir ve başarısızlıkla sonuçlanmıştır! Değil mi baba? Zamanında ‘‘İçince n'oluyor?’’ demiş içmiş, ‘‘Zamparalık yapınca n'oluyor?’’ demiş yapmış. Becerememiş!

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!