Güncelleme Tarihi:
FULYA ÖZCAN - TARIK ÜNDÜZ FOTOĞRAFLARI
Babanızı kaybettikten sonra vergi borçları ve reddimirasla gündeme geldiniz. Neler yaşadınız bu süreçte, anlatır mısınız?
Fulya Özcan: Bu konuyu konuşmayı fazla sevmiyorum ama herkesin bildiği bir gerçek babamın vergi borcu olduğu. Reddimiras yapınca, insanlar babamı ve borcunu inkar ediyorum sandı. Ama beni tanıyanlar reddimiras yapmayacağımı tahmin ederler. Ben de başlarda yapmayı düşünmüyordum zaten. Sonra avukatımızdan, bu borcun benden sonra oğlum Tarık’a kalacağını öğrendim. Yani Tarık, ileride kazandığı paraları bu borca yatırmak zorunda kalacaktı. Biz de annemle anlaşarak bu yönde bir karar aldık. Yoksa istemiyordum, o borç neyse benim üstümde kalsın diyordum. Şimdi çıkan yasayla o borcun kapandığını öğrendim.
Tarık Ündüz: Bu konu hakkında çıkan haberlerle çok gerildik ama elimizden bir şey gelmedi. Keşke benim elimden gelseydi de ödeyebilseydim o borcu.
O dönem eşiniz Gazanfer Ündüz’ün Gönül Ülkü&Gazanfer Özcan Tiyatrosu’nun mali işlerini yürüttüğü, vergi borcunun da o dönemde oluştuğu söyleniyor. Bu iddianın doğruluk payı var mı?
Fulya Özcan: Hayır, bu çok büyük bir hakaret. Eşim diyorum Gazanfer’e. Ayrılsak da eşim. Oğlumun babası. Hâlâ da arkadaşım benim. Gazanfer’le biz 2002’ye kadar Gönül Ülkü&Gazanfer Özcan Tiyatrosu’nda çalıştık. Hem oyuncu olarak çalıştık hem de eşim müdürlük yaptı. Önceden müdür amcamdı, o vefat edince müdürlüğü eşim üstlendi. 2002’de ben bir rahatsızlık geçirdim, sonrasında tiyatrodan ayrıldık. Bir daha da çalışmadık orada.
Neden?
Fulya Özcan: Gönül Ülkü, benim babamın ikinci eşiydi. Ben 2002’de öz annemi kanserden kaybettim. Bununla beraber bir rahatsızlık yaşadım, o nedenle de tiyatrodan ayrılmaya karar verdim.
Gönül Hanım’la anlaşamadığınız için ayrılık kararı aldığınız da söyleniyordu o dönem...
Fulya Özcan: Öyle bir söylenti var ama Gönül Hanım bana yıllarca annelik, patronluk yaptı. Aynı zamanda babamın eşi, oğlumun da anneannesi oldu. Benim bir de Gönül Hanım’ın ilk eşinden ağabeyim var çok sevdiğim. Aramızda anlaşmazlık gibi bir durum olamaz yani... Velev ki tartıştık, aile içinde böyle şeyler olabilir, neticede o kadın benim annem. 25 yıla yakın bir zaman birlikte çalıştık, bana çok düşkün olmadığını bilirim ama Tarık’a çok düşkündür. Ben kendisine anne demiyorum ama ‘mommy’ (İngilizce ‘anne’) diyorum. Öte yandan bizim ailemizi, örf ve adetlerimizi bilenler de babamın böyle bir anlaşmazlığa izin vermeyeceğini bilirler. Şunu da açık açık söyleyeyim; öyle bir tartışma olsaydı, ben bunu zaten basına açıklamazdım.
KEŞKE BABAM HAYATTAYKEN AYRILSAYDI EŞİM BENDEN
Gazanfer Ündüz’den 2004’te boşandınız, sonra tekrar bir araya geldiniz. Şimdi yine ayrıldığınız konuşuluyor. Hatta aranıza başka bir kadının girdiği söylentileri de var. Bu iddialar hakkında neler söyleyeceksiniz?
Fulya Özcan: Biz 2004’te boşandık ama o dönem aramızda biri var mıydı yok muydu, bilmiyorum... Biz ayrıldık, sonra beraber tatile gittik. Oğlumuzun da babamın da haberi yoktu ayrıldığımızdan. Çünkü biz kanuni bir iş için ayrılmıştık o dönem ama bir arada yaşıyorduk. Sonra bir gün aile dostlarımız Behzat Uygur ve eşi Çiğdem Hanım geldi evimize. Çiğdem Hanım, “Eh o zaman tekrar evleniyorsunuz, kır düğünü yapıyoruz size” dedi. Gazanfer buna karşılık “Yok ben tövbe ettim, bir daha evlenmem” deyince büyük hayal kırıklığı yaşadım. Aramızdaki iplerin tamamen kopması ise kısa bir süre önce oldu...
Ne oldu kısa bir süre önce?
Fulya Özcan: Gazanfer açıkça söyledi; “Bir insan eşinden sıkılabilir” dedi. Gazanfer sıkıldıysa benden, onunla yaşayamazdım. Başka bir kadın var ya da yok, ben onu umursamam. Önemli olan, tüm bu olanlardan oğlumun yara almaması. Gazanfer’e sadece bir konuda kırgınım. Benim iki sene öncesine kadar bir babam vardı başımda. Öyle veya böyle bir babanın kızıydım. O zaman ayrılsaydı keşke benden.
Tarık Bey, bir de sizin açınızdan bakalım olaylara... Tüm bunlar yaşanırken sizin tepkiniz ne oldu?
Tarık Ündüz: Ben, anne-babası ayrılan ne ilk ne de son çocuğum. Göz önünde olmamın da bu konuda problem olduğunu düşünmüyorum. Belli bir yaşa gelmiş iki medeni insan anlaşmıyorlar ve ayrılıyorlar, ben de buna saygı duyup anneme sahip çıkıyorum. Tabii ki ayrılmalarını istemezdim ama ona bakarsanız dedemi de kaybetmek istemezdim. Hayat istediğimiz şekilde gitmiyor maalesef.
DEDEMİN YÜZDE 30’U OLSAM YETER BANA
Gazanfer Özcan’ın vefatından sonra neler değişti hayatınızda?
Tarık Ündüz: Hayatım boyunca her zaman dedeme sığındım ben. Şimdi sığınacak bir limanım yok... Annem babam var ama ailenin asıl limanı kayboldu. Tüm ailenin sığındığı kişiydi dedem. Ölümü, benim için çok büyük yıkım oldu. Ama bu büyük kaybın ardından hayatı eskisinden daha fazla önemsemeye başladım. Her şeyin ciddiyeti arttı benim için. Derslerime de daha çok sarıldım. İnsanların benden beklentileri var, bakıyorlar “Ne yapacak?” diye. Ben dedemin yaptıklarının yüzde 100’ünü beceremem, onun yüzde 30’u olabilsem yeter bana. Dedem, tiyatro okuyacağımı söylediğimde çok mutlu olmuştu. O şu an yaşıyor ve beni izliyormuş gibi hayatıma devam ediyorum. Bu da bana motivasyon sağlıyor.
Gazanfer Özcan’ın torunu olduğunuz için sizden beklentilerin yüksek olduğunu söylüyorsunuz. Büyük bir baskı yaratmıyor mu bu durum üzerinizde?
Tarık Ündüz: Baskı zaman zaman oluyor ama bu, kontrol edebilirseniz güzel bir şey. Bazen “Acaba becerebiliyor muyum?” diye düşünüyorum. Bunun da bizim mesleğimiz açısından faydalı olduğuna inanıyorum. Dedem de her sahneye çıktığında “Acaba becerebilecek miyim?” derdi. Ben bu baskıyı pozitife çeviriyorum. Dedemden gelen her şey güzel, baskı bile...
Tarık Bey, sanatçı bir ailede büyüdünüz ama başka bir meslek seçmeyi düşünmediniz mi hiç?
Tarık Ündüz: İkinci sınıftayken uzaya gitmeyi, üçüncü sınıftayken de basketbolcu olmayı hayal ediyordum. Herhalde biraz akıl oturmaya başladıktan sonra, etrafıma baktım ve kendime dedemi örnek aldım. Dedemin hayata, insanlara bakış açısına hep hayran oldum. Onun işine duyduğu sevgiyi ve saygıyı yakından gördüm. Altı sene basketbol oynamıştım, lise sona geldiğimde tiyatro kafama dank etti. Tiyatronun çok başka bir yolculuk olduğunu gördüm.
NÖBETÇİ OYUNCU DEĞİLİM
Fulya Hanım, “Melekler Korusun” dizisinden sonra sizi televizyonda göremedik. Neden uzak kaldınız ekrandan?
- Öncelikle sizin aracılığınızla, bana verdiği destekten ötürü Hümeyra Hanım’a teşekkür etmek istiyorum. Babamı kaybettikten sonra kendisiyle bir diziye başladık, o da benim kafamı dağıttı açıkçası. Uzun süre orada çalıştım. Sonrasında ara verince, sanki ortam değişmiş gibi geldi bana. Geçen gün şöyle bir şey oldu mesela; akşam 21.30’da arayıp şu aralar çok tutan bir diziye çağırdılar. Ertesi gün sabah 08.00’de söyledikleri yerde olmamı istediler. Ben aniden bir diziye başlamam nöbetçi oyuncu gibi. Babamdan böyle terbiye gördüm. Bir başkasına doğru gelir belki ama bana göre yanlıştı. Çok da sevdiğim bir dizi olmasına rağmen gitmedim.
Yakında ekranda görebilecek miyiz sizi peki?
- Evet, yeni bir diziye başlıyorum. Senaryo da yeni geldi elime. Bu kez izleyici karşısına değişik bir rolle çıkacağım.
Dizinin ismini öğrenebilir miyiz?
- Dizinin ismini söylemeyeyim ama ilk kez komedi olmayan bir dizide rol alacağım. Zengin, akıllı bir kadın rolündeyim. İnşallah mayıs ayında başlayacağız.
ABLAM ARAMADI
Fulya Özcan: Babam vefat ettiğinde birçok sanatçı hem bana hem de Tarık’a büyük destek oldu. Başta Altan Erkekli, Sumru Yavrucuk, Okan Bayülgen, Tolga Çevik, Gülse Birsel, Binnur Kaya ve daha birçok isim, manevi açıdan çok büyük destek verdi bize. Bu arada Tolga Çevik’e özel olarak teşekkür ediyorum. Bundan ne mana çıkarırlarsa artık... Bir de aramasını beklediğim ama aramayan insanlar var. Mecbur olmadığı halde aramasını çok istediğim bir ablam vardı, sanki hep benimle daha fazla ilgilenecekmiş gibi geldi ama yanılmışım.