Oğlum benim hazinem

Güncelleme Tarihi:

Oğlum benim hazinem
Oluşturulma Tarihi: Mart 27, 2013 00:00

Ne yurtdışında gördüğü eğitim, ne hayalleri... Hiçbir şey Mine Kalpakçıoğlu için ailesi ve oğlu Kaan kadar önemli değil. Cemiyet hayatının ünlü ismi, hakkında merak edilenleri ve tutkularını Hello! dergisine anlattı.

Haberin Devamı

Güzel, şık, başarılı ve bir çocuk annesi... Aynı zamanda sıkı bir Galatasaraylı. Çünkü camianın deyim yerindeyse içine doğmuş. Galatasaraylı eski yöneticilerden işadamı Sinan Kalpakçıoğlu’nun kardeşi. Babasının Dışişleri’nde çalışmasından dolayı gençliği hep yurtdışında, Fransız okullarında geçmiş. Belçika, Fransa ve Yunanistan’da yaşamış. Tıbbı kazanmış ama reklamcılıkla tanışınca rotayı bu yöne çevirmiş. Bugün iletişim sektöründe 20 yıllık deneyim sahibi. Türkiye ve İstanbul’la ilgili iki araştırma kitabı var ve 3.5 yıldır da halkla ilişkiler şirketi sahibi. Mine Kalpakçıoğlu’yla bu yüksek tempolu hayatı konuştuk.

* Sizi cemiyet hayatından tanıyoruz ama 20 yılı aşkın süredir iletişim sektöründe çalışıyorsunuz.          

- Aslında ben dokuz yaşından itibaren doktor olmak istedim. Ailemizde çok değerli doktorlar var. Onların arasında olduğumda kulaklarımı açıp hep dinlerdim. Bana insan vücudunu anlamak, açmak, içini görmek, ölmekte olan bir hastayı iyileştirmek çok enteresan gelirdi. Dayılarımdan ikisi zamanın çok tanınmış, saygıdeğer doktorlarındandı. Uzun lafın kısası Türkiye’ye dönüp üniversite sınavına başvurduğumda ilk iki seçimim tıptı ve kazandım. Yazın aileme çalışmak istediğimi söyleyince, “Bari burada bizden yardım al, sana düzgün bir yerde iş görüşmesi ayarlayalım” dediler. İlk görüşmesine gittiğim reklam ajansında, müşteri temsilcisi olarak yetiştirmek üzere işe alındım. İletişim dünyasına adımımı öyle attım.

* Şimdi de halkla ilişkiler yapıyorsunuz.

- Evet, senelerce reklam ve halkla ilişkilerle paralel çalışmalarda bulundum ve gördüm ki özellikle çağımızda halkla ilişkiler gittikçe daha çok önem kazanıyor. Benim de yıllardır reklamla birlikte yaptığım bir iş dalı. 

* Siyasetçi, uzman ve akademisyenlerin Türkiye’nin kalkınma sürecine ilişkin değerlendirmelerinin yer aldığı “Türkiye Cumhuriyeti: Avrupa’da Yükselen Bir Yıldız” adlı bir de kitap yayımladınız.

- Fransa Paris Match dergisinden ayrılan bir grup gazetecinin kurduğu, devlet adamlarıyla ve devletlerle ilgi yayınlar yapan bir yayınevi benimle temasa geçti. Hep Fransız okullarında okuduğum için birçok Fransız arkadaşım var; onlardan biri beni önermiş. Türkiye ve Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesiyle ilgili bir kitap projesi yaptık. Bunu bir sonraki kitap olan “İstanbul” takip etti.

HER DÖRT SENEDE BİR YENİ HAYATA BAŞLARDIM

* Bir iş kadını olarak nasıl bir duruş, prensip ve felsefe benimsiyorsunuz?
 

- Sadece iş felsefesi değil, hayat felsefemde de doğallık çok önemlidir. Olduğun gibi olmak, farklı görünmemeye çalışmak, düşündüğünü değiştirmeden, saklamadan dile getirebilmek çok önemli. Herkes aynı açık sözlülükle iletişim kurduğunda güzel ifadeler, güzel fikirler çıkıyor ortaya.

* Türkiye’deki kadının gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Türk kadını kendi örf ve âdetleri, kültürüyle her zaman benim için çok değerliydi. Ancak son yıllarda Türk kadını değişiyor. Ben aile kavramından çok uzaklaşmadan da kuvvetli kadın olunur düşüncesini savunuyorum. Büyüklerimiz keza “devlet gibi” dediğimiz kadınlardı.

* Babanız Dışişleri’nde çalıştığı için gençliğiniz Belçika, Fransa ve Yunanistan’da geçmiş...

- Geri dönüp bakınca en çok zorlandığım konunun her dört senede bir tüm arkadaşlarımı, evimi, okulumu bırakıp yepyeni bir hayata başlamak olduğunu görüyorum. Üstelik sürekli Türk diplomatlara suikastlar düzenleniyordu. Çok tatsız zamanlar yaşadım. Ama bunlar beni güçlendirdi de... Özellikle iletişimde kuvvetli olmaya yöneltti beni. İnsanlara önyargı ile yaklaşmanın ne kadar yanlış olduğunu çocuk yaşta öğrendim.

ANNE OLDUĞUMDAN BERİ DAHA SEVGİ DOLUYUM

* Yaşamdaki dönüşümlerinize baktığınızda temel olarak neler çıkıyor karşınıza?


- Özellikle anne olduktan sonra daha sevgi dolu, daha çabuk bağışlayan, anlayışlı bir insan haline geliyorsunuz. Çocuğunuz size bakarak büyüyor, o yüzden siz de kendinizi sürekli geliştirip iyileştirmeye çalışıyorsunuz. Benim en iyi ve doğru düşündüğüm zamanlar, spor yaparken veya doğa içindeyken oluyor. O yüzden genelde radikal kararlarımı bunları yaptıktan sonra alırım.

* Oğlunuz Kaan ile iletişiminiz nasıl? 

- Kaan ile saygı ve sevgi dolu, güzel bir anne-oğul ama aynı zamanda arkadaş ilişkisi yaşıyoruz. O ve ailem benim için hayatta en önemlilerim, hazinem...

EŞİNİ ORKİDE GİBİ DÜŞÜNECEKSİN

* Evlilik kurumuna, aşka, dostluğa nasıl bakıyorsunuz? Yıllar ve yaşanmışlıklar bakış açınızda neler değiştirdi?


- Evlilik, doğru uygulamalar ile çok huzurlu yapıyor insanı. Asla ve asla değer verdiğin insana karşı gelmemek, karşındakini anlamaya çalışmak ve kendi fikirlerini söylemek için doğru anı seçmek lazım... İnsanın eşi, aynı zamanda en yakın dostu oluyor zamanla... Eşini ve dostunu orkide gibi besleyip, bakıp, ruhunu okşayıp seveceksin. En ufak bir ihmalde solup gidiyor gibi düşüneceksin.

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!