Güncelleme Tarihi:
Bu sizin ilk sinema deneyiminiz... İzlediğinizde nasıl buldunuz filmi?
- Kendi sahnelerime pek bakamadım, onlar dışında dışında filmi çok beğendim!
Neden kendi sahnelerinize bakamadınız?
- Kendime çok takıldım çünkü... Keşke şu sahnede şöyle oynamasaymışım dedim durdum hep. Konu oyunculuk oldu mu kendini çok eleştiren biriyim ben. Bir de çekimler başlamadan son bir hafta içinde ekipe dahil olmuştum.
Sizin için zor olmuştur oturmuş bir ekibe sonradan katılmak...
- Öyle... At binmeyi bilmediğim için eğitim almam gerekiyordu. Hızlı bir eğitim süreci şarttı. Çok fazla ezber de yapamadım bu yüzden. Hocamın dediklerini yapmaya çalıştım ama filme diğer arkadaşlar kadar konsantre olamadım tabii. Bu yüzden de kendimi çok eleştirdim. Daha iyi olabilirdi. Hazırlanmak için iki ayım olsaydı, kilo almaya çalışırdım. Bir prensesi canlandırdığım için biraz daha etli butlu olmak isterdim. Daha iyi görünürdü.
Ama kamera zaten herkesi olduğundan kilolu gösterir...
- Evet ama yine de zayıf görünüyorum, keşke biraz kilolu olsaydım. Tabii yedi günde böyle bir değişim imkansızdı.
En çok hangi sahneler etkiledi peki sizi?
- Savaş sahneleri... Bir de müzikler çok güzel... Görsel anlamda da çok başarılı bir iş.
DÖRT GÜNDE AT BİNMEYİ ÖĞRENDİM
Filmde Müge Boz’un canlandırdığı Bayırgülü ile Prenses Çise epey atışıyor. Siz çekimlerde nasıldınız?
- Hem sahneleri çekerken de çok eğlendim, izlerken de... Seyirciye sadece savaş, aksiyon ve macera vermiyoruz. Komedi unsurları da var filmde. Bu yüzden o atışmalar daha izlenilir hale getirmiş bence filmi. Prenses Çise, Selçuklu Beyi Koca Horuz’un kızı. Sarayda büyümüş, sürekli hizmet ve hürmet görmüş bir genç kız. Karaoğlan ile tesadüfen tanışıyorlar. İlk tanıştıklarında Karaoğlan, Çise’nin kim olduğunu bilmiyor. Ama öğrendikten sonra da tavrı değişmiyor. Çise bu durumda biraz bocalıyor. Çünkü bugüne kadar kimse kendisine öyle davranmamış.
Çise başkasıyla nişanlı olmasına rağmen Karaoğlan’dan etkileniyor.
- Aşk denilemez gerçi buna ama doğru, ondan etkileniyor. Çünkü Karaoğlan tam bir yiğit Türk genci. Mert ve güvenilir. Güçlü bir karakter olduğu için etkileniyor zaten ondan. Çise de ben nişanlımı bir yana bırakayım onunla olayım demiyor. İkisi de birbirleriyle olamayacaklarını biliyorlar çünkü...
Onunla olamayacağını bilse de Bayırgülü’nün Karaoğlan ile yakınlaşmasını kıskanıyor ama...
- Çise hiçbir zaman Bayırgülü gibi olamamış. İnsan olamadığı şeye hep özenir ya hani... Bayırgülü’nün o deli dolu yanı cezbediyor Çise’yi.
Filmde sizi en çok zorlayan sahne ne oldu?
- Çekimlerden çok at binmeyi dört günde öğrenmek zorunda kalmak zorladı beni. Ama hiç korkmadım, düşüp kalkmadım. Filmdeki at binme sahneleri, at üstünde geçirdiğimiz zamanın ancak onda biridir. Alışmak için her gün saatlerce at biniyor, atlar yorulunca iki-üç saat onları bekleyip sonra tekrar çekime başlıyorduk.
ARTIK O KADAR AĞLAMAK İSTEMİYORUM
“Fetih 1453”ün çekimlerinde atlar çok hırpalanmış, bu durum hayvanseverlerden tepki görmüştü. Sizin sette ise atlar hiç zarar görmemiş, doğru mu bu?
- Doğru, tek bir atın zarar gördüğüne bile şahit olmadım. Dediğim gibi sırf atlar dinlensin diye çekimlere ara veriyorduk. Başka setlerde insanlara bile o kadar dinlenme fırsatı tanınmaz.
Peki ya çamura batıp çıktığınız sahneler?
- Zordu, öyle bir balçık vardı ki, içinde ayağımı kaldırmakta zorlanıyordum. Her seferinde oradan çıkabilmek için ayakkabılarımı çıkardım. Ama “Unutulmaz” dizisinden alışığım yağmurlu sahnelere. O yüzden zorlanmadım, sadece biraz üşüdüm, o kadar.
“Unutulmaz” demişken... O dizinin her bölümünde istisnasız ağlıyordunuz... Gözyaşı dökmekten bıkmışsınızdır artık herhalde... Bundan sonra yine dram mı istersiniz yoksa gönlünüzde komedi mi yatıyor?
- Doğru, “Unutulmaz”da öyle bir durum vardı, canlandırdığım karakter ne dense ağlıyordu gerçekten. Mutlu da olsa, mutsuz da olsa... Dizi tarihinde 90 bölümün 90’ında da ağlayan başka karakter var mıdır bilmiyorum. Artık o kadar boşa ağlamak taraftarı değilim. Dram ya da komedi demiyorum ama... Karakterin bir farklılığı, özelliği olsun yeter bana.
KUAFÖRÜN GAZABINA UĞRADIM!
Saçlarınızı kestirmişsiniz, yakışmış.
- Yakıştı mı bilmem, kuaförün gazabına uğradım açıkçası!
Nasıl yani?
- Yazın boş geçirdiğim dönemde çok oynadım saçımla, haliyle yıprandı. Kestirmek zorunda kaldım. Kuaförümün ilk tavsiyesi yavaş yavaş, alıştıra alıştıra kısaltmaktı. Çünkü huyumu biliyor, radikal değişiklik beni ağlatabilirdi. Kendisine daha belirgin bir değişiklik istediğimi söyledim ama bu kadar da kısa değildi düşündüğüm saç.
Ağladınız mı peki?
- Evet, maalesef. Şurasından biraz keselim, buradan biraz kısaltalım derken böyle oldu. Hâlâ alışamadım, aynadaki görüntümü çok yadırgıyorum.
2,5 AY ÖNCE NİŞANLANDIM
Parmağınızdaki yüzüğün özel bir anlamı var mı?
- Evet, var. Nişanlandım.
Hiç haberimiz olmadı...
- Basına yansımadı çünkü nişanımız. Bu sektörden değil. Hukukçu...
Ne zamandır birlikteydiniz?
- Temmuz 2011’den beri. 2,5 ay önce de nişanlandık.
Düğün ne zaman peki?
- Yazdan sonra düşünmeye başlayacağız. İkimizin de öncelikli iş planları var.
Çocuk konusunda ne düşünüyorsunuz?
- Evlendikten sonra en azından ilk iki seneyi eşimle çocuksuz geçirmeyi tercih ederim. Birbirimizin tadına varalım, birbirimizi daha iyi tanıyalım isterim.