Sibel ARNA
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 16, 2010 00:00
Tina Christa Sezer, Almanya’da bir Türk’e aşık olup Türkiye’ye geldiğinde yıl 1970’di. Nuriosmaniye piyasasında bırakın çalışmasını, bir kadın zar zor alışveriş yaparken o dönemin en büyük mücevher mağazasında satış görevlisi olarak işe girdi. 14 yıl boyunca her gün aynı mağazaya giderek mücevher işinin alfabesini çözdü. Kendi markasını Tina Jewellery’i 90’lı yılların başında kurdu. 8 metrekarelik bir alanda başladı, 18 metrekare, 75 metrekare derken 2005’de daha önce 14 yıl çalıştığı 300 metrekarelik mağazaya taşındı. Geçtiğimiz hafta Nişantaşı Abdi İpekçi’de ikinci şubesini açan Tina Christa Sezer ile 40 yıllık macerasını konuştuk.
Tina Christa ile eşi Utku Sezer’in enteresan bir tanışma hikâyesi var. Yıl 1963. Utku Bey Robert Kolej’i bitirdikten sonra kimya okumak için Münih’e gelir. O zamanlar Almanya’da okuyan yabancıları kendi kültürlerine bağlayan tek şey halk oyunlarıdır. Utku Bey de bir grup Türk arkadaşıyla birlikte folklor oynar. Tina Hanım’la Avrupa’nın dört bir yanından gelen folklor gruplarının katıldığı bir festivalde karşılaşırlar. Turizm Otelcilik mezunu Tina Hanım festival alanındaki restoranın yöneticiliğini yapmaktadır. Türk Grubu restoranda öğle yemeği yerken birden bir olay patlak verir. Alman polisi yakındaki tren garında kendini iki gün bir trenin altına bağlayarak kilometrelerce yol gelen, Almanya’ya kaçak giriş yapmaya çalışan bir Türk yakalamıştır. Adam harap ve bitap bir haldedir, yüzü gözü simsiyahtır. Korku ve yorgunluktan bayılmak üzeredir. Panikle Türkçe bir şeyler söyler. Adamın yardımına iki kişi koşar. Biri Tina Hanım diğeri Utku Bey. Utku Bey adamın sözlerine tercüman olmaya çalışırken Tina Hanım polislere adamın karnının aç, susuz olduğunu hatta açlıktan ölmek üzere olduğunu anlatır. Restoranındaki garsonlara
yemek getirmelerini söyler. Ve altını çizer “Sakın ha domuz eti getirmeyin. Türkler yemez.” Utku Bey bu her şeyi düşünen duyarlı Alman kızından çok etkilenir. Aşkın ilk tohumları işte böyle atılır.
Utku Bey 23 yaşında, Tina Hanım ise 20... Bir yıl sonra yaz tatili için birlikte İstanbul’a gelirler. Flört ediyorlardır ama öyle açık açık da sevgili oldukları söylenemez. Güzel bir İstanbul akşamında Moda Deniz Kulübü’nde Utku Bey’in teyzesinin verdiği bir davete katılırlar. Gecenin sonunda birlikte deniz kenarında otururken bir yıldız kayar. Tina Hanım’ın dileği bellidir. Utku Bey ile evlenip hayatının sonuna kadar bu büyülü şehirde yaşamak... 1968’de dileği gerçek olur. Ama ailesini ikna etmesi, İstanbul’un medeni bir şehir olduğunu anlatması hiç de kolay olmaz. Annesi çok ağlar. Teyzesi “İstanbul’a gelin gidersen iki aya kalmaz intihar edersin, seni orada eve kapatırlar, hizmetçi yaparlar” der.
14 YIL ÇALIŞTIĞI MAĞAZA ARTIK ONUNEvlendikten sonra Utku Bey Sabancı Holding’te kimya mühendisi olarak işe başlar. Tina Hanım ise ilk yıllar çalışmaz. Daha doğrusu kendine uygun iş bulamaz. Hamile kalır ve çocuk doğurur. Kızı Esra beş yaşına geldiğinde bir gün Utku Bey, Tina Hanım’a “Sen de iyice Türk kadınlarına benzedin. Çalışmamak rahat geldi değil mi” der. Bu söz ona çok ağır gelir, ertesi gün kendine iş aramaya başlar. Bir hafta sonra Nuriosmaniye’de dönemin en ünlü mücevher ve hediyelik eşya mağazası Bazaar 54’de satış müdürü olarak işe başlar. Turistlerin mağazaya ilgisi büyüktür. Önemli mücevherlerin sergilendiği “ağır oda” adı verilen bölümün önünde uzun kuyruklar oluştururlar. O zamanlar liseye giden Esra Hanım ne zaman annesini ziyarete gelse Tina Hanım ağır odada satıştadır.
Tina Hanım bir taraftan mağazada satışı öğrenirken boş vakitlerini civardaki atölyelerde Türk ve Ermeni ustalarla birlikte geçirir. Mücevher işinin kitabını yazacak duruma gelince Bazaar 54’den ayrılır ve kendi mağazasını açar. Mağaza dediğimize bakmayın Tina Jewellery’nin ilk satış noktası 8 metrekarelik bir alandır. Antika Halı Satan bir arkadaşı mağazanın içinde ona bir bölüm tahsis etmiştir. Dokuz yüzük, beş zincir gibi az sayıda tasarımlarla işe başlar. O zamanlar komşu esnafın alay konusudur. Hiçbiri bu Alman gelinin günü birinde koskoca bir mücevher markası yaratacağını tahmin bile edemez.
Dört yıl sonra Nuriosmaniye’de toptancı kuyumcuların bulunduğu Şeref Han isimli handa 18 metrekarelik ilk dükkanını açar. Yıl 1991. Bu sırada kızı Esra Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde okumaktadır. Bir yıl sonra okulu bitince annesine onunla çalışmak istediğini söyler. Tina Hanım o zaman git bu işin okulunu oku diyerek onu Almanya’ya Ober Stein’da Gemoloji yani değerli taş bilimi okumaya gönderir.
1995 yılında anne kız Çırağan Otel’de bir vitrin kiralarlar. O vitrin sayesinde yabancı müşterilerinin sayısı artar. Kozmetik markası Estee Lauder’in sahibi Evelin Lauder ve eşi, Amerika Dışışleri eski Bakanı Al Gore’un eşi Tipper Gore, Woody Allen’in eşi, Fransız aktrist Jeanne Moreau gibi ünlülerde Tina’dan mücevher alır.
Birlikte tasarım yapıp satan anne-kız, 2000 yılında Nuriosmaniye’de cadde üzerinde 75 metrekarelik bir mağaya taşınır. O mağaza markaya büyük ivme kazandırır. Ve 2005’te son kez yer değiştirir, Tina Hanım’ın 14 yıl çalıştığı mağazaya geçerler. 300 metrekarelik Bazaar 54 artık Tina Jewellery’dir. Mağaza ikinci bir isimle İstanbul Handicraft Center diye de tanınır.
LAPİS AFGANİSTAN’DAN MERCAN JAPONYA’DAN Geçtiğimiz hafta Tina Jewellery son atağını yaptı, İstanbul’un en gözde alışveriş caddesi Nişantaşı Abdi İpekçi’nin üzerinde bir şube açtı. Tina çok fonksiyonel bir mücevher markası. Her bir parça çok amaçlı kullanılabiliyor. Kolye uçları değişiyor. İstenirse broş olarak takılıyor. El işçiliği koleksiyonun her detayında göze çarpıyor. Tina Hanım yıllardır Kapalıçarşı’nın değerli ustaları yurtdışına gitmesin diye didiniyor. Onları elde tutmak için ne gerekiyorsa yapıyor. Markanın bir diğer özelliği de değerli taşlarla yapılan tasarımların her birinden bir tane üretilebilmesi. 100 bin dolar bile verseniz bir ikincisi yok. Çünkü kullanılan taşların tıpatıp aynı renk ve büyüklüğüne ulaşmanın imkanı yok.
Tina Hanım bu işe ilk başladığı günden beri lapis onun için en gözde değerli taş. Elde kestiriyor. Her birinin dokusu, büyüklüğü farklı. Tasarımda ise çiçek motifleri imzası gibi olmuş. Kolyelerin zincirleri de tok, ağır ve iddialı. Tabii ki onlar da el yapımı. Lapisleri Afganistan’dan, tanzaniti Tanzanya’dan, turmelini Brezilya ve Afrika’dan, mercanı İtalya ve Japonya’dan, opali Avustralya’dan getirtiyor. Bazen taşların peşinden ülke ülke geziyor. Fuarlarda rakiplerle kıyasıya pazarlık ediyor. Bazı değerli taşları da özel sipariş üzerine alıyor. Çünkü fiyatlar öyle böyle değil, uçmuş! Zümrüt mesela... Müşteri gelip “Tina, ben şöyle bir Zümrüt istiyorum” diye anlatınca peşine düşüyormuş. Pırlanta mı? O en kolayı diyor. “Pırlantasız olmaz ama artık pırlantanın ötesine geçmeliyiz, daha değerli taşları kullanmaya cesaret etmeliyiz” diyor. Pırlantayı tasarımlara ışık vermek, altını çizmek için kullandığını da ekliyor.
Bugün gelinen noktada Tina Jewellery çok büyüdü. 15 yıl önce ona gülen diğer mücevherciler artık Tina Hanım’ın önünde ceket ilikliyor. Nuriosmaniye’de ona saygı duymayan bir esnaf bile bulamazsınız. Taşlar hakkındaki bilgisinden yararlanmak için herkes fırsat kolluyor. Ağzının içine bakıyor.
Ve belki de en önemlisi Tina Christa Sezer ve Esra Moreno bu işi paradan çok zevk için yapıyor. İşlerine garip bir duygusallıkla bağlılar. Yerlerinde başka biri olsa şu anda New York, Dubai demez dünyanın dört bir yerine şube açardı. Ama onlar ticari olarak attıkları her adımı 40 kere düşünüyorlar. Müşterilerinin mutluluğuyla mutlu oluyorlar. Yakışmayana bu size olmaz deyip satmıyorlar. Parası çıkışmayana bütçesine uyan bir şey satmak için uğraşıyorlar. Yani uzun lafın kısası daha fazlasını hak ediyorlar.
KEMİKLİ GERDANA ÖZEL KOLYE“Kişiye özel tasarım yapıyoruz. Kulağı problemli olana özel küpe, kemikli gerdana özel kolye tasarlıyoruz. Annesinden kalma taşa farklı bir şekil vermek isteyenlere de yardımcı oluyoruz. Esra Nişantaşı mağazada, ben Nuriosmaniye’deyim. Müşterilerle birebir ilgilenmekten büyük keyif alıyoruz.”
YILBAŞI AĞACI OLMALYIN“Bir mücevher kadına çok şey katar, üst üste takılan mücevherler kadından zarafeti götürür. Yılbaşı ağacı gibi dolaşmanın alemi yok. Bazen bir tek takıyla, bir tek küpe ya da tek broşla çok şey anlatabilirsiniz. Ben kadının mücevherinin kalitesinin eşine de prestij kattığına inanırım.”
İNCİLER VÜCUT NEMİNİZE İHTİYAÇ DUYAR“Mücevher nasıl saklanmalı? Bu çok önemli bir konu. Çizmemek lazım. İsterseniz kağıt havluya sarın isterseniz peçeteye sarın ama mutlaka bir şeye sarıp kaldırın. Ve incilerin yaşadığını unutmayın. İnci vücudunuzun nemine ihtiyaç duyar. Takın, denize girin, spor yapın.”