Odaya kilitledi, ikna etti

Güncelleme Tarihi:

Odaya kilitledi, ikna etti
Oluşturulma Tarihi: Haziran 17, 1998 00:00

Haberin Devamı

‘Hazan Mevsimindeki bir aşkın öyküsü bu. Afyon Huzurevi'nde başlıyor. 60'ından sonra törelere karşı gelerek hiç sevemediği eşinden boşanan ve 67 yaşında aşkı bulan Dursune Hanım ile 74 yaşındaki müzmin bekar Zekeriya Bey'nin öyküsü, aşkın mevsimi olduğunu sananların alacağı nice dersle dolu. ‘‘Yaş 70, iş bitmiş’’ diye düşünenlere ithaf olunur...

Dursune Hanım, genç kızlık hayallerini daha 21 yaşındayken, hiç istemediği amcasının oğluna telli duvaklı gelin giderken hapsetmiş gönlüne. Daha ilk günden içine sinmemiş bu zoraki evlilik. ‘‘Babaevinden gelinliğinle, kocaevinden kefeninle çıkarsın’’ töresi de elini kolunu bağlayınca 47 yıl aynı yastığa başkoymuş kocasıyla...

Sonunda, 47 yıl boyunca ertelediği hayallerini gerçekleştirmek için törelere isyan etmiş. Herkesi çok şaşırtan ani bir kararla dava açıp boşanmış. Dursune Hanım, törelere isyanını, ‘‘Birbirimizi sevemedik işte. Bir kadın kocasının ipini çeker, derler. Ben çekemedim, sonunda koyverdim. Nereye giderse gitsin, dedim’’ sözleriyle anlatıyor.

Şimdilerde eski kocasından ‘‘o adam’’ diye sözediyor. Boşanmayı da ‘‘sülalesinde’’ kendisinin icat ettiğini söylüyor gururla.

Çocukları ve kardeşleri törelerin dışına çıktığı için yüz çevirmişler ona. Yalnızlığa itilen Dursune Hanım, boşanırken gösterdiği kararlılıkla bavuluna hayallerini doldurup, aşksız geçen 47 yılı ve kendisini reddeden ailesini geride bırakarak Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu'nun Afyon Huzurevi'ne sığınmış. Kaçan trenin son vagonuna yetişme umuduyla...

ÖNCE HABER YOLLADI

Huzurevi'ne yerleştiği ilk günlerde çevresine, ‘‘Ben daha gencim. Burada iyi bir adam bulursam evleneceğim’’ mesajını vermeye başlamış. Ve 74 yaşındaki Zekeriya Öncül'ü gördüğü gün, zoraki evliliği nedeniyle kalbinin derinliklerinde bir yerlere hapsettiği ‘aşk’ firar etmiş. Dursune Hanım, utandığı ya da ayıplanmaktan korktuğu için olsa gerek, önce aşk sözcüğünü pek kullanmak istemiyor. ‘‘Konuşmasını, oturmasını, kalkmasını beğendim’’ diyor. Ancak sohbet biraz ilerleyince sözcüklere koyduğu ambargo da yavaş yavaş deliniyor ve dudaklarından şu sözler dökülüyor: ‘‘Ben içimden, bütün kalbimle sevdim onu. Aşık oldum, peşine düştüm.’’

Dursune Hanım, Zekeriya Bey'i nasıl tavladığını şöyle anlatıyor:

‘‘Huzurevi'nde sevilen kişiler var. Önce onlarla haber yolladım. ‘Hayır' cevabı geldi. Ondan sonra kendimiz konuştuk, ayarladık. Müdürümüze haber verdik. Yüzüklerimizi aldık, evlendik.’’

70’inden sonra aşkın öyküsünü bir de Zekeriya Bey'den dinlemek istiyoruz. İyi ki de dinliyoruz, çünkü o anlatmaya başlayınca meselenin hiç de göründüğü kadar basit olmadığı, Dursune Hanım'ın Zekeriya Bey'i evlenmeye ikna etmek için nasıl zorlu bir maraton koştuğu ortaya çıkıyor. Belli ki o anlatmaya utandı yine...

Zekeriya Bey, tam anlamıyla müzmin bekar. Hiç evlenmemiş. Yaşlılarla diyalogda ustalaşan Sosyal Hizmet Uzmanı Özcan Gündoğan'ın da ‘ince soruları’nın yardımıyla ‘‘biraz mutaassıp’’ olduğunu söyleyen Zekeriya Bey'in de dili çözülüyor. Özcan, ‘‘Gönlünüzün çarpıldığı hiç kimse olmadı mı?’’ diye soruyor. Zekeriya Bey, kısa bir sessizliğin içine kırılan düşlerini sığdırıyor. Duygusallığını örtmek ister gibi nefis bir kahkahanın ardından yanıt geliyor: ‘‘Olmaz olur mu? Oldu ama gücüm yetmedi. Çok yad ettim ama olmadı.’’

Yaşamı, evlilik için çalışıp para biriktirmekle geçmiş. ‘‘Ha bugün, ha yarın’’ derken yıllar birbirini kovalamış ve yaş 70'e dayanmış. İnsan yaşamını takvim yapraklarına benzetiyor Zekeriya Bey. ‘‘Yaprakları kopardıkça şans ortaya çıkıyor’’ diyor.

Zekeriya Bey, bu hayırlı işe önceleri ‘‘Bu yaştan sonra olur mu?’’ diye hiç sıcak bakmamış. Hatta kendisine kur yapan Dursune Hanım'dan köşe bucak kaçmış. ‘‘Kader yazarsa oluyor böyle şeyler. Olmadık şey yok dünyada’’ diye başlıyor söze. Ve Dursune Hanım'ın kendisini nasıl tavladığını anlatmaya koyuluyor: ‘‘Kaç arabulucu geldiyse hepsine ‘Hayır' dedim. Yaşımdan biraz çekiniyordum. Bundan sonra benden ne köy olur ne kasaba diye düşünüyordum. Gömleğimi yıkayıp bahçedeki çamaşır ipine asmıştım. Bir de ne göreyim, Dursune Hanım da orada. Gömleğimi ipten almak isterken elimi tuttu.’’

GÖKTEN ÜÇ ELMA DÜŞTÜ

Dursune Hanım, aşık olduğu adama ‘‘Senin hiç kalbin yok mu?’’ diye sormuş. Zekeriya Bey, anlamazlıktan gelmiş önce:

‘Kalbim olmaz olur mu? Kalpsiz insan yaşar mı? Büyük, küçük, yaşlı, genç hepsinde var kalp.’’

Dursune Hanım öfkeyle yanıtı yapıştırmış:

‘‘Sen çok yüksekten uçuyorsun. Elbette düşersin bir gün bir yere.’’

Bundan sonra diyalog şöyle sürmüş:

‘‘Evlenmeyi düşünmüyorum. Bu iş olmaz.’’

‘‘Hayır olacak.’’

‘‘Olmaz.’’

‘‘Olacak.’’

‘‘Olmaz.’’

‘‘Bir silah alıp önce kendimi sonra seni temizleyeceğim o zaman.’’

‘‘Etme! Gönülsüz işten hayır çıkmaz.’’

Dursune Hanım, boşanma davasını açarken gösterdiği cesaret ve kararlılığı, çamaşır ipinin başında da göstermiş ve Zekeriya Bey'in gömleğini kaptığı gibi almış elinden. ‘‘Sen git, ben getiririm gömleği’’ demiş. Zekeriya Bey, işin en heyecanlı yerini şöyle anlatıyor:

‘‘Pencerenin önünde dikiliyordum. Kapıyı hızla açtı. Elinde gömlekle içeriye girdi. Kapıyı içeriden kilitledi. ‘Hayrola, ne var? Böyle yalnız gelinir mi? Ayıp olur' dedim. ‘Ayıp mayıp olmaz' dedi. Giriş o giriş. Bir daha çıkmadı.’’ Sözün tam burasında Zekeriya Bey, yine nefis kahkahasını patlatıp ‘‘Konu biraz uzuyor...’’ diyerek öyküyü bitiriyor. Dursune Hanım, dört ay Zekeriya Bey'in odasından çıkmamış. Sonunda iki ihtiyar aşık, iki kalp ve çiçeklerle süslü bir davetiye ile evleneceklerini ilan etmişler. Davullu-zurnalı bir düğünle dünya evine girmişler. Bugün, Huzurevi'nin çatısı altındaki tek göz odada mutlu bir yaşam sürüyorlar. Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine! Gökten üç elma düşmüş. Biri anlatanın, biri öykü kahramanlarının, diğeri de aşka inananların başına...

Aşk potansiyeli yüksek huzurevi!

Afyon Huzurevi'nin genç delikanlılarından birisi de ‘‘Biletçi Baba’’ lakabıyla anılan Ural Çetin Gürkan. Polis memurluğundan emekli olduktan sonra 14 yıl piyango bileti satmış. Bu yüzden ona böyle sesleniyorlar. Biletçi Baba, Huzurevi'ne konuk olduğumuzu duyup elinde bir tomar kağıtla yanımıza geliyor. Biletçi Baba'nın elindekiler şiirleri. Birisi de aşk üzerine... ‘‘Temel İçgüdü’’ filminden esinlendiği belli olan şiirini yüksek sesle okuyor: ‘‘Al beni kucağına/Yatır beni yatağına/Sev beni doya doya/Öp beni kana kana. Bağla beni bacağımdan/Karyolanın ayağına/Öp beni doya doya/Çılgınım ben sana.’’ Şiiri dinledikten sonra Huzurevi'nde aşık olma potansiyeli taşıyan başka yaşlılar da bulunduğunu anlıyoruz.

Yaşlı nüfus artıyor

Yaşam süresinin dünya çapında uzaması beraberinde yaşlı nüfusu patlamasını getiriyor. Tahminlere göre 2035 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde 65 yaşın üzerindeki nüfusun 70 milyonu geçmesi bekleniyor. 85 yaşın üstündeki nüfus ise daha da hızlı artmakta. Bugün ABD'de 85 ve üzeri yaşta toplam dört milyon insan yaşıyor. 2030 yılında ise bu rakamın tam iki katına çıkması bekleniyor. Öte yandan, gelişmiş ülkelerde doğumların düzenli olarak azalması önümüzdeki yüzyılda yaşlılara bakacak genç ve orta yaşlı nüfusun çok az olması anlamına geliyor. Dünya böyle bir dengesizlikle nasıl başa çıkacak kimse bilmiyor. Bazı ülkeler şimdiden birtakım önlemler almaya başladı bile. Mesela Singapur, 1997 yılında özel bir mahkeme açtı. ‘‘Ebeveynleri Koruma Mahkemesi’’ aracılığıyla yaşlılar kendilerine yeterince bakmadığı gerekçesiyle çocukları aleyhinde dava açabiliyor.






Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!