Güncelleme Tarihi:
İnternette gezen “tamim” esprisi şöyle:
T.C.
Sağlık Bakanlığı
................ Hastanesi Baştabipliği
SAYI : 1809/3
KONU : Yılbaşı kutlamaları
TAMİM
Bakanlığımızın 27/12/2003 tarih ve 3657 sayılı yazısı ile 31/12/2003 tarihi saat 24.00’te yeni yıla girileceği ve ağırlıklı olarak Avrupa Birliği ülkelerinde olmak üzere tüm dünyada yeni yıl kutlamaları yapılacağı bildirilmiştir. Avrupa Birliği uyum programı çerçevesinde hastanemizde de aşağıdaki koşullara uymak ve işi aksatmamak koşulu ile nöbetçi ekibin yeni yıl kutlaması için gereğini bilgilerinize arz ederim.
Önlemler:
1- Taşkınlığın önüne geçilmesi
2- İçkiden çok mezeye ağırlık verilmesi
3- Dansözün Acil binasına sokulmaması
4- ..................... biriken suyun bazı batı ülkelerinde görülen havuza adam atma türü kutlamalar için kullanılmaması
5- Yerli içkiler limitsiz olup yabancı içkilerde limitlere riayet edilmesi
6- Tüketilen içki, meze ve sarf malzemesinin otomasyona kaydedilmesi
7- Kasap Havasına katılanların hasta ve yakınlarının geçişine engel olmaması
8- Hasta ve hasta yakınlarının dansa zorlanmaması
9- Saat 24.00’te Acil ameliyathanesindeki ışıkların söndürülmemesi ve ameliyattaki ekibin sarılıp öpüşme türünde steriliteyi bozacak kutlamalardan uzan durması
10- Kutlamaların Ocak ayındaki hastane performansını düşürmeyecek yoğunlukta cereyan etmesi için azami dikkat sarfedilmesi.
Ama emin olun, “Yok artık!” diyenlerin dediği kadar da abartılmamış...
20 küsur sene önce, Allah sağlık, afiyet versin, Efendi (Kara) Binbaşım’ın komutasında Kars, 2.Mknz.P.Tb.
Ne vesileyle kutlama yapacağımızı unuttum. Yılbaşı olabilir, tayinle gidecek bazı muvazzaflar veya terhisi gelen asteğmenler için yapacağımız bir veda töreni olabilir... Karargâh subaylarıyla oturmuş, düzenlemeleri tartışıyoruz.
Taburumuzda görevli bir binbaşı daha vardı (komutanın dışında) adını vermeyeceğim, bana döndü, dünyanın en ciddî konusuymuş gibi, sordu:
- S.1 asteğmenim, (nedense ben girdiğim her toplulukta, askerlikte, iş hayatında daima lüzumsuz işler müdürlüğü yahut da b.kyedicibaşı görevini üstlenirim, şeytan tüyü vardır bende), söyle bakalım, meze tabağına neler koyuyorsun?
- Komutanım (işte) bir dilim beyaz peynir, bir dilim kaşar peyniri, (askerlerin sayı takıntısını bildiğim için) 4 veya 5’er adet siyah zeytin, bir yemek kaşığı patlıcan salata... saydım ciddî ciddî.
“Peki” dedi ve “Sahra toplarını 673 rakımlı tepeye nasıl yerleştirmeyi düşünüyorsun?” diye soran bir komutan edasıyla sordu:
- Bu saydığın malzemeyi tabağa nasıl yerleştirmeyi düşünüyorsun?
Dalga mı geçiyor, güleyim mi, ciddiyetimi koruyayım mı, ne yapacağımı bilemedim.
Allah’tan Dalay Yüzbaşı yetişti imdada, hiç istifini bozmadan sordu:
- Komutanım, siz bu işleri iyi bilirsiniz. Nasıl bir yerleşme planı düşünüyorsunuz?
Ve söz konusu binbaşı, önüne çektiği üçüncü hamur bir kağıdın ortasına bir yuvarlak çizdi, (Bu tabak olsun...), yuvarlağın üst çizgisine yakın bir kare çizdi (Bu beyaz peynir olsun), hemen altına dört tane küçük yuvarlak çizdi (Bunlar da zeytin diyelim) ...
Ve biz - inanmayacaksınız - bir 15-20 dakika kadar, önümüzdeki “plan” üzerinde siyah zeytin nereye gelecek, domates dilimi beyaz peynirin altına mı yoksa çeyrek salatalık diliminin kuzey-batı cinahına mı konuşlandırılacak... bunu tartıştık.
Altına, sonradan daktiloyla “Kokteyl tabağı yerleştirme planı” diye yazdığım bu kağıdı yıllarca sakladım...
Toplantı bitip başbaşa kaldığımızda, Efendi Binbaşı’ma sordum:
- Komutanım, bu konuştuklarımız ciddî değildi, değil mi?
- Yahu Serdar, sen ona ne bakıyorsun? Nasıl koyarsan koy mezeleri...
*
Hani Cem Yılmaz “Sizin o Temel fıkrasında anlattığınız adam var ya, ben o adamı gördüm” diyor ya...
Sizin bu “hastane tamimi” esprisinde anlattığınız var ya, ben onu yaşadım!