Güncelleme Tarihi:
Lise yıllarında çok çekingen. İnsanların ona bakmasından, topluluk önünde konuşmaktan çok korkuyor. Ancak iki üç kişilik arkadaş gruplarında sesi duyuluyor. Bu ‘‘kompleks’’ ona tiyatroya ilk adımı attırıyor. Çekingenliğine uygun bir rolle lise tiyatrosunda ilk oyununu oynuyor. Konservatuvara girene kadar amatör tiyatrolarda devam ediyor. Beş sezon Dormen Tiyatrosu'nda çalışıyor. Bir yıl ara verdiği tiyatroya bu sezon ‘‘Balkon’’la yeniden başlıyor. Ama biz onu uzun zamandır ‘‘Bir Demet Tiyatro’’daki karakteriyle tanıyoruz: Saçında çiçekleri böcekleri olan, rüküş, aşka aşık Mücver...
Şebnem Sönmez, 1968 doğumlu. Yaşamına lise yıllarında giren oyunculuğu için ‘‘Tam nedenini, tam zamanını hatırlayamadığım ve keşfedemediğim bir geçmişi var’’ diyor. Kendine zıt karakterleri oynamayı seviyor. Mücver gibi... Kendini Mücver olarak aynada ilk gördüğünde şok geçiriyor. Bağırmaya başlıyor, ‘‘ben böyle olamam’’ diye. Sonra o da seviyor. Hayatında önncelik hep tiyatronun. Televizyon onun için sadece bir araç. Star olma derdi hiç yok. Zaten ona göre bir iş de değil. Çünkü o hala sokakta çekiniyor.
Şebnem Sönmez adıyla değil de Mücver'le hatırlanıyor olmak sizi rahatsız ediyor mu?
- Hayır hiç etmiyor. Umurumda da değil. Öyle isim kaygım falan yok açıkçası. Tanıyan tanır, tanımayan da Mücver olarak görmüş öyle bilsin ne zararı var bunun. Kimse beni Şebnem olarak tanımadı ki. Hiçbir yerde karakterimle görünmüyorum. Bunun için kaygı duymak bana mantıklı gelmiyor.
Mücver'den önce Şebnem Sönmez neler yapıyordu?
- Tiyatroya lise tiyatrosunda başladım, 1983'te. Sonra amatör tiyatroya girdim ve 88'de konservatuvarı kazanana kadar da orada devam ettim. Konservatuvar sınavını dördüncü girişte kazanabildim. Son sınıfta Dormen Tiyatrosu'na geçtim, beş sezon orada çalıştım. Tiyatroya bir yıl ara verdikten sonra bu sezon Balkon'la devam ediyorum.
O arada televizyonla ilgili neler yaptınız?
- Küçük küçük işler yaptım. Bugüne kadarki en büyük iş ‘‘Bir Demet Tiyatro’’ aslında. Biri Yıldız Hoca'yı kırmamamak için Yaz Evi, diğeri çok sevdiğim bir arkadaşım Oya Yüce'nin Eksik Etek adlı dizisi. Sonra da Bir Demet Tiyatro, bir de yeni olan Dış Kapının Mandalları, o kadar.
Yapım gereği, ünlü olamam
Oyuncu olduğunuzu, bu işi yapabileceğinizi ne zaman keşfettiniz?
- Böyle bir keşif falan yoktu aslında. Çok korkuyordum insanların bana bakıp ağzımdan çıkacak lafa dikkat ediyor olmalarından. Okulda da çok çekingen bir çocuktum. En fazla iki üç kişilik bir arkadaş grubunda sesimi çıkarabilirdim. Belki böyle bir kompleksin üzerine gitmekti amacım. Çok hayal ederdim, oyun okurdum, onları kendi kendime diyaloglardım. Lisede çekingenliğime çok uygun bir rolle bir oyunda oynadım ve sonra da devam ettim. Tiyatro birazcık insanın kendini aşmasıyla ilgili bir şey, güven duygusunu edinmekle ilgili, benim de güvensizliğim buydu işte. Kimse bana bakmasın, beni dinlemesin, göz ucuyla bile kimse beni görmesin.
Hala çekingen misiniz?
- Evet ama o kadar had safhada değil. Çünkü artık meslek olarak yapıyorum. Ama sokakta çok da rahat değilimdir.
Star olmak, olmamak... Ne düşünüyorsunuz bu konuda?
- Star olmak istemiyorum. Böyle bir duygum, böyle bir yapım yok. Onu taşıyacak halim de yok, amacım da yok. Ben beğendiğim, hoşuma giden, kafamın gerçekten yattığı, mesleğimle ilgili tabii ki, her şeyi yapabileceğim ölçülerde yapmaya varım. Yapım gereği de ünlü olamam zaten.
Seçici mi davranıyorsunuz rollerde? Mesela ne sizi rahatsız eder ya da ne hemen ‘‘evet’’ dedirtir?
- Herkes kendince seçicidir. Bana uygun değilse, kendimle yakınlık kuramıyorsam, çok zıt bir karakterse severim açıkçası. Bana çok karşıt biriyse hoşuma gider zor gelir çünkü. Rahatsız olacağım şeyse elbisenin üstümde oturmaması, taşıyamamak olurdu sanırım. Çünkü sonuç başarısızlığa yüzde doksan yakındır.
Mücver'le de oldukça zıt bir yapıya sahipsiniz...
- Ortaklıklar da var tabii ama çok zıtız. Görüntüsü, o kadar şatafatı, süsü, rüküşlüğü, hiçbir şeyi bana uygun değil. Nefret ediyorum. Suzan saçımı yapıp, tepeme kuşlar diktiği ve öyle elbiseler giydiğim zaman komik geldi. Zaten önce bana göstermediler. Aynanın karşısında önüme geçip makyaj yaptılar. Saçım toplandı, bir şeyler yapıldı, bir baktım rezalet. Çiçekler böcekler, şok geçirdim ilk görünce. Böyle olamam diye bar bar bağırdım. Ama komik geldi.
Şimdi Mücver olarak aynaya baktığınızda nasıl buluyorsunuz kendinizi?
- Valla ilk seferlerde alışamadım. Herkese yalan söyleyip gidip evde tek başıma seyrettim. Kimse olmasın diye. Geriliyordum çok fena, seyrederken.
Çok yabancı geldi. Sonra da sevdim, izlemekten rahatsız olmadım. Şimdi izlerken hoşuma gidiyorsa gülmemeye çalışıyorum ayıp olur diye.
Benzerlikler ne Mücver'le Şebnem arasındaki?
- Hayatı çok sevmesi. Çok seviyor ve mutlu olmaya çalışıyor. Mücver'i sadece aşk acısı ağlatır, yataklara düşürür. Siz hiç onun üzüldüğünü gördünüz mü? Bu benim içinde geçerli. Tabii ki üzülürüm ama kahretmem kendimi. Çünkü hayatta her şey bizim için ve olacak şeyler olur. Çözmek lazım. Çok üzüldüğüm zamanlarda bile nasıl hallolura baktım.
Provada dilim sürçtü
Yılmaz'ın yazdığı Mücver'i birebir mi oynuyorsunuz yoksa sizden bir şeyler var mı?
- Yılmaz, Fadıl'ın kardeşi yapacağım seni, demişti. Zaten Bican'la (Fadıl) birbirimizi andırırız da. Fakat ilk yazdığı bu hali değildi tabii. Ne ben ne o görebilirdik, Mücver'in açılması açısından söylüyorum. Katı bir kardeşti o, kardeşine çok fazla önem veren ve evlenmesini istemeyen. Suzan'ın biçimiyle, Aysun'un saçma sapan giyisileriyle başka bir hava geldi, başka bir durum çıktı. Ben de havai oynadım. Yılmaz da sevdi.
Sizden Mücver'e geçen cümleler tavırlar oldu mu?
- Mesela ‘‘Bunu biliyor mıydın Lutfiye’’ bir dil sürçmesidir. Benim dilim sürçtü provada, çok hoş oldu deyip onun üstüne basa basa açarak yaptık. Mücver'in konuşmasına da uygun. Fazlasıyla aristokrat bir aileden geliyormuş havası var. O da vurgulu, durgulu konuşmaya itti beni. Yılmaz tekste ‘‘mıydın’’ diye yazmaya başladı, unutmayayım diye.
Mücver çok rahat bir kadın, bir sürü sevgilisi oluyor, Türk toplumu ise oldukça tutucu. Buna rağmen herkes Mücver'i çok sevdi ve tepki duymadı...
- O biraz ince düşünceden kaynaklanıyor bence. Çok itici olabilirdi çünkü bu tip. Bizim bütün göreneklerimize aykırı ve her şey çok ortada. Hem de televizyonda, hem de herkesin evindesiniz, hem de ortayaşlı bir kadın hem de dul bir kadın. Ne kimseyi incitmek, ne bir şeyi eleştirmek ne de meşru kılmak... Üçü de değildi. İnsan bu durumda olabilir, bu kadar! Mücver erkek delisi değil. O gerçekten seviyor, üzülüyor. Çünkü aşka aşık. Mutlu olmak istiyor, bu kadar. Hepimiz böyleyiz zaten. Bunu televizyonda görünce aslında insanlar da yumuşadı. İzmir'de bir öğretmen gelip bana ‘‘Ben de İzmir'in Mücver'iyim’’ diyebildi.
Evde hiç boş anım yok
Sokakta başka nelerle karşılaşıyorsunuz böyle?
- İlk zamanlar ‘‘Çökertme’’yi söylüyorlardı. Bu reklam gibi aslında. Reklamlarda yeni bir ürün çıktı mı herkes atlar, herkesin ilgisini çeker. Sonra o rutine gider. Hiçbir ilgi çekiciliği yoktur, sadece marka olarak bilinir. Şimdi bizde de böyle bir durum oldu. Zaten çok dışarı da çıkmıyorum, evciyim daha çok.
Evde neler yaparsınız?
- Her şeyi yaparım. Kitap okurum, televizyon seyretmem. Sadece merak ettiğim şeylere bakarım. Belgeseller beni dinlendiriyor. Müzik dinlerim bol bol. İnsanlar gelir sürekli. Evde hiç boş an yoktur. Mesela şu anda bile evde birileri var. Evim sürekli kalabalıktır.
Şimdi Balkon'da oynuyorsunuz. Oradaki rolünüz nasıl?
- Balkon çok zor bir oyundu. Alışılagelmiş bütün oyunculuk birikimi bu oyunda tam tersti. Olanı olduğu gibi doğal haline getirerek sunmaktır doğrusu, burada tersi yapıldı. Abartının doğalını bulmak zorundaydık. Bu oyun göz, kulak açık akılla izlenebilecek bir oyun. Birkaç insanın oyundan çıkarken biz şimdi birbirimizin yüzüne nasıl bakacağız dediğini duydum. Bu beni çok etkiledi.
Balkon ve Bir Demet Tiyatro... İkisinin de seyirci kitlesi farklı, oyunculuk farklı. Bu sizin üzerinizde nasıl bir etki bırakıyor?
- Hepimiz tiyatrocuyuz, hepimiz tiyatro kökenliyiz ama seçimler var. Hedef, seçim, insanın kişiliğini belirleyen en büyük etkenlerden biri. Benim hedefim hiçbir zaman televizyon olmadı. Hiç böyle bir amacım olmadı, benim için o bir araçtı, birçok insan için olduğu gibi. Televizyon bizlerin ayakta kalması için, tiyatroyu rahat bir şekilde sürdürebilmesi için gerekli. Televizyon benim için bu yüzden var.
Peki bu televizyon seyircisini kırıcı bir şey değil mi?
- Hayır değil. Televizyon seyircisi benim için tiyatroya da gelmesi gereken bir seyirci. Beni evinde istediği gibi görüyor, ben onların istediğini veriyorum. Çünkü o ticaret. Ama beni severse tiyatroya da gelir.
Ekibimiz bir aile gibi
Bir Demet Tiyatro yaşamınızda neleri değiştirdi?
- Beni değiştirmedi. Bir araçtı ve hala da araç. Zaten çok uzun süre yapmayacağım bunu.
Böyle kesin bir tavrınız var mı?
- Bir Demet Tiyatro bu yıl bitseydi ben başka bir işte olmazdım. Başladığım işi bitirmek adına hala varım. Üstelik çok sevdiğim bir iş bu. Televizyondaki başka işler gibi görmüyorum. Ben ekibe katılmadan önce, deliler gibi kaçırmadan izliyordum. Burası çok aile gibi bir yer. Baksanıza bugün çekim yok ama herkes burada.
Bir de ‘‘Dış Kapının Mandalları’’ var. O da buradan çıkışlı bir dizi olduğu için mi kabul ettiniz oynamayı?
- Engin Günaydın yazıyor. Çok yetenekli bir çocuk. Ona destek vermek çok istedim. Beraber başladık. Yazlık bir işti bu o zaman. Yılmaz da çok beğendi bu projeyi. Biz Engin'in bu yönünü görmemiştik.
Eşinizle aynı yerde oynamak...
- Hiçbir farkı yok. Ne farkı olabilir ki zaten. Ben onu sahnede karşımda Kudret olarak görüyorum. İş ahlakı diye bir şey var. Ben kocam diye ‘‘sen niye bana böyle ton verdin’’ diyemem ya. Ben evde kavga ettiğimde de bunu sen bilemezsin.
Star olmak istemiyorum. Böyle bir duygum, böyle bir yapım yok. Onu taşıyacak
halim de yok, amacım da yok.
Her şeyi yaparım. Kitap okurum, televizyon seyretmem. Sadece merak ettiğim şeylere bakarım. Belgeseller beni dinlendiriyor. Müzik dinlerim bol bol. İnsanlar gelir sürekli. Evde hiç boş an yoktur.
Mücver erkek delisi değil. O gerçekten seviyor, üzülüyor. Çünkü aşka aşık. Mutlu olmak istiyor, bu kadar.