Güncelleme Tarihi:
Televizyon izleyicileri için önce Sıdıka’ydınız, şimdi Makbule. Gerçek isminizi bilen az. Rolle bu kadar özdeşleştirilmek sizi rahatsız ediyor mu?
- Adım bilinsin diye bir derdim olmadı hiç. Piyasada Hasibe deyince biliyorlar zaten; çünkü sık rastlanan bir isim değil. Sıdıka veya Makbule olarak tanınmak, yaptığımız işin ne kadar başarılı olduğunu ve ses getirdiğini gösterir, ki bu da güzel bir şey.
Evde kalmış kız rollerinin üzerinize yapışmasından korkmuyor musunuz? Bir oyuncu için hep aynı rolleri oynamak dezavantaj mıdır? Ya da karakter oyuncusu olmaktan memnun musunuz?
- Asla sadece bu rolleri oynarım demiyorum. Oyuncunun skalası çok geniş olmalı. Her rolü oynamak istiyorsun ama yapımcılar ne yazık ki riske girmekten korkuyor. Hiç denenmemiş bir alanda, bir oyuncuya şans vermekten hep uzak duruyorlar.
- Şimdiye kadar oynadıklarımın çok dışında, dramatik bir karakteri oynamayı çok isterim. Genelde stilize üslup gerektiren roller oynadım. Bir tek ’Anlat İstanbul’ filminde küfürbaz, ağzında sigarası, gözaltları mosmor bir hayat kadınını canlandırdım ve çok keyifle oynadım. Yönetmenler ve yapımcılar keşke daha cesur olsalar da bizim de önümüz açılsa.
"Avrupa Yakası" ciddi kabuk değişimleri yaşadı. Oturmuş bir kadroya girmekten korktunuz mu?
- Korktum ama ’tutar mı’ diye de çok kafama takmadım. Uzun zamandır birlikte çalışan bir tiyatro topluluğu gibilerdi. "Canlandıracağım karakter, onların üslubundan farklı bir yere oturur mu, onlarla aynı tarzda oynayabilecek miyim" korkusunu yaşadım daha çok. Ama o kadar yüreklendirdiler ki, galiba oldu. Bu başarının sebebi iyi bir ekiple çalışmakta. Kimse kimseye çelme takmıyor.
- Botokslu, sarışın, uzun saçlı, topuklu ayakkabıyla yamuk yumuk yürüyen, bir giydiğini bir daha giyemeyen kadın mı demek? Bana öyle gelmiyor. Nişantaşı öyle bir yer ki, başka semtlerden o kadın kalıbına uymak için gelen kadınlar var. Onu taşıyıp taşıyamamak önemli. Bu anlattığım özelliklere sahip olup kafası zehir gibi çalışan, kendini geliştirmiş kadınlar da var eminim. Genelleme yapmamak lazım.
- Nişantaşı’nda tesadüfen çok pahalı mağazalardan birine girmiştim. Hiç alışık olmadığımız bir alışveriş tarzı dönüyor orada. Herkes birbiriyle tanışıyor, yeni neler gelmiş biliyor. Bir yandan mağazanın kafesinde oturup arada bir kalkıp kıyafet seçiyor. Orada saatler geçiriliyor. Kadın geliyor, çantasını bir yere, montunu bir yere atıp milyarlık kıyafetler seçmeye koyuluyor. O gün ilk kez aradaki uçurumu fark ettim galiba. Asla Türkiye gerçeğiyle bağdaşmayan bambaşka bir gerçeklik ya da tam anlamıyla bir yanılsama Nişantaşı’nda yaşanan. İlginç bir gözlem olmuştu benim için. Bu röportaj teklifinizi de Nişantaşılı kadını oynayacağım için kabul ettim. Hakikaten ilginç oldu bugün, topuklu ayakkabılar yordu biraz (gülüyor). Bu kadar süslenmek de yorar insanı her gün, her gün. Bir gün, bir rolde işime yarar umarım!
Tiyatroya sevdalı
Hasibe Eren, ününü televizyon dizilerine borçlu olsa da aslında tiyatro sevdalısı bir oyuncu. Reklamcılık eğitimi aldıktan sonra, asıl arzusunun tiyatro olduğuna karar verip, tiyatro dalında eğitim gören Eren, "Tiyatro olsun da hangi rol olursa olsun" diyerek açıklıyor bu sevdasını.