O katil bulunacak!

Güncelleme Tarihi:

O katil bulunacak
Oluşturulma Tarihi: Ocak 14, 2014 01:03

“Cinayet” dizisinde kızını kaybetmiş bir anne olarak karşımıza çıkan Goncagül Sunar, bu rolün kendisini zorladığını söylüyor. Başarılı bir performans için karakteri ‘içselleştirmek’ gerektiğini söyleyen Sunar, ‘empati yapmaktan’ ise kaçınıyor: “Yaparsam, bu rolün altından kalkamam, travmaya girerim!”

Haberin Devamı

* Kızı cinayete kurban gitmiş bir anneyi canlandırmak nasıl? Zorlanıyor musunuz?
- Drama oynamayı çok özlemişim. Normalde dramalarda kendimi çok daha iyi ifade ettiğimi düşünürüm ama bu, bir oyuncuya teslim edilebilecek en dramatik ve ağır rol, daha ötesi yok bence. Çocuğu ölmüş bir anneyi canlandırmak gerçekten zor. Aslında dışarıdan bakıldığında oyuncu bütün duygu versiyonlarını kullanabilirmiş gibi gözükse de, karakterin içine girdiğinizde travma, hüzün ve acılı bir hâl, hem bir iç ritmi gerektiriyor hem de içselleştirmek gerekiyor. İşte bu noktada rol zorlaşıyor.

* Bu, sizin set halinize de yansıyor mu?

- Evet, sette çok fazla gülemiyorum, ki normalde çok neşeli ve sürekli espri yapan biriyimdir. Hiçbir sette bu kadar melun durduğumu hatırlamıyorum. Hele dizide yaşadığım eve girdiğim anda karakter anında beni içine alıyor. Ahmet Mümtaz’ın (Taylan) suratına baktığım anda da, sanki birlikte aynı acıyı hissetmeye başlıyoruz.

* Peki bunun altından nasıl kalkıyorsunuz?

- Bu rol biraz sezgisel hazırlanabilecek bir rol bence. Setteyken çok fazla sohbetlere ya da neşeli ortamlara katılmıyorum. Kendimi daha izole bir yere çekiyorum ve hüzünlü melodiler dinliyorum. Müzik, hayatımın her alanında vardır. Özellikle bir rolü canlandırırken, o role uygun tarzda müzikler dinlerim. Mesela şu sıralar melankolik müzikler dinliyorum.

MERYEM KADAR GÜÇLÜ DEĞİLİM
* Oyuncular rollerine empati yaparak hazırlanırlar. Bir anne olarak siz de bu rol için empati yapıyor musunuz?

- Kesinlikle yapmıyorum, çünkü bu benim için çok ağır bir şey olur. Bunun altından kalkamam ve travmaya girerim. Zaten rolümden yeterince etkileniyorum.

* Setten eve döndüğünüzde oğlunuza sarıldığınız oluyor mu?
- Oluyor. Bir de empati kursam ne olacak acaba? Bir oyuncunun acısı ve hüznü hep yanında, cebinde olmalı. Böyle ağır rolleri oynarken empati kurmadan başarmak biraz tecrübeyle ve yaşla ilintili bir durum sanırım.

* Meryem nasıl bir anne?
- Aslında çok tatlı bir kadın. Börek yaparak hayatını kazanan, kocasına çok aşık biri. Üç çocukları var. İyi günü de kötü günü de hep birlikte karşılamışlar. Meryem iyi kalpli, anaç bir kadın. Ne kadar güçlü bir kadın olduğunu ise zamanla göreceğiz. Çünkü insanın başına gelebilecek en ağır şeylerden biri yaşıyor, içinde başka biri çıkabilir.

* Siz güçlü bir kadın mısınız?
- Bu soruya cevap vermek zor. Çok güçlü sayılmam sanırım en azından Meryem kadar güçlü bir kadın değilim. Hayata tutunmayı seven, sürekli çaba gösteren ve çalışmayı seven biriyim. Bu açıdan bakıldığında güçlü bir tarafım var aslında. Buna rağmen 20’li yaşlarda daha güçlü olduğumu hissederdim ama çocuk sahibi olduktan sonra hayatla ilgili kaygılarım da arttı.

EZBER BOZAN BİR POLİSİYE
* Sürekli kızının cinayeti üzerine kafa yormak bir anneyi nasıl etkiler, ne derece yıpratır sizce?
- Çok yıpratır... Dizinin ikinci bölümünden itibaren bunu daha fazla görmeye başlayacağız. Bu travma öyle bir etkiye dönüşecek ki, Meryem kızının katilini bulmayı hayatının amacı haline getirecek. Olması gereken de bu zaten. Unutulacak bir şey değil ki bu acı! O katil yakalanmadan bir annenin hayatına devam edebilmesi mümkün değil.

* Gerçek hayatta bir sürü aile evladını benzer şekillerde kaybediyor. Meryem’in tutumu, diğer annelere ya da ailelere cesaret verip rehberlik edecek mi sizce?
- Edecek, etmeli de... Ülkemizin büyük yaralarından biri de bu bence.

* Cinayetin çözülmesinde annenin payı olacak mı peki?
- Henüz bunu bilmiyorum ama harika ve çok zeki bir senaristimiz var. Eminim ki güzel bir şeyler yazacaktır. Zaten “Cinayet” çok güzel bir adaptasyon işi. Çok zekice bir uyarlama oldu. Hem Türk gelenek ve görenekleri dizide işleniyor hem de dram olmasına rağmen ajitasyon yapılmıyor. Yapımcı ve yönetmenin diziye çok büyük artıları olduğu da apaçık ortada. Ezber bozan bir polisiye dizisi...

GENÇ GÖRÜNMEM DEZAVANTAJ OLDU
* Eskiden sizi genç kadın rollerinde görüyorduk, şimdi yavaş yavaş “anne” rollerini canlandırmaya başladınız. Bu size ne hissettiriyor?
- İyi hissettiriyor. Yaşımdan genç gösteriyorum, bu yüzden 20 yaşında bir kızın annesi olmak için genç duruyordum. Dolayısıyla genç göstermem bir dezavantaja dönüyordu. Bana hep arada derede kalmış roller geliyordu. Mesela “Çemberimde Gül Oya”dan sonra bir süre hafif fettan kadın rolleri geldi. “Asmalı Konak”tan sonra da bilmiş yenge, abla rolleri geldi. Ama artık daha olgun kadın ve anne rollerini canlandırmaya başladım. Bu da beni mutlu ediyor.

* Oğlunuz Aksel sizi hiç rol gereği ağlarken gördü mü?
- Televizyonda gördü ve inanılmaz üzüldü, o da ağlamaya başladı.

* Mesleğinizle ne zaman tanıştı peki?

- “Çemberimde Gül Oya”nın tekrar bölümlerinde gördü ilk olarak. O dizide canlandırdığım karakteri hiç sevmedi, seyretmek istemedi.

* Neden acaba?
- Canan karakteri yaralı bir kadındı. Beni üzülürken görmeye dayanamıyor sanırım. Mesela “Salih Kuşu” dizisine bayıldı. Çünkü orada komedi oynuyordum. Aksel’e mesleğimi anlatıyorum, açıklıyorum, “Anne oyunculuk yapıyor, tiyatroya gidiyor, televizyonda oynuyor. Tüm bunları para kazanmak ve sana oyuncaklar almak için yapıyor” diyorum. Artık o da anladı. 3,5 yaşında ama herkese benim mesleğimi anlatabiliyor. Yine de beni mutsuz görmek istemiyor.

LEVENT ÇOK KARİZMATİK ADAM
* Bu sezon sizi üç farklı dizide ve rolde gördük. Bu, her rolde kendinizi seyirciye kabul ettirmenizle alakalı bir durum sanırım.
- Şanlıyım galiba. Bir de oyunculuk deyince farklı kimliklerle seyircinin karşısına çıkıp onları şaşırtmak akla gelmeli bence. Sürprizli bir oyuncu olmak güzel bir şey. Sürekli olarak birbirine benzeyen şeyleri oynasam mutsuz olurdum. Bu anlamda şanslıyım ve yaş aldıkça oyuncunun daha olgunlaştığını, ne kadar çok ve çeşitli rol oynarsa o kadar katmerlendiğini düşünüyorum. Aynı şeyi sinemada da yapmayı çok isterim.

* Diziyle aynı zamanda tiyatro da yapıyorsunuz, nasıl gidiyor?

- Çok uzun zamandır tiyatro yapmıyordum ve tiyatroya döndükten sonra bu kadar ara verdiğim için çok pişman oldum. “Yatak Odası Diyalogları” oyununda Levent Ülgen’le birlikte oynuyoruz. Levent tam bir sahne adamı ve çok karizmatik bir adam. Ona hayran olmamak elde değil. Bu yüzden çok şanslı olduğumu hissediyorum. Bu sene Levent Ülgen, Ahmet Mümtaz Taylan ve Selim Bayraktar’la oynadım. Bu yüzden çok şanslıyım.

BESTEMİ KİMSELERE VERMEM
* Müzikle de ilgilisiniz. Hatta birtakım çalışmalarınız vardı, devam ediyor musunuz?

- Evet, bir süre müziği ötelemek durumunda kalmıştım. Aslında arkadaşlarımla amatörce iki tane klip de çektik ve internette paylaştık. Müziğe şu aralar çok zaman ayıramıyorum; dizi, tiyatro çocuk derken kendime bile zaman ayıramıyorum. Yine de dinlenmek istediğim zaman gitarımı tıngırdattığım oluyor. Bunun yanı sıra şarkı yazmayı çok seviyorum. Kafama estikçe yazıyor, sonra da kenara koyuyorum.

* Sizden beste almak için kapınızı çalan olmadı mı hiç?
- Valla hiç olmadı. Vermem ki zaten! Ben kimsenin şarkısını söylemem, kimsenin de benim şarkımı söylemesini istemem.

* Çok iddialı bir laf değil mi?
- Çok duygusal ve çocukça bence. Yani şarkının sözünü yazdıysam ama müziğini yapmadıysam o zaman sözleri verebilirim. Ama müziğini de ben yaptıysam, niye başkasına vereyim, kendim söylerim. Kişi kendi yaptığı şarkıyı en iyi yine kendi söyler. Şarkılar çok değerli, bu yüzden verilmemeli ama müzik o kadar ticari bir duruma geldi ki, herkes her yerde istediği müziği kullanıyor. Tabii ben müzik yaşamında çok aktif ve etkili değilim bu yüzden çok rahat konuşuyorum, belki daha sonra düşüncelerim değişir...

HAYALİM SOUNDTRACK SÖYLEMEK
* Müzik ve oyunculuğu bir arada kullanabileceğiniz bir projede yer almak ister misiniz?

- Hem de nasıl isterim. Aslında benim hayalim bir filmde oynamanın yanı sora o filmin soundtrack’ini söylemek. İnşallah bir gün bunu yapabilirim.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!