OluÅŸturulma Tarihi: Ocak 10, 2001 00:00
odalarda / 1 'moon shine'a... aynı odada toplanan onlarca kiÅŸi. aynı pencerede buluÅŸup, aramak istediklerini bulmaya çalışan onlarca kiÅŸi. ben de onlardan biriyim. her akÅŸam açık bir pencere arayan, aynı yere deÄŸil ama aynı pencereden bakmaya çalışan onlarca kiÅŸiden biriyim. kimseler yoktu... nereye gidebilirdi bunca insan? birdenbire ne olabilirdi bu kalabalığa? odamın duvarlarına astığım resimlere, en çok da 'güneÅŸ masası'na takıldı gözüm. sonra pencereme... hiç böyle olmazdı, diye düşündüm. uyku, yorgunluk, belki de kızgınlık dolu gözlerimle ne görebileceÄŸimi düşündüm sonra. bunca saat, uykusuz, yorgun ve kanlanmış gözlerle kalabildiÄŸimize göre, sokakta yere bakarak yürüyen, gülümsemeyen, diÄŸer insanlara selam vermeyenlere artık kızma hakkımın var olduÄŸunu düşündüm. nasıl kızabilirdim onlara; ben de aynı durumda deÄŸil miydim ÅŸimdi? üstelik kanıksadığım bir durumdu bu ve kendimi hiç de yabancı hissetmiyordum bulunduÄŸum odada. yalnızdım. yalnızlığın bana hiç de yabancı gelmeyen bir durum olduÄŸunu yeni yeni anlıyordum... kimse yok mu? diye bağırdım, odanın duvarlarında yankılandı sesim, kimseler yoktu, ÅŸaşırdım... avazım çıktığı kadar bağırdım. kimseler yoktu iÅŸte, alışmalıydım bu duruma. birileri olsa görmem gerekir, diye düşündüm. sıkıldım. çıktım odadan. odaya yeniden girdim. yeniden çıktım odadan. hah ha ha... salona gitmedim hayır, odada kaldım. uyudum, evet uyudum. çok rahat, deliksiz bir uyku çektiÄŸimi söyleyemem ama uyudum. yeni bir odaydı benim için. tek penceresi olması dikkatimi çekmiÅŸti. sonra, yeni bir sürü pencere açtım odaya. pencerelerin sürekli açık olması, açık pencerelerden gökyüzünü seyretmek ilgimi çekmiÅŸti nedense. onlarca insan aynı anda bakardık gökyüzüne. aynı ÅŸeyleri görmezdik belki, ama, aynı anda bakmaya çalışır, hepimiz aynı pencerenin önüne dizilirdik; daha onlarca pencere varken. günün hangi saati olursa olsun, mutlaka açık bir pencere bulur, onlarca kiÅŸi dizilirdik önüne. akÅŸamları çoÄŸalırdık. gün biterken çoÄŸalmamız ne anlama gelirdi? uzun zaman anlayamadım bunu. akÅŸamların, günü yarım bırakmak gibi bir anlamı mı vardı, diye düşünürdüm. yarım kalan yanlarımızı yıldızlarla mı tamamlamaya çalışıyorduk? bunca insan, birbirini tanımayan onlarca insan, üstelik aynı pencerede neden toplanırlardı ki, bir anlam veremezdim buna. yine de her akÅŸam gördüğümüz gökyüzünün aynı gökyüzü olduÄŸunu söylemem büyük bir haksızlık olurdu. gittin mi? orada mısın? gittiÄŸini sandım bir an. gidebilirsin elbette. dinlemek zorunda deÄŸilsin bunları. ben de sıkılıyorum bazen. dinlemek istemiyorum senin gibi. ama insan kaçamıyor kimi zaman kendisiyle konuÅŸmaktan. tanımıyorsun beni. tanısan böyle konuÅŸmazsın, biliyorum. incindim, sus artık. sen de benim gibisin, saklama... insan mutsuz mudur, hep daha mı fazlasını istiyoruz hayattan, hep daha fazlasını. haklısın, hiçbir sevgi sonsuzluÄŸun o baÅŸ döndürücü çoÄŸulluÄŸunda geliÅŸmiyor, bir eksilterek yaşıyoruz bütün duygularımızı aynı odanın içinde. sabahları kalkıp tıraÅŸ olmamın, kravat takıp iÅŸe gitmemin, benden istedikleri gibi biri olmamın ardında sakladığım kendi gerçeklerim ne benim? bir oyuncuyum iÅŸte, hepsi bu. en son buna karar veriyorum. istenilen insan tipini, benden beklenenleri oynayan, en çok da kendini oynayan, giderek sığınağına daha da çekilip, elini insanlara biraz daha uzatan zavallı bir adamın çırpınışlarından ne kadar ötede durabiliyorum. ÅŸimdi, anladım artık; bir oyuncuyum ben. çocukluÄŸu oyunlara alınmayan, topu olduÄŸu için maçlarda kaleci olmasına ancak izin verilen, ÅŸimdi ise oyunlara katılmak bile istemeyen, topunu kendi elleriyle kesen zavallı bir oyuncu... zavallı mı dedim, hayır, zavallı deÄŸil. insan, olmak istediÄŸi gibi olursa, en azından bunun için çalışırsa zavallı olabilir mi? etkisi altındayım hala, atamadım üzerimden. konuÅŸamıyorum bile baksana, kızma bana. ölüm susmak belki de... bizim penceremizden baktılar mı onlar, bakabilselerdi keÅŸke. sanmam. gitmeliyim, sonra görüşelim olur mu. iyi deÄŸilim, içiyorum. sarhoÅŸ olmak istiyorum ne çok. en çok bu gece istiyorum sarhoÅŸ olmayı. hayır gitmiyorum daha, bir odayı terk etmektense, odayı dışımıza taşımak daha doÄŸru deÄŸil mi? öyle yapmalıyız. uyumalıyız. yarın yeni bir gün olmayacak, bunu bile bile. pencere açabiliyor musun? anlattılar bana da. çok özel pencerelerim vardı; tek kiÅŸilik, yalnız ya da baÅŸka biriyle aynı yere bakabileceÄŸim pencereler. hayır, sıkılmamıştım kalabalıktan, onların yanına da gidiyordum çoÄŸu zaman, onlarla da konuÅŸuyordum. yine de ayrı bir penceremin olması, o pencerede benimle birlikte, benim baktığım yere bakan baÅŸka bir insanın daha olması çok güzeldi. ne kadar da çabuk yaÅŸadık geceyi, sığdırabildiÄŸimiz her ÅŸeyi sığdırdık odaya. düşündüm de, ölüm, belki de bir odanın dışına çıkınca baÅŸlıyor, haksız mıyım? biz, ölümü ziyaret etmek için çıkıyoruzdur odadan, kapatıyoruzdur pencerelerimizi. düşündüm de... düşünemiyorum artık. uyumalıyım, baÅŸarabilirsim bunu, deneyeceÄŸim. içimde çok ağır taÅŸlar var sanki. kapıdan çıkıp gidemedim. gitmek istiyor ama istemiyordum. bir ayrılığın provası için gelmemiÅŸtim bu odaya. hem vedalar korkutuyor beni; bir daha göremeyecekmiÅŸim gibi gelir sevdiklerimi. buradayım hala... odadan dışarı çıkmak, aynanın kırılmasıdır, bunu öğrendim. ben de bilmiyordum, anlattılar bana da. yüzümü kırılan bir aynada onlarca görmemek için, çıkmadım hiç dışarı. parça parça oldum yine de. gittim. ölüm, adını duyduÄŸumuz biriyle aynı pencereyi paylaÅŸamamak belki. aynı yıldıza bakamamak. ya da çıkamamak dışarı odamızdan, yanına gidememek onun. ölüm mü diyoruz, bırak allasen, biz hastayız nasıl olsa, hollanda'da bizim için tedavi merkezleri... hem kalkıp onca yol gitmek, odadan dışarı çıkmak kızdırabilir doktorlarımızı. hastayız biz... o doktorlar diyorum, sana gönderdiÄŸim çiçekleri koklamış olabilirler mi acaba? yarın da gelecek misin? Ali Hikmet EREN - 10 Ocak 2001, ÇarÅŸamba Â
button