Güncelleme Tarihi:
Murphy iki albüm çıkarttı. Ticari anlamda çok başarılı olmayan fakat iyi tepki alan ‘Ruby Blue’ ve ardından gelen ‘Overpowered’la büyük sükse yaptı. Kaliteli müziği ve berrak ince sesiyle büyük bir kitleye hitap etti.
Modayı yakından takip ettiğini iyi bildiğimiz Murphy’nin yemeğine içkisine aşırı dikkat edeceğini düşünürken Türk yemeklerine ve rakıya bayıldığını öğreniyoruz. “Ben daha önce de pek çok kez Türkiye’ye geldim. İstanbul’a konser için gelmekle birlikte Çeşme’ye de gittim. Güney sahillerini seviyorum” derken mönüye gözü ilişiyor. Mekanın İngilizce mönüsü olmaması üzerine işi benim üzerime yıkıyor ve ‘Türk işi’ bir şeyler yemek istediğini söylüyor: “Daha önce geldiğimde ocakbaşı tarzı bir yere gitmiştik. Ateşin etrafında oturup onu seyretmek, farklı tür etler yemek ve rakı içmek çok keyifliydi” diye devam ediyor. Roisin Murphy, İstanbul’dan, Boğaz’da balık keyfinden, ocakbaşında rakı içmekten ve Güney sahillerinden çok etkilenmiş olacak ki dilinden düşürmedi tüm gece boyunca.
İncecik bir kadın, saçından kıyafetine ve topuklu ayakkabılarına kadar gayet bakımlı görünüyor. Alkol ve yemekle arasındaki ilişkiyi merak ediyorum, “Et seviyorum ve yemekten vazgeçemiyorum. İçkiyiyse abartmadan içiyorum. Örneğin et yemeyenleri de pek anlamıyorum. Besin takviyesi için sürekli haplar alıyorlar. Yadırgamıyorum bu durumu fakat böyle yaşamak için ciddi biçimde planlı programlı olmak gerek. Ben hiçbir zaman o kadar programlı olamadım. Ayrıca bir kere yaşıyorum ve yarın ne olacak bilmiyorum. Her şeyi denemeyi seviyorum. Şu hayatta her şey en az bir kere denenmeli diye düşünüyorum” diyor ve beni siparişinin gelmesinden az önce bir sigara içmeye davet ediyor. “Sigara içmeyi seviyorum, sesim için uzun vadede sorun yaratacağını tahmin edebiliyorum ama bakalım, o kadar uzun vadeyi görebilecek miyiz?” diye eklemekten de kaçınmıyor.
“Hayatım müzik üzerine kurulu ve hep de öyle oldu. Soul, funk gibi türlere hep aşık oldum. Özellikle Motown’un (1959’da Detroit’de kurulan Afrikan Amerikan plak firması) sanatçılarına taparım. Eski usul soul sanatçılarından aldığım o tadı son zamanlarda James Blake’ten alıyorum. Müziği çok çağdaş ve ilerici ama o muazzam sesi çok eski tınlıyor. Eskilerden favorimse Steve Winwood. Onun 1970’lerde kaydettiklerini dinlediğimde kendimden geçiyorum. İlahi bir sesi var” diye uzun uzun anlatıp bana sorular sormaya başlıyor terasta sigarasından bir nefes daha alırken. Konu ister istemez modaya geliyor. Müzikle modanın bağlantısını ve eski haliyle şimdiki halini anlatmaya başlıyor:
VAKTİMİ MODA YERİNE KIZIMA AYIRIYORUM
“Hayatımın her anını müzikle geçirdim. Öyle büyüdüm ve yaşadım. Birkaç yıl öncesine kadar moda ve ilginç tasarımlarla iç içe yaşıyordum. Konserlerden her fırsat bulduğumda moda haftalarını takip eder, yeni koleksiyonlarla yakından ilgilenirdim. Şimdi 15 aylık Clodagh (Henwood) adlı bir kızım var. Hayatıma girdiğinden beri çok az özel zamanım olduğundan moda yerine müziği tercih etmeye başladım. Modanın eskisi kadar umurumda olduğunu söyleyemem.” Günlük hayatıyla sahne arasındaki fark sorulunca da cevabı şöyle oluyor: “Günlük hayatta sahnedeki kadar cesur olmamın hem mümkünü yok, hem de anlamı. Ayrıca günlük hayatımda artık kullan at tarzı şeyler giyiyorum. Hamilelik sonrası müzikle daha çok uğraşmak beni modadan iyice uzaklaştırdı.”
İSTANBUL ONDAN SORULUR
Adidas’ın yeni koleksiyonu All Adidas ve XOXO The Mag için Beyoğlu Markiz Pasajı’nda sahneye çıkan Murphy; Overpowered, You Know Me Better ve Forever More gibi parçalarını söyledi. Şovundan önce İstanbul’da Galata, Tepebaşı ve Sultanahmet’te dolaştı. Tünel’deki Adidas Originals mağazasından altı çift ayakkabı, Jeremy Scott Koleksiyonu’ndan bir ürün, elbise, pelerin, çorap ve yağmurluk gibi ürünler aldı. İstanbul Modern’de kahve içen Murphy, Bloom’da akşam yemeği yedi. Perşembe günüyse XOXO The Mag için bir fotoğraf çekimine katıldı.
GALLIANO ESKİSİ KADAR İYİ DEĞİLDİ
Modadan bu kadar anlayıp da saatlerce konuşabilecek bir kadınla, Dior’dan atılan baştasarımcı Galliano hakkında konuşmamak olmazdı. Çünkü Galliano’nun başı Paris’te bir kafede arkadaşlarıyla konuşurken “Hitler’i seviyorum” dediği ve Yahudi bir çifte sözlü saldırıda bulunduğu görüntüler yüzünden, medya ve Fransız savcılarla belaya girmişti. Murphy başlıyor anlatmaya: “Galliano’yu eskiden severdim. Son yıllardaysa bence eskisi kadar iyi değildi. Bütün bunlara rağmen piyasadaki en özgün işlere imza atan isim yine oydu. O barda atıp tutması kötü olmuş. Ama olay bence gayet şaibeli ve komplo kokuyor. Dior’dan kovulduktan sonra bir daha bu piyasada çalışabileceğini düşünmüyorum.”