Düşünsenize Honda’nın mühendislerinden, yöneticilerine kadar her bir kimseler gelmiş, dünya çapında pek çok ülkeden gazetecileri de çağırmışlar, motorlar hazır, ihtiyacınız olan her şey var, benzini her gün dolduruyorlar, bir sorununuz derdiniz var mı gözünüzün içine bakıyorlar ve sizden sadece motorlara binmenizi, sonra da görüşlerinizi paylaşmanızı istiyorlar. Yunanistan gezisinden döndükten sonra anneme; "Dünyanın en keyifli işini yapıyorum" dedim. Annemde; "Haklısın. Kör istedi bir göz, Allah verdi iki göz..." dedi. Vallaha iki değil sanki on-on beş tane verdi gibi hissediyorum. Ne diyeyim olmayana da versin.
Fırsat buldukça bu 3 motor hakkındaki görüşlerimi sizlerle paylaşacağım. İlk olarak Deauville sahnedeki yerini alsın bakalım...
HEM ŞEHİRLİ HEM YOLCU: Deauville’in 2006 yılında piyasaya çıkışı bir ilk değil. Ancak Türkiye için yeni bir motor. Honda Deauville ilk olarak 1998 de orta hacimli motosikletler arasında yeni bir konsept yaratması maksadı ile piyasaya sürülmüş. Honda bu konsept’i hem çok yönlü bir ulaşım aracı hem de birkaç günlük kaçamaklar için sıkı bir touring yol arkadaşı. Deauville Yunanistan’da yaptığım kaçamak bana bu motosikletin gerçekten konseptine oldukça uygun olduğunu gösterdi. Şehir içinde sürücüsünü yormayan ince gövdesi büyük avantaj, aynı zamanda uzun yol için de keyifli bir arkadaş. Gelelim detaylara... Öncelikle 2006 Deauville’de pek çok yenilik var.
MOTOR: Motor özelliklerine baktığımızda sıvı soğutmalı 52 inçlik V2 motor konfigürasyonu devam ediyor. Ancak daha güçlü bir performans sağlamak amacı ile silindir kapağında bir takım değişiklikler yapılmış. Ve silindir başına 1 emme 2 egzoz olmak üzere 3 sübap kullanılırken 2006 da 4 sübap kullanılmış.
Motor hacmi ise 647 den 680 cc’ye çıkarılmış. Bu motor 8000 d/d’de 66 beygir güç üretiyor. Her ne kadar kulağa düşük sayılabilecek bir rakam gibi gelse de 6500 d/d’de 66.2 Nm tork değerleri makinanın beygirden çok torka dayalı bir sürüş sunduğunu gösteriyor. Hea biraz daha güçlü olamaz mıydı? Şahsi fikrim böyle bir dizayn ve böyle bir konsepte olmalıydı!!!
Değişen silindir kapağı ve genişleyen motor hacmi pistonlarda ve buji dizaynında da bir takım yenilikleri zorunlu kılmış. Çok düşük emisyon değerlerini sağladığı söylenen HECS3 katalitik konvertörü ve PGM-FI enjeksiyon sistemi ise sadece 2006 Deavuille’de var, yani tamamen yeni.
Enjeksiyonlu, sıvı soğutmalı V2 silindirli motorun yeni dizayn edilmiş 4 sübaplı silindir kapakları ve daha büyük motor hacmi daha yüksek ivmelenme ve performans elde edilmesi için yapılmış. Bakım gerektirmeyen şaftlı aktarma da sistemi tamamlayan diğer bir ayrıntı.
FRENLER: Hondanın ABS’li modellerinden biri Deauville... ABS’nin yanı sıra sadece arka frene bastığınızda bile ön ve arka tekerlere uyguladığı frenleme kuvvetini optimize eden CBS diğer adıyla kombine fren sistemi de güvenliği arttırıcı bir unsur.
Önde; kombine 3 piston kaliperli, 296 X 4.5 milimetrelik hidrolik çift disk, cüruflu metal balatalı, ABS fren sistemi bulunuyor. Arkada ise;çift piston kaliperli 276 X 6 milimetrelik hidrolik disk, cüruflu metal balatalı ABS fren sistemi kullanılmış.
Frenler konusunda şahsi yorumuma gelince 3 gün boyunca kullandığımız 3 modelden frenlerini en sevdiğim model buydu. Bazıları şu kombine fren sisteminden pek haz etmeseler de bence bu alete çok yakışmış ve sürüş keyfini arttırıcı bir his yaratmış.
DİZAYN: Genel görünüş olarak maksi scooter ile touring arası bir dizayna sahip. İnce bedeni trafikte oldukça büyük bir avantaj bence. Oturduğunuzda bu tip motorlara göre çok ince bir sele yere çok rahat basmanıza imkan veriyor.
4 ayrı renk seçeneği var. Ancak Türkiye’ye üç renk geliyor; siyah, gri, toprak... Yan çantalar genellikle ciddi bir çıkıntı oluşturduğundan bazen dezavantaj haline gelir bu tip makinelerde, ama Deauville’in yan çantaları biraz hacim olarak küçük olsa da böylelikle gövdeye daha bir yakın durup, bu dezavantajı azaltıyor. Ancak çantalar gövdeye tamamen entegre. Yani uzun yolda takayım şehir içinde çıkartayım diyemiyorsunuz.
Yan çantalardan sol çanta 27.4 litre, sağ çanta 26.7 litre hacme sahip. Bir de iki çantayı birbirine bağlayan bir kanal var. Yapan mühendis buna baget gözü diyordu. Uzun baget sandviçi çok seviyo galiba bu mühendis...
Desteklenmiş hafif çelik şasiyi önde 41 milimetrelik tepkili ve kolay kontrollü ön çatal arkada ise ayarlanabilir tek amortisör tamamlıyor. Bu arada arka süspansiyon ayarı da tek düğmeden yapılabiliyor. Ben sert konumda sürüşünden daha mutlu oldum. Özellikle virajlarda...
Oldukça büyük ve mutireflektörlü çift ön farlar öyle aman aman bir albeniye sahip değil. İki konumlu yükseklik ayarlı ön cam 170 milimetre yukarıya kalkabiliyor. Ancak ben yüksek konumundan hiç memnun kalmadım. Camın tam bitiği yer benim tam göz hizama geliyordu ve bu da sürüşte kafamı ya aşağıya ya da yukarıya uzatmamı gerektiriyordu. Sıkıcı bir durum. Ancak bu sonuçta benim için geçerli her motorcunun boyu bir olmadığı için benim boylarımdakiler için bir eksi diyelim.
Grenajların rüzgar koruması oldukça başarılı. Ayna kolları da 55mm uzatılabiliyor. Gösterge panelinde hız, devir, yakıt ve sıcaklık göstergeleri ve ayrıca LCD ekranda odometre, yakıt tüketimi göstergesi ve saat var. Bir de gösterge panelinin altında iki tane çok amaçlı gözü var.
Sürüş ve izlenimler Sabahın erken saatlerinde yaklaşık 30 motor, Atina’da bizim için daha doğrusu Deauville’yi test etmemiz için çizilen rotaya koyulduk. Rota motorun özelliklerine uygun olarak önce şehrin içinden geçip, sahil boyunca uzanan, çok keyifli virajların olduğu şehir dışına açılan keyifli bir yoldu. Touring havasındaki Deauville şehrin içinde kendini bir maksi scooter gibi hissettirdi bana. Oldukça dengeli olması, ayaklarımın yere düzgün basması 259 kilogramlık ağırlığını hiç hissettirmedi. Ön panelinin dolu dolu otomobil gibi olmasına rağmen gidonlar bana Transalp’i tutuyormuşum hissi verdi. Demin de dediğim gibi böyle bir alette insan şöyle daha dolu dolu bir gidon, daha ele gelir bir şey istiyor. Fazla cılız kalmış...
VİRAJI BAŞARILI Uzun uzun virajların olduğu şehrin dışına doğru açılan yola geldiğimizde ilk izlenimim, uzuuun bir viraja biraz hızlı girdiğimde bu motorun kıçının başının epeyce salınacağı yönündeydi. Ancak her girdiğim virajda biraz daha süratlenmeme rağmen bu beklediğim olmadı. Virajı konusunda beni ciddi anlamda şaşırttığını çok rahat söyleyebilirim. Özellikle süspansiyon ayarını sert konuma getirdiğimde... Ancak bunda kullandığımız yolun asfalt kalitesinin de payı bence oldukça büyük. Adamların öyle güzel yolları var ki, Allah ne verdiyse gitmek istiyor insan. Türkiye’nin yamalı yollarında nasıl tepkiler verir, bunu ancak motor buraya geldiğinde anlayabiliriz.
ZİNCİRLİ OLSAYDI DEMEDİM Şafta gelince... Diğer şaftlı makinalardan alıştığımız huzursuzluk yerini sükunete bırakmış görünüyordu. Ne kompresyona bıraktığımda ne de vites küçültmelerinde beni rahatsız edecek homurtular ve uyumsuzluklar duymadım. Şanzımanla şaft ikilisinin oldukça uyumlu çalıştığını söyleyebilirim. Yani keşke zincirli olsaydı dedirtmedi bana.
TORK VAR AMAFrenler altınızdaki güce göre fazla bile sayılabilir kanımca. Hadi abartmadan yeterli diyelim. Bunda kombine fren sisteminin de etkisi büyük. Hem ABS, hem CBS olunca frenler konusunda motoru saçmalatmak için bayağı bir uğraşmak gerekiyor. İlk baştan beri anladığınız üzere en çok takıldığım konu aslında gücü. Tek başıma ve yüksüz seyahat etmeme, torkun da babalar gibi "Üzülme, ben burdayım" demesine rağmen, hani "Keşke biraz daha olsaydı" dedim kendi kendime. Sürüş tadını en genel anlamda HUZURLU diye adlandırabilirim. Çünkü çok uslu, sakin bir mizacı var Deauville’in. Bu da insana huzur veriyor.
AKSESUARLAR YETERLİ Yan çantaların içi her ne kadar öyle ferah ferah olmasa da aksesuarları bence yeterli hatta ön paneldeki iki adet eldiven gözü de küçük, ıvır zıvırı koymak için başarılı. Motorun aerodinamiğine gelince... Selenin oldukça dar olması ve ön grenajın yapısı itibarıyla dizleriniz epeyce içerde kalıyor bu alette. Bu da rüzgardan ciddi şekilde korunmanızı sağlıyor. Bacaklar konusunda çok başarılı diyebilirim.
YÜKSEK CAM BANA UYMADI
Alçak konumdaki cam şehir içinde düşük süratlerde eyvallah ama uzun yolda epeyce rüzgarla başa başa bırakıyor insanı. Ben ön camımı dönüş yolunda yükseğe aldım. Evet ciddi anlamda rüzgarı kesiyor ancak benim anatomime hiç uymadı; çünkü cam tam göz hizama geldiğinden altta mı kalayım yukarı mı çıkayım diye kıvranmaktan otele nasıl döndüğümü anlayamadım. Bu benim ebatlarımdan kaynaklanan bir problem tabii...
ZARİF BİR KADIN GİBİ Ağırlık dağılımı konusunda her ne kadar görünüşte kafası hatta kendisi ağır gibi görünse de inanın alakası yok. Hatta ön tarafın hafifliğinden bile bahsedilebilir. Zaten öyle fotoğraflarda göründüğü kadar cüsseli ve iri bir motor değil bu. Zarif bir kadına benzetilebilir. Çok narin ve kibar görünüyor.
Sonuç olarak amacı; hem şehir içi ferah ferah motor kullanmak, hem de hafta sonu kaçamaklarında bulunmak olan, sakin, sürüşü güvenli, asla hiçbir agresifliği bulunmayan motorlardan hoşlanan motor sevdalıları için güzel bir motor. Gelelim hediyesine... Bu uslu çocuğun hediyesi 15 bin 78 YTL.
İki motosiklet fuarı
kafaları karıştırıyorGeçtiğimiz yıla kadar düzenli olarak her yıl Lütfi Kırdar’da yapılan Motosiklet Fuarı hepimizin biricik buluşma noktası olmuştu. Bu yıl ise daha aylar öncesinden fuar hakkında dedikodular dolaşmaya başladı. Fuarın başka yerde yapılacağı, bazı markaların fuara katılmayacağı, bu yıl fuarın sadece Çin malı motosiklet markaları ile yapılacağı, büyük markaların fuarı protesto ettiği, iki fuar birden olacağı vs. vs. Eminim sizin de kulağınıza gelmiştir bu
haberler.
Şimdi olayın doğrusunu anlatayım da kimsenin kafasında soru işareti kalmasın. Evet, bu yıl iki ayrı motosiklet fuarımız var. Birincisi her yıl olduğu gibi Lütfi Kırdar’da (23-26 Mart) ancak her yıl bu fuara giden bir motosiklet sevdalısı iseniz sizi bir sürpriz bekliyor olacak... Her yıl bu fuarda gördüğümüz, bence sektörün olmazsa olmaz markaları bu fuara katılmıyor. Yani Lütfi Kırdar’daki Fuarda Honda, BMW, Yamaha, Suzuki gibi sektörün baba markalarını görmemiz mümkün olmayacak. Peki onları mı nerde göreceğiz? Onlar Lütfi Kırdar’daki fuardan bir sonraki hafta Dünya Ticaret Merkezi’nde (DTM) (29 Mart-2 Nisan) çok daha büyük bir alanda motor sevdalıları ile buluşacaklar.
Aslına bakarsanız en temel sorun Lütfi Kırdar’daki mekanın darlığı. Geçen yıl hatırlayın, fuarı dolaşırken hepimiz ’fortçu’ olmuştuk ister istemez. Bu sene daha ferah, daha büyük, otopark sorunu yaşanmayacak, test sürüşleri için de yeri olacak bir fuar mekanı isteyen markalar, tası tarağı toplayıp bu isteklerine cevap buldukları Dünya Ticaret Merkezi’ne taşınmışlar. Lütfi Kırdar’ı da sektöre yeni giren, tabiri caizse çiçeği burnunda markalar doluşmuş. Bu durum aslında Türkiye’de motosiklet sektörünün hızla büyüdüğünü gösteriyor. Fuar alanları yetmiyor, sektöre yeni markalar (kimisi kör topal da gelse) giriyor, motor sevdalıları da iki hafta üst üste fuar geziyor. Allah sonumuzu hayretsin!