Güncelleme Tarihi:
‘Aptal’ adlı oyuna şöyle başlıyorum: Oyunumuzun ismi ‘Aptal’, “O aptal da benim” diyorum. Seyirci “Estağfurullah” diyor ve diyorum ki, “Estağfurullah ‘haklısın’ demek”. Akıllı bir adam olsam diyorum, maaşlarımız çok iyi, pahalılık yok, doğalgaza, benzine, elektriğe, suya zam yok, ne kadar güzel geçiniyoruz deyip hükümetin yanında tavır alır, istediğim kanalda, istediğim parayla köşeyi dönerim. Ama bunu ne kendime, ne mizahçılardan birine yakıştıramam. Mizah gülümseterek baş kaldırma demektir. Yarın öbür gün başka hükümet gelirse yine şaka yapacağım. Osmanlı’da methiyeciler ve yergiciler vardı. Methiyeciler padişahım çok yaşa der alırdı parayı. Ötekiler zindanlarda sürünürdü. Biz ikincisini tercih ettik ve bunun faturasını hem ressam Kenan Evren zamanında hem başka zamanlarda ödedik.
YALAN BEYANLA MAHKEMEYİ KANDIRIYORLAR
Ben kimseye aptal demedim. 15 AKP milletvekili dava açtı buna dair, ben kazandım. Aynı davayı Başbakan açtı, bu sefer o kazandı. Bu, yargının bağımsızlığı konusunda bir fikir verebilir. Temyize gittik, o da olmazsa AİHM’e gideceğiz çünkü yalan beyanla mahkemeyi kandırıyorlar. Oysa söylemek istediğimin çok basitti. Asıl hikâye de şu: Ta 1982’de, Aziz Nesin, Turhan Selçuk ve ben Torbalı’da mizah söyleşisi yapıyoruz. Kısa süre önceki halk oylamasında Kenan Evren yüzde 92 ile Cumhurbaşkanı seçilmiş. Bir köylü vatandaş; “Aziz Bey, Nasrettin Hoca’nın torunları olarak akıllı bir milletiz değil mi?” dedi. Aziz Abi de “Yüzde 60’ımız aptal” dedi bunun üzerine. Gülüşmeler oldu. Kuliste, “Niye bu kadar abarttın” dedim. “Aslında yüzde 92 diyecektim ama dilim varmadı” yanıtını verdi.
İSPAT EDENE 1 MİLYON LİRA TAZMİNAT ÖDERİM
Ondan sonra geldim Çapa’da psikopatolojide Süleyman Velioğlu’na: “Aziz Abi abarttı, bunun aslı nedir dedim?” Şu saptamayı yapmıştı: “Fransız aptal, Alman akıllı diye bir tespit yok. Her toplumun yüzde 20’si çok akıllıdır, yüzde 20’si aptaldır. Yüzde 60 vasattır, o vasatlar da ülkeyi yönetir, dünya böyledir.” Geçen yıl gazetelerde seçim öncesi AKP yüzde 50 ile geliyor yazıyordu. Televizyonda, “Aziz Abi hayatta olsa yüzde 60’la geliyor derdi” sözünü kullandım. Sözlerimde tek bir aptal kelimesi geçtiğini ispatlayana 1 milyon lira tazminat öderim. Aptallık lafını özellikle seçim meydanlarında istismar ettiler. Hiç kimseye aptal diyecek kadar aptal biri değilim.
SİYASETÇİLERİN KARŞISINDA TAKLİTLERİNİ YAPTIM
Siyasetçilerin mizahçılara tahammül sorunuyla ilgili en güzel örnek Eski Fransa Cumhurbaşkanı Charles De Gaulle’e dair. De Gaulle asker kökenliydi. Politikaya girdikten sonra kariyerinde biraz gerileme olmuş. Bir gün kültür bakanına şöyle demiş: “Üstat, son zamanlarda karikatürlerim çizilmemeye başlandı. Yoksa halk artık beni sevmiyor mu?” Bu yaklaşım müthiş. Eski liderler toleranslıydı. İsmet Paşa’ya, Erdal İnönü’ye, Erbakan’a, Demirel’e, Ecevit’e kendi taklitlerini yüzlerine karşı yaptım. Sevinç İnönü, “Müjdat Bey’ciğim, Erdal’ın taklidini yapıyormuşsunuz, gelip seyretmek istiyoruz” demişti.
BU DAVA AÇANLARI ASLA AFFETMEYECEĞİM
Akılla yapılan bütün işlere çok saygı duyuyorum, zekaya çok hürmetim var. Ancak kurnazlığa, yalan oyunlarına asla. Onun için bu davaları açanları hiç affetmeyeceğim. Muktedirin bir yere telefon açıp ‘sakın buna iş vermeyin’ demesi gibi değil baskılar. Faşizm yıllar sonra bir kıyafet balosuna giderken aynı kostümle gitmeyecek kadar kurnazdır. İlk korkuyu salıyor. Telefonum mu dinleniyor, Silivri’ye götürürler mi diye korkuyorsun; sonra işi kolay iktidarın. Bugün methiyeciler yok belki ama tarafsızlık da bir taraf. Erol Günaydın canlı yayında gençlere sordu. “Müjdat, Levent, Ferhan politik espriler yapıyor, şimdiki komedyenler yapmıyor. Niye?” diye. Çocuk alenen “Korkuyoruz abi” dedi. Buna verilecek bir cevap yok. Bizim reklam filmlerimiz duruyor, alacağımız işler duruyor, hacizler geliyor. Bursa’da itfaiye teftiş ediyor bizi; her kata demir kapı istiyor. Bursa’da nerede varsa yapayım dedim ama emsali yok.
EŞEK SANA ÇİFTE ATSA SEN DE TEKME Mİ ATARSIN
Altı okulumuz var. Ankara, İzmir, Bursa’ya derse gidiyorum. Artık ders vermiyorum, birikimimi paylaşıyorum. Sorular sorduruyorum. Bizim topluma soru sormak yasaklandı. Halbuki sormazsan sorgulayamazsın. ‘Kindar ve dindar gençlik’ söylemleri beni çok üzüyor. Kendi dünyamda kin, nefret, intikam kepenklerini yıllar önce kapattım. Bunun müsebbiplerinden biri ustam Sadık Şendil. Bir gün bir olaya çok sinirlendim, gidip bir karşılık vereceğim. Sadık Abi, “Bir dakika evladım. Özür dilerim ama, bir eşek sana çifte atsa, sen de gidip ona tekme mi atarsın” dedi. Ceketi çıkardım, gitmedim. O gün bugündür de gitmem. Ceket orada duruyor. Okul işte bu.
TİYATROCUYA CEZA YÜZÜNDEN DEVLETTEN YARDIM ALMIYORUM
Trabzon Devlet Tiyatrosu’ndan öğrencim Halil aradı. Haşmet Zeybek’in ‘Düğün Ya Da Davul’ oyununu oynuyorlarmış. Oyunun içinde ‘Başbakan kimden korkar, Amerika’dan’ diye bir laf var. “Hocam üstümüzde çok yoğun bir baskı var” dedi öğrencim. Halbuki oyun 35 yıl önce yazılmış. Çocuklara bu yüzden ceza gelmiş. Halil üzüntüsünden sahnede düşüp öldü. Bu olay üzerine Kültür Bakanlığı’nın tiyatro yardımını reddettim. Ertuğrul Bey (Günay) alınmış. “Hocam gençlik idolümsünüz, bana haksızlık ediyorsunuz” dedi. Ben de, “Sen orada kaldığın müddetçe bu yardımı almam” dedim ve o gün bugündür de almadım.
ÜZÜNTÜNÜZÜ PORTMANTOYA ASIN ÇIKARKEN ALIRSINIZ
Kandemir (Konduk) ile Güldürü Üretim Merkezi’ni kurmuştuk. Karikatürist genç çocuklar var. Ya ne oluyor diyorum, abi sorma işte problem var. Grafiği güzel olan Cihan’a yazdırdım; ‘Üzüntünüzü portmantoya asın, giderken alırsınız’. Özel hayatı mesleğe taşımak doğru değil. Bunu bakkal, manav, şoför yapabilir, senin böyle bir hakkın yok. Çıkacaksın, oynayacaksın. Birkaç hafta önce ikinci perdeyi baş dönmesi ve boyun ağrısıyla tamamladım. Belimde korseyle oynuyorum, fıtığım var. Kimse beni bu mesleğe zorlamadı. Seçtiğime göre şikayet hakkım yok.