O reklam fotoğrafçısı olduğunu söylüyor, bence tasarım fotoğrafçısı hem de Türkiye’nin en iyilerinde

Güncelleme Tarihi:

O reklam fotoğrafçısı olduğunu söylüyor, bence tasarım fotoğrafçısı hem de Türkiye’nin en iyilerinde
Oluşturulma Tarihi: Aralık 06, 2003 00:00

Zenginlik dediğimiz nedir ki?Para mıdır, pul mudur?Madde midir, ruh mudur?Doğuştan başımıza konan bir kuş mudur.?Zaman içinde edinilen bir duruş mudur?Vogue'da, Beşiktaş Plaza'nın tepesindeki o çok sevdiğim lokantada, her gidişimde beni sarsan İstanbul manzarası karşısına oturmuş bir yandan şarabımı içer bir yandan Ani'yi beklerken kendime böyle sorular soruyordum.Gelmeye görsün, geldi mi bu karamela şiirselliği yakamı bırakmaz.Bırakmadı da. Devam ettim.Peki, insan kendini ne zaman zengin addeder?Kaygısız para harcayınca mı?Pervasız yaşayınca mı?Düşlediklerini yapınca mı?Düşüncelerini paylaşınca mı?Ya daAni gibi dostları olunca mı?BANA BENİ ZENGİNHİSSETTİRİYOROnu tanımayanlar hangi şıkkı işaretlerler bilemem ama tanıyanlar Ani'yi tek geçer. Eminim.Ani, yani Ani Çelik Arevyan.Bu kısacık adlı, upuzun soyadlı kadın benim yirmi yıllık arkadaşım.Bana beni zengin hissettiren insanlardan biri. Fotoğrafçı.Kendi, reklam fotoğrafçısı olduğunu söyler, ben onun tasarım fotoğrafçısı olduğunda ısrar ederim. Gerçekten iyi, çok iyi bir tasarım fotoğrafçısıdır. Bu yazdıklarımı okuyunca önce kızacak sonra kızaracaktır ama ne yapalım bu böyledir: Ani, topraklarımızda yaşayan en yetenekli fotoğrafçılardan biridir .Olanı çeker. Ne varsa onu. Ama çektiği nesneye, kimseye, kendinden bir şey ekler.Sadece onda olan, başka kimsede olmayan bir şey. Bir bakış.Kendine özgü tarzı vardır.Çektiği fotoğrafları nerede görürsek hemen tanımamız da işte bundandır..Mesleğe ustam dediği ve her anışında içinin titrediği Paul mc Millen'ın yanında başlamıştır. Ne öğrendiyse ondan öğrendiğini söyler.İşin püf noktasını, iyi fotoğrafla sıradan olanın arasındaki ince çizgiyi, çektiğiniz fotoğrafların arasından birini seçemiyorsanız ortaya çok iyi bir iş çıkartmamış olduğunuz gerçeğini, hatta hatta müşteri ilişkilerini... Dedim ya her şeyi.Altı yedi yıl boyunca onun asistanlığını yapmıştır. Sonra gene onun ısrarıyla kendi stüdyosunu açmıştır.Ben Ani'yi işte tam o yıllarda tanıdım. Koleksiyonlarını hazırladığım şirket, katalog çekimleri için onunla çalıştıklarını söyleyip elime bir adres vermişti.Nişantaşı'nda, heybetli apartmanlardan birinin bir katı.Elimde gümüşler, çantamda güller kapıyı çaldığımda beni minicik bir kadın karşıladı.Şöyle bir birbirimizi tarttık: Ne o işine karışılmasından hoşlanan birine benziyordu, ne ben sorgusuz sualsiz yabancı ellere teslim olacak birine.Arka odaya, bürosuna geçtik.O anda farklı bir dünyaya girdiğimi sezdim. YEŞİL ELMALARA YAPIŞTIRILMIŞ ADRESDuvarı kaplayan koca kütüphanede yüzlerce kitap vardı. Sadece fotoğraf kitapları değil, başka ilgi alanlarına ait kitaplar da.Masanın üstü o güne kadar görmediğim, görsem de fark etmeden yanından geçip gittiğim yığınla eşya ile doluydu.Her biri kendi işlevinin dışında kullanılıyor, insan neye bakacağını şaşırıyordu.Sonraları moda oldu ama kalıbımı basarım Paşabahçe'nin o yıllarda çıkarttığı cam limon sıkacakları, küllük olarak ilk onun stüdyosunda kullanıldı.Yirmi yıl önce yeşil elmaların üstüne adresini yapıştırıp kartvizit gibi konuklarına vermek fikri ilk ondan çıktı.Bu ve buna benzer binlerce ayrıntı.O yıl ve izleyen yıllarda birçok kez birlikte çalıştık.Merdivenin üstüne tırmanır, kendi ağırlığının on katı ışıkları kaldırır, o makineyi bırakıp bir ötekine saldırır, saatlerce yorulmadan, yüksünmeden çalışırdı.Arada durur, o güne kadar tatmadığımız -nereden getirdiyse- egzotik bir çayı, kokulu bir kahveyi, evinde pişirdiği enfes bir keki sunardı.Ben tembelliğe meyyalimdir. Üç saat çalışıp üç saat dinlenebilirim. Ama Ani'yle ne mümkün?Aslında ilk görüşmemizden sonra her şeyi ona bırakıp aklım arkada kalmadan başka işlerime bakabilirdim ama onunla çalışmayı o kadar sevdim ki sonraları fotoğraf çekimlerini hep iple çektim. Bir projesinde asistanlığını bile yaptım: Gurur duyarım.Ben tam böyle eskilere dalıp gitmişken, Ani geldi.Biraz sonra da Kutup.İki fotoğrafçıyı baş başa bırakıp üç dakikalığına yanlarından ayrıldım.Döndüğümde ne göreyim? Hummalı bir sohbete dalmışlar, beni çoktan unutmuşlardı. Ani, New York'ta on gün önce katıldığı dijital fotoğraf kursundan söz ediyor, ortada Nikon, Penta adları uçuşuyor, 216, 500 bilmem kaç lafları dolaşıyordu.Arapça konuşsalar daha iyi. En azından bir iki sözcük anlarım.Sohbeti de kabaca bölmek istemiyorum.Hemen yemek siparişi verelim dedim, nazikçe böldüm.Rahatladım.Ben unutulacak kadın mıyım?BURADA HEP İYİYEMEK YENİRO, ahtapot carpaccio ile başladı. Sonra tavuk.Ben zaten beklerken, yan masadakilerin ısmarladığı nefis ballı şaraplı bonfileyi gözüme kestirmiştim. Ondan istedim.Bilenler bilir: Vogue'da her zaman iyi yemek yenir.Tek sıkıntı, yemekleri soğutmaktır.Manzaraya dalar, yemeyi unutursunuz. Yalan değil, başıma gelmişliği vardır.Bu kadarla da kalmadık, tatlıları da ısmarladık.Ayva tatin ve üç lezzetli creme brulee.Ani benim dondurmama sulandı ben onun tabağından çaldım.Laf lafı açtı, şarap şaraba karıştı, gün akşama ulaştı.Kalktık.Sarıldık.Arayı uzatmamaya yemin ettik.Ayrıldık.VOGUEAdres: Spor Caddesi, BJK Plaza A Blok Kat 13 Akaretler-BeşiktaşTel: 0212 227 44 04 - 0212 227 25 45Rezervasyon yapılmasında öğle saatleri için bile fayda var. Hele cam kenarında masa isteniyorsa.Fiyat: Adam başı 60 milyon civarı.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!