Salih Memecan, “Kare Düşünce” adlı kitabı yazdığında 21 yaşındaydı. Kitap, “Yuvarlak düşünceli insanlarla dolu bir ülkeye gelen kare düşünceli bir insan”ın başına gelenleri çizgilerle anlatıyordu. “Yuvarlak düşünceli” çoğunluk, onu da “yuvarlaklaştırmak” için önce para ve kadın sunuyor; kendilerine benzetmeyi bir türlü başaramayınca da baskıya yöneliyor, sonunda da öldürüyorlardı.
Düşünce özgürlüğü ve muhalif kişiliğe güzelleme niteliğindeki bu kitabı çizip yazdığında ODTÜ Mimarlık Fakültesi öğrencisiydi Memecan. Üniversitedeki herkes gibi o da solcu, devrimciydi. Düşünceleri, karikatürlerine yansıyordu.
Karikatürleri, CHP çizgisindeki gazete ve dergilerde yayımlanıyordu o sırada. İlk olarak Barış gazetesinin kapısını çalmış, karikatürleri orada çıkmaya başlamış, ardından Özgür İnsan dergisi ile Ecevitler’in çıkardığı Umut adlı köylü gazetesine çizmişti.
Kekemeliğin yararı
Genç bir çizer olarak, o günlerin ünlü mizah dergisi Akbaba’dan etkilendi. İlk karikatürleri, Akbaba’yı çağrıştırıyordu. Yine de düşüncesini, fazla taramadan, yalın çizgilerle, kestirmeden anlatmayı başarıyordu. Çizgilerle dostluğunu, “kekeme ve çekingen bir çocuk” olmasına borçluydu. Rahat konuşamadığı için küçük yaştan itibaren çizmeye başlamıştı. Misafirliğe gittiklerinde başka çocuklar oyuncak ararken, onun eline kağıt kalem tutuştururdu annesi.
Lise ve üniversite yıllarında da devam etmişti kekemeliği. Paso diyemediği için otobüslerde tam bilet alıyor, dolmuşta da “Müsait bir yerde ineceğim” diyemediği için başkalarının durdurmasını bekliyordu.
Sınıfta hocaların sorularının yanıtlarını bilse de parmak kaldıramıyordu. Ama çalışkan bir öğrenciydi, dersleri iyiydi. Lisenin sonunda AFS bursunu kazanması da tesadüf değildi.
İngilizcesi iyi olmasına rağmen yine kekemelikten dolayı Amerika’daki okulda ilk dönemi suskun geçirdi. İkinci dönem ise 10 karikatürle bezediği ev ödevi sayesinde bir anda okulun popüler tipleri arasına girdi. Ankara’daki okul gazetesinde yarattığı “Bızdık” karakterini oradaki okul gazetesine de çizdi…
Mimar karikatürist
Türkiye’ye döndüğünde hala 68 rüzgarları esiyordu, 1970 yılıydı. ODTÜ Mimarlık Fakültesi’ni kazandı. Mimarlığı sevmesine, derslerde başarılı olmasına rağmen boş zamanlarını karikatür çizmekle geçiriyordu. Hem çizerek para kazanmaya da başlamıştı. Bölümü birincilikle bitirip, yüksek lisansını da orada yapmasına rağmen mimarlık yapmayı hiç düşünmedi. Aklı fikri bir yolunu bulup yine Amerika’ya gitmekteydi. Bu fırsatı, Fullbright bursuyla yakaladı.
Pennsylvania Üniversitesi’nde doktora yaptı. Doktora tezi, yapı teknolojisi tarihi ve felsefesi üzerineydi. Tezini bitirip, iki sömestri de öğretim üyeliği yaptıktan sonra akademisyenliğin kendisini mutlu etmeyeceğine emin oldu. Artık kararlıydı, zamanını tamamen karikatüre ayıracaktı. Rol modeli de modern karikatürün babası sayılan Romen asıllı Amerikalı Saul Steinberg’ti. O da mimarlık okuyup doktorasını yaptıktan sonra karikatürist olmuştu.
Amerika’nın büyük gazetelerinden birine gidip, karikatürlerini gösterdi. Çok beğendiler. Hatta editör, “Neden sadece bizim gazeteye veriyorsun?” dedi. Haklıydı. Denedi şansını. Oldu da. Her gün 15 karikatür çizip, fotokopisini çekip 15 gazeteye gönderiyordu. Çekler geliyordu posta kutusuna. Artık profesyonel bir karikatüristti. Çizgileri oturmuş, Türkiye’den uzakta olduğu için de Oğuz Aral ekolünün dışında kendine özgü bir tarz yaratmıştı.
Liberal evrimTürkiye’ye döndüğünde 12 Eylül dönemi bitmek üzereydi. Öğretim görevlisi olmayı düşündüğü bir sırada Ercan Arıklı yetişti imdadına. Nokta dergisini çıkarmaya hazırlanıyordu. “Gel, bize katıl, karikatür çiz, art direktörlük yap” teklifinde bulundu. Sevinçle kabul etti ama solcular çoğunluktaydı dergide. Memecan ise Amerika’da kaldığı 6.5 yıl içinde değişmiş, “serbest ekonomici” olmuştu. Çok eleştiri alsa, tartışsa da zevkli, mutlu yıllar geçirdi Nokta’da.
Turgut Özal karikatürleri başta dava konusu oldu ama askeri dönem alışkanlıkları çabuk sona erdi bereket. Özal, en rahat eleştirebildiği siyasetçi oldu zamanla. (Burcu Bulut, Yeni Şafak, 8 Mart 2012)
Sonraki yıllarda Sabah gazetesinde çizmeye başladı. Birinci sayfada “Bizimcity”, arka sayfada ise “Sizinkiler” bant karikatürlerini çiziyordu. Hem de her gün. Ardından Aktüel dergisi ve ATV de eklendi çizdiği yayın organlarına. Sizinkiler’in ana karakterleri Limon ve Zeytin’i özellikle çocuklar çok sevmiş olmalı ki, kitapları 400 bin gibi rekor satış rakamlarına ulaştı.
Teknolojik gelişmelere de hızla uyum sağladı. Nokta’dayken karikatürlerini suluboya ile renklendirirken 1980’lerin sonunda itibaren Macintosh bilgisayarda boyamaya başladı. 90’lardan itibaren de tamamen bilgisayarda renkli çizip, internetle gönderir hale geldi. Artık nerede çizdiği fark etmiyordu.
1998’de, eşini ve çocuklarını alıp bir daha ABD’ye, bu kez New York’a taşındı. Karikatürlerini oradan çizip gönderiyordu. 28 Şubat süreci keyfini kaçırmıştı. “Aczimendiler meselesinin palavra, Müslüm Gündüz'ün Fadime Şahin'le yakalanmasının düzmece” olduğuna inanıyor, türban yasağını “saçmalık” olarak görüyordu. Darbe bekleyenlerle alay eden bir karikatür çizdi. “Darbeci”nin geri sayım yaptığı bu karikatürü, kendisinin darbe beklediği şeklinde yorumlayanlar oldu. Bunlardan biri de RP’li Şevket Kazan’dı. Hatta dava da açtı aleyhine. 1996’da, 1 Mayıs eylemcilerini eleştiren karikatürü de sol gruplardan, Leman çevresinden eleştiri almıştı.
10.Yıl Marşındaki dede
Muhafazakar çevreyle ilişkisi, 28 Şubat döneminde gelişti. O çevreden insanlarla daha çok görüşmeye başlamıştı. Evlerinde düzenledikleri davetlerden birine çağırdıkları Abdullah Gül ile dostluk oluştu aralarında. Oğlu Emre Gül, Amerika’da okurken sık sık Memecanlar’ın evinde kalıyordu. Emre Gül, Memecanlar’ın çocukları Mehmet ve Zeynep ile aynı okuldaydı.
Bu ilişkiler, eşi Nursuna Memecan’ı AKP milletvekili olarak Meclise taşıdı. Zaten Nursuna Memecan, politik bir aileden geliyor; 10 Yıl Marşı’nda geçen “demir ağlar”ı ören demiryolu müteahhitlerinden Nuri Demirağ’ın torunu. Demirağ, ilk uçak fabrikasının kurulmasına da öncülük etmiş ama CHP iktidarı siparişleri iptal edince iflas etmiş, o da sonra Demokrat Parti’den milletvekili olmuştu. Sanatçı Melike Demirağ ve işadamı Ali
Koç’un eşi Nevbahar Demirağ da Nursuna Memecan’ın kuzenleri. (Erdal Şen, Zaman USA, 10 Aralık 2007)
Muhalefete muhalif karikatürist
Eşi Meclise girince Salih Memecan’ın hayatı da değişti, karikatürleri de. İstanbul’a döndü ve karikatürlerinde iktidara yönelik eleştiri kalmadı. “Ak Parti doğru yolda hızla ilerliyor” diyor, daha çok muhalefeti eleştiriyordu artık. En ağır eleştirilerini de CHP’ye yöneltiyordu.
Kedi karikatürlerine bile dava açan Başbakan Erdoğan’ın arasının iyi olduğu ender karikatüristlerden oldu Salih Memecan. Evlerinde düzenledikleri geniş katılımlı akşam yemeğine eşiyle birlikte gelmesi de bunun göstergesiydi. 2008’deki bu akşam yemeği, medyada sansasyon yarattı. Bir karikatüristin iktidarla bu denli içli dışlı olmasını diline doladı bazı yazar ve karikatüristler. “Majestelerinin karikatüristi” diyenler de oldu.
Medya etiği konusunda düşünmeye o zaman başladı Memecan. Star’dan Mustafa Karaalioğlu ve Zaman’dan Ekrem Dumanlı ile girdikleri fikir alış verişine sonra Sabah, Bugün, Yeni Şafak, Akit, Türkiye ve TRT de katıldı. (Kübra ve Büşra, Yeni Şafak, 28 Mart 2010) “Medya Derneği” böyle doğdu. Kuranların tamamı, iktidara yakın isimlerdi. Memecan’ın başkanı olduğu derneğin en çok dikkat çeken faaliyeti, Başbakan Erdoğan’ı ziyaretti. İlginç olan, gazetecilerin hedef gösterilmesinden, hapisteki gazetecilerden söz etmek yerine Erdoğan’ın medya ile ilgili sorunlarını dinlemeleriydi.
Bu ziyarete yönelik eleştirilerin hiçbiri, Behzat Ç. dizisinin yazarı Emrah Serbes’in sözleri kadar acıtıcı değildi. Serbes, cezaevlerindeki açlık grevlerini ti’ye alan karikatürüne sinirlendiği Memecan’a, TV’deki canlı yayında çıkıştı:
“Mizahçılar muhalif insanlardır. Hükümetin yanında bir mizahçı olamaz. Sen mizahçı olamazsın. Sen ancak Tayyip Erdoğan'ı güldürürsün. “
Memecan aldırmıyordu bu eleştirilere. Bir yıl önce sorulmuştu, “Neden sizi bu kadar eleştiriyorlar?” diye. Rahat ve kendinden emindi yanıtlarken:
“Siyasi karikatür çizince haliyle taraf oluyorsunuz. Ben halkın çoğunluğu tarafından rağbet edilen bir siyasi çizgideyim, çok uçlarda değilim, çok normal şeyleri savunduğumu sanıyorum.” (Sayım Çınar, Medyatava, 23 Ocak 2011)
İlk kitabını bilenler için şaşırtıcı olsa gerek bu sözleri. Belli ki o artık “Yuvarlak düşünceliler” ile mücadele eden bir “Kare düşünceli” de değil…