<b>Mine KILIÇ</b>
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 02, 2004 22:31
‘O’ve ‘Y’ iki insanın adının baş harfleri. Onlar, 21’inci Yüzyıl’da var olmayan iki insan tipi. Bir nevi mucizeler. Hani bir şeyin varlığına inanmanız için mucize olması gerekir ya, bu insanlar o mucizeleri yaratan türden. Onlar ‘iyi insan mucizesi’.Birbirlerini tanımıyorlar. Ortak özelliklerinden bir tanesi benim onları tanımam. İkincisi, dünyanın en acayip insanları sıralamasında rahatça ilk 10’a girebilecek olmaları.
‘O’ bir mimar, ‘Y’ ise halkla ilişkilerci. ‘O’yu uzun zamandan beri tanıyorum. Haberini yaptığım sırada tanışmıştık. Binlerce mimar varken onu
haber yapmamızın nedeni ‘normalde’ haber olmaması gereken bir durumdu. Sahibi olduğu şirket müşterilerinden aldığı taahhüt işlerini ‘zamanında ve eksiksiz bitirmeyi’ taahhüt ediyordu. Bitiremezse yüklü miktarda tazminat ödemeyi de garanti altına alıyordu. Yani, biz ‘O’yu ‘namuslu olduğu, sözünü tuttuğu’ için haber yapmıştık.
*
Haberin ardından arkadaş olduk. Ayda bir, şirketinin adını verdiğimiz ‘geleneksel’ yemekleri yemeye başladık. ‘O’, her yemeğin ardından ekipte kim varsa evine bırakıyordu. Bu normal gibi görünebilir. Anormal olan, Anadolu yakasının bir ucunda oturan ‘O’nun, Avrupa yakasının diğer ucuna servis yapmasıydı. Bu işi öyle bir şevk ve istekle yapıyordu ki kimse ona itiraz etmeye cesaret edemiyordu. Bu işi yapma nedeni erkek olmasından ileri gelen ‘koruma, kollama, sahiplenme’ görev tanımı da değildi. O sadece ‘iyi insan’dı.
Bir gün benim de ‘O’ya işim düştü. Neredeyse 30 yıllık olduğu için dökülen ve benim pansiyon muamelesi yaptığım evimi yeni bir şekle sokmaya karar verdim. Dekorasyon kültürüm olmadığı ve mobilyalarla ilişkim yalnızca üzerlerine oturmaktan ibaret olduğu için ‘bir bilen’ bulmalıydım. Çekine çekine ‘O’ya söyledim. Çünkü ‘aileler için’ çalışmıyordu. İhtiyacı yoktu. İşi büyük şirketlerleydi. ‘Tamam, hemen
yapalım’ dedi.
*
Hep ‘yarın ölecekmiş gibi’ yaşadığım için hayatım boyunca para biriktirmeyi başaramadım. Bu nedenle onarım parası sorununu banka kredisi alarak çözecektim. Evrakları tamamladım, bankaya gittim. Miktar yüklü olduğu için kefilim erkek kardeşimdi. Her ailede kefaletten canı yanan en az bir kişi vardır. Memleketimizin bankaları büyük götürücülerle anlaşır, küçük borçluların boğazına yapışır.
Nihayetinde banka ‘kardeşten kefil olmaz’ diyerek kefilimi kabul etmedi. Anne babamız ve soyadımızın aynı olması dışında hiçbir ortak yönümüz yoktu, aynı işyerinde de çalışmıyorduk ama kural buydu.
*
Sanal kaynar su şokunun ardından kefil turlarına çıktım. Üç kişiyi aradım. Birincisinin maaşı yetmedi, ikincisi zaten kendisi kredi almaya çalışıyordu, üçüncüsü geçtiğimiz hafta kefil olduğu birinin borçlarını ödediği için gözü korkmuştu. Yıkılmış halde kara kara düşünürken telefon çaldı, üçüncü aradığım arkadaşımdı. ‘Bir arkadaşım telefon konuşmamızı duydu, sana kefil olmak istiyor’ dedi. Küçük bir dil tutulması, hebe hübe şeklinde cümle kurma çabalarımdan sonra toparlanıp ‘peki’ dedim. Kefil olmak isteyen kişi ‘Y’ idi. Beni
tanımayan, hayatımda görmediğim, konuşmadığım ‘Y’ adındaki kadın bana kefil olmak istiyordu. Kayıtsız, şartsız kefil oldu. Ben içimden ‘sorun çıkarsa arabamı satarım, kardeşlerimden, arkadaşlarımdan, şirketten borç alırım’ diye planlar yaparken, tek bir soru sormadı. Krediyi ‘Y’ sayesinde aldım.
Bankalarla uğraşmam yüzünden söz verdiğim tarihte ‘O’ya ödeme yapamamıştım. Mide sancıları, uykusuz geceler derken mucize oldu işte. ‘O’ başıma gelenleri biliyormuş gibi sürekli parayı almamaya çalıştı. Vicdanımı rahatlatacak en az bir düzine cümle kurdu.
Bir arkadaşım ‘Y’ hakkında şu yorumu yaptı: ‘Hayatında hiç kazık yememiş’. Peki ya ‘O’ diye sordum. ‘O hayatında kazık atmamış’ dedi.
Mucizelere inanmıyor musunuz? Bence inanın.