Güncelleme Tarihi:
Yeni filmi ‘Sadece Sen’de âşık ve görme
engelli bir kadını canlandıran Belçim
Bilgin, rolü için saatlerini zifiri karanlıkta geçirdi. Bir sürü hikâye dinledi. Öpüşme sahneleri için Yılmaz Erdoğan’dan
izin aldığı söylentilerine ise tepkili:
“O benim eşim, sahibim değil!”
**********
Canlandırdığınız görme engelli Hazal karakterine hazırlanırken, empati kurmak adına ne yaptınız?
- Senaryo geldiğinde karaktere hazırlanmak için sadece üç haftam vardı. Bu konuda hocam Devrim Yakut’un çizdiği yol haritasına uygun olarak ilerledik. Her sabah, Altı Nokta Körler Derneği’ne gidiyor ve akşama kadar orada vakit geçiriyordum. Oradaki hocalardan çok yardım aldım. Ayrıca oradaki insanların gerçek hikâyelerini de dinledim.
*********************
Hiç karanlıkta kalmayı denediniz mi?
- Kuzenimin sonradan görme engelli olan bir arkadaşının tavsiyesiyle evde kimsenin olmadığı bir gün gözlerimi bağlayarak bütün günü zifiri karanlıkta geçirdim. Ayrıca bu konuda daha iyi empati kurabilmek adına İbrahim’le (Çelikkol) beraber Galata’da ‘karanlıkta yemek’ diye bir restorana gittik. Dört saat zifiri karanlıkta kaldık. Çıktığımızda kendimize gelmemiz zaman aldı.
**************
Görme engelli bir kadının hikâyesi dışında filmi nasıl tanımlarsınız?
- İzleyiciye, özledikleri yoğunlukta ve saflıkta gerçek bir aşk filmi vaat ediyor. Hazal sonradan görme engelli olan bir kadın. İbrahim’in (Çelikkol) karakteri karanlık bir dünyadan geliyor. İkisinin karşılaşıp hayatlarını aşkla dönüştürmelerinin hikâyesini izleyeceksiniz. Aşk için neleri göze alabileceklerini düşündürecek.
***********
Bu durum filmlerde ve masallarda mı kaldı?
- Ne yazık ki, artık her şeyin çok çabuk tüketildiği bir çağdayız. Aşk, fedakârlık, emek, özen ister... Herkes kendini yaşamaya o kadar odaklı ki “karşımdaki için ne yapabilirim” diye düşünmek yerine kendini mutlu etmeye bakıyor. Bu da aşkların kısa süreli olmasına neden oluyor.
***********
Film vizyona girmeden öpüşme sahneleri gündeme geldi. Bu tip sahneleri önceden eşinize danıştığınız doğru mu?
- Yılmaz benim eşim, sahibim değil. Biz ayrı bireyleriz ama aynı evi paylaşıyoruz. Hepimizin kendi kararları ve seçimleri var. Bu soru öncelikle iş ahlakına aykırı. Söylenenler bir doktora “çıplak birini ameliyat ediyor musun?” demeye benziyor. Tabii şov yapmış olmak için bir şey yapmam. Önemli olan oynadığım sahnenin gerekliliğine inanmam. Eğer o sahne çıkarıldığında seyirci bir şeylere ikna olmayacaksa o sahne gereklidir ve yapılır.
***********
Beren’le derdimiz kendimizle
Çekimler sırasında basına yansıyan taciz sahnesine gelirsek. Seti durdurduğunuz bile söylenen sahnede sizi rahatsız eden neydi?
- Engelli bir kadın olarak öyle bir rolü canlandırırken gerçekten nefes alamadım. Çünkü karşınızdakinin yüz ifadesini, elinde ne olduğunu bilmiyorsunuz. O sırada zihnim beni çok kötü yerlere götürdü. Uzun süre üçüncü sayfada hikâyelerini okuduğumuz kadınların psikolojisine girdiğimi hissettim ve o duygudan çıkamadım. Kendime gelemedim, ağlama krizi geçirdim!
******************
Beren Saat de bu sezon beyazperdede görme engelli bir karakteri canlandırdı. Kıyaslanmalar sizi rahatsız eder mi?
- Kıyaslama refleksine engel olamam. Bunlara takılmıyorum. Önce Beren’in rolü belli oldu. Sonra bana ‘Hazal’ karakteri geldi. Biz de bu söylediğini düşünüp konuştuk. Beren “Bunların hiçbirini düşünme, oyuncu olarak o kadar acayip bir deneyim ki mutlaka oynamalısın” dedi. İkimizin derdi de kendimizle. Ayrıca Beren sağır, dilsiz ve görme engelli bir kızı canlandırdı. Ve bir başarı hikâyesiydi. Bizimki tamamen derin bir aşk hikâyesi. Hazal, üniversite yıllarında sonradan görme yetisini kaybediyor. Yani doğuştan görme engelli değil. Bu da bütün reflekslerimizin, vücut dilimizin ve olaylara verdiğimiz tepkileri farklılaştıran önemli bir ayrıntı.
*************
Şöhrete hep illüzyon gibi baktım. İnsanların beni sevmesi bana daha çok çalışma duygusu veriyor, onun dışına çıkıp egomu beslerse orada başka bir sığlık başlıyor. Onun içinde de kaybolurum diye korkuyorum.
********
Dünya starlarıyla arkadaş olmanın sırrı
Monica Bellucci’den Russell Crowe’a Hollywood yıldızlarıyla dostlukları bilinen Belçim Bilgin bunun bir sırrı olmadığını söylüyor: “Bu bir süreç. Karşına biri çıkıyor, iyi anlaşırsan dünyanın neresinde olursan ol dostluğun devam ediyor.” Bilgin Türkiye’deki oyuncuların dostluklar konusunda da ezber bozan bir jenerasyon olduklarını anlatıyor: “Sektörden Beren Saat ve Ayfer Dönmez gibi çok iyi dostlarım var. En kadim arkadaşlarım da ortaokuldan dörtlü kız grubumuz.”
*************
Yaptığım işlerde Yılmaz’la evli olmamın bir etkisi olmadı
Yılmaz Erdoğan’la olan evliliğinizle ilgili size karşı bir önyargı var. Yaptığınız işlerde onun etkisi olduğu düşünülüyor. Nedir işin aslı?
- Oyunculuğu deli gibi aşkla yapan ve yapacak olan biriyim. Tabii Yılmaz Erdoğan’la evli olmak büyük bir şans. Evlenmeden önce bizim aramızda hoca ve öğrenci ilişkisi kurulmuştu. Evlendikten sonra da mesleğimizle ilgili o sınırı hep koruduk. Bu da beni çok besledi. Ondan çok şey öğreniyorum. Ama yaptığım işlerde Yılmaz’la evli olmamın bir etkisi olmadı.
*********************
Sizinle alıp veremedikleri ne?
- Bir sürü sebep olabilir. Fakat buradaki algıdan çıkıp işinde dünya çapında başarılı olan insanlardan güzel şeyler duymak beni rahatlatıyor. O zaman söylenenlerin ön yargıyla alakalı olduğunu anlıyorum. Ama yine de kızamıyorum, çünkü insan dağası böyle. İşin aslıysa çok farklı.
***********************
Oğlunuz Rodin 4 yaşına girdi. Çocuk sahibi olduktan sonra aşk şekil değiştiriyor mu?
- Bunu bana ilk söylediklerinde ağlayacaktım neredeyse! İnanmamıştım. Ama çocuk olana kadar çiftler arasında bir süreç varmış. İki sevgili bir evi paylaşıyorsunuz. Çocuktan sonra kurumsal yapının içine giriyorsunuz. Bu da bir dönüşüm ve olması gereken bir şey.
********************
Rodin’le nasıl vakit geçiriyorsunuz?
- Neler yaptığını, nelerle ilgilendiğini izliyorum. Artık hayatın ve bütün muhabbetlerin içinde. Çok keyifli. Onu arkadaşım gibi görüyorum. Hayatta ne isterse destekleyeceğimi biliyorum.
*********************
Türkiye Oscar’ı kucaklayacak
‘Kelebeğin Rüyası’nda Oscar adayı olma ümidim çok yüksekti. Oraya çok çalışarak gittik. Yaptığımız her gösterim doluydu. Yapmamız gereken her şeyi yaptık ve hiç keşkemiz olmadı. Ama Türkiye sineması dendiğinde Amerika’da önyargılar var. O filme dikkat çekmek bir emek gerektiriyor. Onlara biraz kibirlerini okşayacak filmler iyi geliyor. Bir sürü insandan “Türk sinemasına karşı önyargılıydık. Bizi şaşırttınız. Bundan sonra Türk filmine gideceğiz” sözlerini duymak en büyük başarıydı. Biz bir yol aldık. Bunun üzerine başkaları da yol alacak. 5-6 yıl içinde de umarım Türkiye Oscar’ı kucaklayacak.
**************