Güncelleme Tarihi:
Voleybol size ABD’nin kapılarını açtı. Ne zaman oynamaya başladınız?
- Babam Necmi Ton milli basketbolcuydu. Kardeşim Ali (eski milli basketbolcu) ve benim bütün çocukluğumuz basketbol sahalarında geçti. Babamızı önce oyuncu, sonra da antrenör olarak seyrettik. Babam, biz daha ilkokula başlamadan önce Oyak Renault basketbol takımını kurmuştu. Bunu bir hobi olarak yapıyordu. Genç oyuncuları seçip, yetiştiriyordu. Annem, Ali ve ben babamın deplasmandakiler dahil, hemen her maçına giderdik. Genç takımı birkaç senede mahalli ligden, birinci lige yükseldi. Ben ve kardeşim bu başarıdan çok etkilendik. Hayallerimizi hep böyle başarılar üzerine kurduk. Aslında ben de basketbol oynamayı istedim başta. Ama babam voleybolun bana daha uygun olduğuna inandı ve öyle yönlendirdi. Voleybola 11 yaşında Bursa Belediyespor’da başladım. Dört sene orada oynadıktan sonra İstanbul’a Eczacıbaşı’na geçtim. Aynı zamanda da Üsküdar Kız Lisesi’ne başladım. İlk senemde lise takımımız dünya şampiyonu oldu. O yaz milli takıma seçildim.
ABD’ye gittiğinizde kaç yaşındaydınız?
- ABD’ye, 1992’de üniversite için gittim. Üç okula başvurdum. Pennsylvania State University’den voleybol bursu alınca orayı seçtim. İlk başta çok zorlandım. Buraya geldiğim ilk haftayı hiçbir zaman unutamam. Tam 11 gün boyunca, günde üç kere, her gün yaklaşık yedi saat antrenman yaptık. O sırada İngilizcem de çok iyi değildi. Kabus gibi bir 11 gündü. Ama kendi isteğimle geldiğim için aileme bir şey söylemedim. Maçlar başlayınca her şey daha iyi olmaya başladı. ABD’de Penn State’den başka hiçbir yerde oynamadım. Üniversite bitince de voleybolu bıraktım.
Lisans eğitimde neden endüstri mühendisliğini seçtiniz?
- Babamın Bursa’da konfeksiyon fabrikası vardı. Yazları bazen onun yanında çalışırdım. Daha o yıllarda üretime ilgim başladı. O yüzden de mühendisliği seçtim.
Türkiye’de birçok aile eğitimini aksatır kaygısıyla çocuklarını profesyonel spora yönlendirmiyor...
- Sporcu olmasaydım ABD’ye gelme şansı bulamayacaktım. Dolasıyla voleybol bana ABD’de üniversite kapısını açtı. Aslına bakarsanız yaptığım doktoranın da kapısını yine spor açtı. Penn State’i birincilikle bitirdim. Bu nedenle Harvard Üniversitesi’ne doktora için kabul edildiğimde, akademik başarım nedeniyle beni aldıklarını düşündüm. Sonradan öğrendim ki neden bu değilmiş, onca sene voleybola konsantre olup, o seviyede oynamam ve aynı zamanda derslerimde başarılı olmam başvuru komitesini çok etkilemiş. Zaten Harvard’a gelince anladım ki buraya başvuran öğrencilerin çoğu okullarını en yüksek derecelerle bitirmiş. Akademik başarı, diğerlerinden ayırt edilmek için yetmiyor. Voleybol bana bir kapı daha açmıştı. Eşim Carlos Gonzalez ile de Harvard’a başladığım ilk sene oradaki kulüp takımıyla voleybol oynarken tanıştım. Ben birinci sınıf doktora öğrencisiydim, o da ikinci sınıf MBA öğrencisiydi.
ÖNCELİKLERİ BELİRLEMEK LAZIM
Harvard dünyanın en iyileri arasında yer alıyor. Yükselmek zor oldu mu?
- Doktoramı 2002’de tamamladım. Aynı sene yardımcı doçent olarak başladım. Ders verdiğim ilk yıl çok zorlandım. Çünkü 28 yaşındaydım ve ilk kez ders veriyordum. Öğrencilerimin yarısı benden daha büyüktü. Yaz ayları dışında hiç çalışmamıştım. Bütün öğrencilerimin iş deneyimi vardı.
ABD’de kendinizi yabancı hissettiniz mi?
- Benim ülkem Türkiye. Ailem de Türkiye’de. Hem ülkeme hem de aileme çok bağlıyım. Evet, kendimi her zaman burada yabancı hissediyorum. Ama yaklaşık 20 yıldır buradayım, çok güzel arkadaşlıklar kurdum.
ABD’de kadınlara tanınan fırsatlar, erkeklerle eşit mi?
- Ah bu konu... Fırsatlar eşit gibi görünse de istatistiklere baktığınızda üst düzeyde çalışan kadın oranı, erkeklerden çok daha düşük. Bunun birçok sebebi var. Mesela aile kurup çocuklarıyle vakit geçirmek isteyen kadınların yükselmesi çok daha zor.
Kariyerinizi yaparken, eşinizden destek aldınız mı?
- Eğer bir insan hem kariyer yapıp hem de mutlu bir aile kurabiliyorsa, arkasında çok destek olan bir eşi var demektir. Bu hem kadınlar hem de erkekler için geçerli. Eşim gibi bir insanla birlikte olduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum. Carlos iş ve çocuklar konusunda çok destek oluyor. Bence hayattaki en büyük başarım Carlos’la kurduğumuz mutlu ailemiz.
Üniversite, evlilik, annelik... Hepsini bir arada yürütürken tıkandığınız olur mu?
- Olmaz olur mu? Kadın öğrencilerime sürekli söylüyorum; ‘Her şeyi aynı zamanda en mükemmel şekilde yaparım’ iddiası gereksiz. Büyük ihtimalle de imkansız. Farklı zamanlar için, farklı öncelikler belirleyip kararları ona göre almak lazım bence. Oğlum Ali doğana kadar kariyerimi ön planda tuttum. Ama Ali doğduğunda iki sene işime ara verdim. Bu ara, kariyerim için iyi bir hamle değildi belki ama ailemiz için çok doğru bir seçimdi. Sonraki birkaç sene kariyerime asıldım. Önümüzdeki senelerde çocuklarımın bana daha çok ihtiyacı olacağını hissediyorum. Okuldaki yükümü biraz azaltmaya çalışacağım.
Geçen yıl da öğrenciler tarafından ‘en iyi hoca’ seçildiniz. Bunu neye borçlu olduğunu düşünüyorsunuz?
- Öğrencilerime sormak lazım. Öğrencilerimi ve verdiğim dersi çok seviyorum. Öğrencilerimin çoğunluğu danışmanlık şirketlerinden ve yatırım sektörlerinden. Koordinasyon ve Tedarik Zincirleri Yönetimi dersini anlatırken gerçek hayattan örnekler veriyorum. Görmedikleri, temas etmedikleri ama onların aldığı kararlardan çok etkilenen diğer şirket çalışanlarından da söz ediyorum... Anlattıklarım kalplerine işliyor galiba.
Türkiye’ye dönme planınız var mı?
- ABD’ye ilk gittiğimde, ‘Üniversiteyi bitirip Türkiye’ye geleceğim’ diyordum. Sonra Harvard’da doktoraya başlayınca, ‘Bitsin döneceğim’ dedim. Doktora yaparken Kostarikalı eşim Carlos’la tanışıp, evlendim. Maalesef Türkiye’de yaşamamız sözkonusu değil. Ama her yaz geliyorum. Çocuklarımla Türkçe konuşuyorum. İki oğlum da İngilizce, İspanyolca ve Türkçe konuşuyor.
Ninem Gülçehre Askeran ve dedem doktor Cengiz Askeran çok özel insanlardı. Kars’ta yaşarlardı. Dedem 40 yıl boyunca tek kuruş para almadan doktorluk yaptı. Ninemin Kars’ta sağlık, eğitim, sanat ve insan hakları konusunda büyük emekleri oldu. Futbol takımı başkanlığı dahi yaptı. Sürekli insanlara yardım etmeye çalışırdı. Doktoramı bitirip hocalık yapmaya başlayınca kendimi bencil hissetmeye başladım. Kendi araştırmalarımız, entelektüel olarak ilgilendiğimiz konular üstünde çok çalışıyoruz. Ama sosyal katkılarım az, diye düşünürüm hep. Ben de 150 öğrencimizin fakir bölgelerdeki ortaokullara liderlik konferansı vermelerini organize ettim. Sonra 250 ortaokul öğrencisini Harvard’a getirdim ve hayallerini yüksek tutmaları için ders verdim. Ninemi örnek alıyorum ve çok daha fazlasını yapmak istiyorum.