O Seymen Ağa artık! Özcan Deniz’in şarkı söylemesini bünyem reddediyor

Güncelleme Tarihi:

O Seymen Ağa artık Özcan Deniz’in şarkı söylemesini bünyem reddediyor
Oluşturulma Tarihi: Mart 09, 2003 00:00

Birdenbire kendimi not tutmaya çalışırken buluyorum. Hayata dair pratik ve işe yarayan o kadar çok şey anlatıyor ki Meral Okay.Bunlar bana da lazım olur diye kayda geçirmek istiyorum. Amsterdam'daki Nora Camperman'ın dükkanı mesela. Bayıldım çünkü paltosuna. O ne şık bir salaşlıktır. Bir de içine şifon bir önlük giymiş olmasın mı? Olsun. O da oradanmış. Diyor ki, ‘‘Sezen'i de Zuhal'i de götürdüm, boşalttılar dükkanı. Artık sana da bu şifonların benzerini burada diktiririz!’’ O arada iyi bir terzi adı da attırıveriyor. Sonra Tokalı lambalarından söz ediyor. ‘‘Deli bir yer’’ diyor, ‘‘Cam toplar içinde orkideler, gül yaprakları. Sonra rengarenk kaz tüyü lambalar. Yersin, o kadar şahaneler. Bak numarasını veriyorum, bir ara uğra...’’ Bu, birebir doğrudan doğruya Meral Okay işte. O konuşurken sen karşısında nefessiz kalıyorsun. Kendi de öyle yaşıyor, etrafına da öyle yaşatıyor. Hızlı, fonskiyonel, sürekli. E başarı da kolay gelmiyor. Bu tür özellikler gerektiriyor. O, hayatımda tanıdığım en neşeli ve aynı zamanda en duyarlı insanlardan biri. Ben de ona ihanet etmeyen Asmalı Konak manyaklarından biriyim. Her pazartesi ama her pazartesi büyük bir keyifle izliyorum. Sizin gibi...Asmalı Konak nereden çıktı?- 5 yıl önce sipariş üzerine yazıldı. Hülya Avşar bir televizyon dizisi yapmak istiyor ama gelen senaryolardan memnun değil. Bir kanalla da anlaşması var, o süre içinde bir iş yapması lazım. Dedi ki, ‘‘Meral sen yaz, ama n'olur farklı bir şey olsun.’’ ‘‘Bana zaman ver, bir düşüneyim’’ derken, ortaya bu çıktı. Adı Asmalı Konağın Hanımı'ydı. Hülya yani! Bir Mardin-Midyat öyküsü. Henüz Kapadokya bile ortada yok. Ama öykünün 98'deki ilk yazılmış haliyle 2002'de ATV'yle sözleşme imzaladığımız hali aynı. Bir türlü hayata geçemedi. Hülya öyküyü çok sevdi ama Zehra'yı yeni doğurmuştu. İstanbul dışında bir senaryoyu kabul edemeyeceğini söyledi. Kaldı...Abdullah Oğuz ne zaman devreye giriyor?- O aşamada. Okumak istedi. Çok heyacanlandı. Ama birtakım problemlerden ötürü Asmalı Konak yine çekmeceye girdi. Taa ki bu olaylardan üç yıl sonra ATV öyküyü okuyuncaya kadar. Biz bunu yapmak istiyoruz dediler. Bir gece yarısı Apo aradı, ‘‘Öyküyü sattım. Senaryo nerede? Çabuk gel.’’ Bir ay içinde senaryosuydu, kastıydı organize edildi. Öyle çıktı... O karakterler nasıl olur da bu kadar gerçeğe yakın olur? Hayatın içinden, capcanlı, diri, insanın üzerine üzerine gelen tipler...- Yazarken her biri için sadece bir gelecek değil, geçmiş de kuruyorsun ondan. Ben ancak öyle bir karakteri elime alabiliyorum ve ona sahip olabiliyorum. Çocukluğunda neydi? Büyüdüğünde ne oldu? Sonra ne olacak? Seyirci bilmese de ben biliyorum. Abdullah Oğuz da, ben de şuna inanıyorduk: 6. bölümden itibaren seyirci bunu yakalar, ama 1. bölümde aldı, 3. bölümden itibaren kendi seyircisini yarattı...Meral abla ne olacak sonraBöyle ağa olmaz diye eleştirenlere söyleyecek bir şeyiniz var mı?- E yok. Çok ciddiye almıyorum çünkü. Sonuçta bu bir kurgu, belgesel değil. Dilerlerse belgesel seyretsinler. Ayrıca başka bir sürü ağa var. Benim ağam böyle bir ağa...Bu kadar insanı ekrana yapıştırma numaralarını nereden öğrendiniz?- Yeşilçam'da çalışırken uzun yıllar senaryo ekipleriyle alıştım. Çok iyi senaristlerle, yönetmenlerle. Onların yanında bir şey öğrenmemen mümkün değil. Zeki Ökten'ler Ömer Kavur'lar Yavuz Turgul'lar. Yaman da oyuncu olduğu için senaryonun ve sinemanın çok göbeğinde yaşadık. İşin matematiğini de en çok Yavuz Turgul'dan öğrendim. Bir matematik çünkü. Ben böyle hayal ediyorum, böyle olsun diye bir şey yok, o öykünün kendi iç aksiyonu var, o iç aksiyondan sapmadan bir hat üzerinde çalışman gerekiyor. Çekimlere başladığımızda 20 bölümün öyküsü vardı, sonra Mahinur Ergun'la birlikte senaryoyu çalışmaya başladık. Olağanüstü diyalog yazıyor Mahinur. Ama öykünün nereye gideceği hep belliydi. Hálá öyle, benim kafamda finaldeki son kare ve son cümle bile var. Orada bir sürpriz yok. Herkes sonunu merak ediyor ya, milyonların takip ettiği bir dizinin merak provokatürü olmak nasıl bir duygu?- Sinsi bir zevk veriyor tabii. Bakın önümüzdeki hafta size ne yapacağım hali. Ama seyirciyle ilgili değil, karakterlerle ilgili.Nasıl yani?- Setteki oyuncu da bilmiyor ki. İlk 20 bölümü biliyordu. Şimdi onlar için de bir sürpriz. Arada telefon açıyorlar ‘‘Ya Meral abla. Sonra ne yapacak bu?’’ Keyifli bir şey yani. Yönetmenle, senaristle, oyuncularla o elektriği paylaşıyorsunuz. Yapımcı da merak ediyor. Artık her bölümün senaryosunu yazıyoruz Mahinur'la, onlar da son anda öğreniyor. Ama dizi başlamadan evvel her karakterle ilgili oyuncularla oturdum çalıştım. Bu karakter şöyle bir karakter, bunu yer, bunu içer, senaryoda hiç olmayan şeyler. Hepsi oynadıkları karakterlerin ruhunu biliyor...Oyuncuların çoğu arkadaşımBana göre o aile Kapadokya'da yaşıyor. O yüzden de Özcan Deniz'in televizyona çıkıp şarkı söylemesini bünyem reddediyor. Bir yanlışlık var gibi...- E çok iyi oynuyor.İyi ama siz de adamın şarkıcılık kariyeriyle oynuyorsunuz!- Yok canım. O karaktere çok hoş derinlikler getirdi Özcan. Ama şarkıcı olarak da çok iyi bir şarkıcı. İyi bir ses bir kere. Bu işle birlikte Özcan da şarkıcılık kariyerinde çok hoş bir yolculuğa başlayacak...Dizinin oyuncularının hepsinin hayatında büyük değişiklikler oluyor. Engellemeye çalışıyor musunuz? Ya da sorumluluk hissediyor musunuz?- Çoğu benim arkadaşım olduğu için tabii ki her arkadaşıma hissettiğim sorumluluğu hissediyorum. Ama hayatın son noktası Asmalı Konak değil ki. Zaten pek çoğu için bu diziyle birlikte oyunculuk hayatlarında çok güzel bir dönem başlıyor. Sıçrama yapmış, kendini yenilemiş pek çok oyuncu var Asmalı Konak'ta...Sıra kent hikayelerindeBu dizi için bir kadın başarısı damgası yapıştırılıyor doğru mu?- Bir tek kadınların başarısı olarak nasıl açıklanabilir? Çok seksist bir tavır. Öyle şeyleri ciddiye almıyorum. Ama tabii ki kadın duyarlılığı önemli, daha dantel gibi, daha incelikli, daha fırfırlı yapabiliriz bir işi. Biz kadınların öyle bir merakı vardır. Sanat yönetmeni Ayla İncikol müthiştir mesala. Telefonda bile birbirimize mutfak tarif ettik düşünsene. Rengi şu olsun. Şurasında sele olsun. Her tarafında kuru yemiş, yemek. O mutfakta sürekli buhar olsun dedik. Çünkü o tip konaklarda, kalabalık yerlerde ha babam yemek pişer. Gelen yer, giden yer. Tabii ki o sette kadın inceliği var. Asistanlar kadın, sanat yönetmeni kadın, yazanlar kadın. Ama aynı duyarlılık ve incelik, hatta bizi bile dehşete düşürecek biçimde Çağan'da da var. Yönetmenimizde yani...Asmalı Konak sizin başyapıtınız mıydı?- Yok canım. Ama uzun bir süre bir daha bu kadar psikolojisi yoğun karakterlerle uğraşmak istemiyorum. Hani sorarlar ya, bundan sonraki projeniz ne, yok öyle bir şey...Tam da onu soracaktım...- Bir süre huzur bulayım. Sanırım iş bittikten sonra oyuncuların da öyle bir ihtiyacı olacak. Bir buçuk yıldır orada o kadar izole yaşadılar ki. Hepimiz bunu çok hoş ve sevgili bir anı olarak taşıyacağız. Ama Asmalı Konak’a aşık olarak yaşayamam ben. Artık sıra kent hikayelerinde. Benim esas bildiğim iş o. Ait olduğum yer de o. Ve hafif. Uçucu. Neşeli. Travmatik olmayan karakterler. Entrikası olmayan. Daha kent. Daha biz...
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!